Geometrik biçimde hızlanarak hayatın bütün yüzlerine sirayet eden değişim ve dönüşüm karşısında insanın yeni dünya düzenine uyum sağlamak için daha fazla çaba gösterme mecburiyeti vardır.
Var olduğu günden bu yana dünyada değişim ve dönüşüm devam ediyor. Yapay zekâ ve dijital ağların hâkim olmaya başladığı günümüzde bir yanda hızlı değişime uyum sağlayarak ayakta kalmak diğer yanda temel insani değerleri yitirmemek gibi iki davranış modeliyle karşı karşıyayız. Acaba insan olduğumuz gerçeğine zarar vermeden değişime uyum sağlamak mümkün müdür?
Geometrik biçimde hızlanarak hayatın bütün yüzlerine sirayet eden değişim ve dönüşüm karşısında insanın yeni dünya düzenine uyum sağlamak için daha fazla çaba gösterme mecburiyeti vardır. Zira değişimin hızına ayak uydurmak elbette bireylerin, işletmelerin, devletlerin geleceklerinde önemli rol oynayacaktır.
Günlük alışkanlıklarımızdan iletişim biçimimize, kullandığımız araç gereçlerden iş yapma ve çalışma düzenine kadar yaşamın her alanında her şey değişiyor. Pandemi süreci, tüm bu değişimi hızlandıran yeni bir dalga olmuştur. Düşünün ki; dünya artık elimizin altında. İşlerimizi kendimizin yaptığı ev yaşamından bugün makinelerin, elektronik devrelerin iş yaptığı akıllı evlerde oturuyoruz. İşyerine gitmek yerine neredeyse aynı performansla işleri evden yapabiliyoruz. Ev, iş ve sosyal yaşamımız iç içe geçiyor.
Dönüşüm hızı birey, işletme ve devletler arasındaki rekabet şartlarını da değiştirmiştir. Ekonominin bel kemiği olan para; mal mübadelesi, değerli madenler, sembolik kâğıt para, bilgiye dayalı süper sembolik para olan kredi kartlarından sonra bugün dokunamadığımız dijital paraya ve e-ticarete dönüşmüştür. Yapay zekâ süreci insan gücüne duyulan ihtiyacı azaltmış durumda. Pilotsuz uçaklara, havada yol alan otomobillere, başka gezegenlere yolculuğa alışacağız artık.
DEĞİŞME VE DEĞİŞMEME İHTİYACI
Şimdi asıl odak noktamıza gelelim. Kuşkusuz değişimi isteyen, üreten, paylaşan ve uyum sağlamak durumunda olan insan, tüm bu sürecin merkezindedir. Bu süreçte insan amaç, değişim araçtır. Ancak insan, hayatın her anına tesir eden değişim ve dönüşümün hızından olumsuz şekilde etkilenmeye başlamıştır. Evet, günümüz insanı, hayatındaki çok yönlü, asimetrik değişime uyum sağlama çabasından yorgun düşmeye başlamıştır. Daha da vahimi insanın araç, değişimin amaç olduğu bir sürece giriyoruz.
Yapay zekâ çağında yaşadığımız bu psikolojik yorgunluğun özünde zihnimizin yaşadığı çelişki ve ikilem vardır. Zihnimiz, birbiriyle karşıt ya da karşıt gibi görünen iki gerçeğin arasında kalıp kararsızlık yaşadığında psikolojik olarak zorlanırız. Zira bir yanda değişime uyum göstererek rekabet etmek diğer tarafta bildiğimizi, edindiğimizi, sahip olduğumuzu korumak istiyoruz. Değişme isteği ve ihtiyacı ile insani değerleri koruma isteği ve ihtiyacı arasında gelgitler yaşıyoruz.
Kuşkusuz birey, aile, toplum, kurum ve devlet olarak dijital dünyanın sağladığı yeni öğrenmelerin peşinde olmak, ihtiyacımız olanı edinmek ve hayatımızı buna göre yeniden düzenlemek zorundayız. İşi, konumu, eğitimi, mesleği ne olursa olsun her birimizin değişen dünya karşısında kendini geliştirmek için aktif bir çaba içinde olması kaçınılmazdır. Aksi halde rekabet çağının ön gördüğü yeni dünya düzeninde ayakta kalmamız zordur. Ancak kritik nokta değişimin amaç değil bir araç olarak görülmesi gereğidir.
Günlük yaşamın gerektirdiği değişim ihtiyacı kadar insan olarak değişmemesi gereken asli değerlerimiz olduğunu hatırda tutmak ve yaşatmak da en az değişme ihtiyacı kadar önemlidir, zorunludur. Dolayısıyla bir yanda maddi dünyanın gerektirdiği küreselleşmeye cevap vermeye çalışırken diğer yandan bizi insan kılan mana dünyamızın temel değerlerini değiştirmeden korumak çok önemli bir başarı olacaktır.
ANA YAZILIMI KORUMAK
Şu halde uzaktan eğitime alışmak, işimizi dijital ortama taşımak, yeni dünya düzeninin gerektirdiği üretim ve pazarlama süreçlerindeki yenilikleri yakalamak vb. gibi toplumu, ülkeyi, devleti koruyacak en ileri sistemlere sahip olmanın gerektirdiği değişim ve dönüşüm elbette şarttır. Diğer şart ise mayamızda yer alan; ahlak, adalet, erdem, merhamet, saygı, irfan gibi bizi insan kılan temel özelliklerin değişmesine ve erimesine izin vermemektir.
Birbirine karşıt gibi duran bu iki ihtiyacın karşılanması sürecinde yönetici ve liderlere çok önemli görevler düştüğü bir gerçektir. Bu, ‘Yapay Zekâ Çağında Rekabet’ eserinde dile getirilen kolektif toplumsal liderliktir.
Hayatımızın baş aktörü ve karar vericisi olarak yapay zekâ destekli yazılım ağlarına uyum sağlamaya çalışırken bir insan olarak fabrika ayarlarımızdaki ana yazılımı korumak zorundayız. Böylece insan olduğumuzu unutmadan değişimi yönetmemiz mümkündür.
Not: ACT Havayolları’nın, anlamlı bir sosyal sorumluluk çalışması olarak yayınladığı kitaptan dolayı kurum sahiplerini kutlarım. (M. Iansiti, K.R. Lakhani. Yapay Zekâ Çağında Rekabet, Çev: Taner Gezer. ACT Yay., İstanbul, 2020.)