Bizim elimizden (ç)alıp kendi memleketine götürdüğü Fransa'daki EURO 2016 ve bin bir kata-kulli ile Katar'a hediye edilen 2022 Dünya Kupası organizasyonları için sorgulanmak üzere Paris'te tutuklanan Michael PLATINI için atılacak en kolay başlık bu olacaktı. Platin olarak başlayıp sonunda tenekeye bağlamak.
Futbolculuğu yıllarında, erken dönem futbol romantiklerinin pek sevdiği bir figürdü. Seyrekleşmeye başlayan bukleli ve ensesine doğru uzun saçlarını savura savura oldukça ince işler yapardı. Pasları, oyun görüşü ve futbol zekâsı doğal bir yetenek olarak hemen fark edilirdi. Fransa Milli Takımı ile Juventus’ta büyük işler başardı ve herkese adil davranan zaman onu da emekli etti vakti saati geldiğinde.
Profesyonel futbolcuların aktif spor hayatlarında elde ettikleri kazançlarının oldukça yüksek olduğu ve nispeten kısa süren futbol hayatları boyunca elde ettikleri ile ömürlerinin geri kalanı süresince idame-i hayat ettikleri gerçeğinden hareketle, (teknik direktör veya TV yorumcusu olmadıkları takdirde) alıştıkları hayat standardını korumalarının güçlüğünden hep bahsedilir.
“La Dolce Vita/Tatlı Hayat” modunda geçen günlerden sonra eğer gerekli birikim yoksa kısa sürede önce duraklama sonra da gerileme devri başlıyor bu çok kazanmaya-çok harcamaya alışmış eski futbolcu tayfasında. Ya bir sahil kasabasında pinekleyerek, ya anılarını yazdığı kitabı satmak için kitap fuarlarının imza günlerinde, ya da mahalle kahvesinde/barında anılarını anlatarak geçiyor emeklilik günleri.
Platini gibi biraz şanslıları ve nispeten daha uyanık olanlar ise “Futbol Besin Zinciri” içinde yerel veya global bazı görevlere gelebiliyorlar. Oralarda da barınabilmek için gün geliyor şeytanla aynı yatağa yatıyor, günü geliyor ufacık bir menfaat için taklalar atarken görüyoruz kendilerini.
UEFA ve FIFA gibi dev ölçekteki organizasyonlarda dönen dolaplar hakkında az-çok hepimiz bir şeyler biliyor, duyuyoruz. Brezilyalı Havalange, İsviçreli Blatter zamanında FIFA’da, İsveçli Johansson ve Fransız Platini zamanında UEFA’da yaşanan “organize işler” çoğu zaman örtbas edilse de bazen “işgüzar” birileri durumu hukuk ve ceza davalarına konu edebiliyor. Nadiren olan bu takiplerin birisinde Sepp BLATTER, Amerikan Gizli Servisi FBI tarafından soruşturma kapsamına alınmış ve bir dizi tutuklama ardından Blatter istifaya zorlanmıştı.
Bizim hakkımız olduğu halde Platini ve Sarkozy tarafından elimizden (ç)alınıp kendi memleketlerine götürülen Euro 2016 ile ilgili anılarımız daha tazedir. İlk tur oylamada çoğunluk bizim lehimize iken tarafsız olması gereken UEFA Başkanı Platini, toplantıya Sarkozy’i sokup Afrikalı delegasyonların çeşitli vaatlerle aklını çelerek kendilerine oy verdirmiş ve bizi ayak oyunlarıyla yenmişti.
En son tutuklanmasına sebep olan olay ise (gerçi çok güçlü bağlantıları ve cevval avukatları sayesinde hemen yırttı ve ifadesi alınıp ertesi gün serbest bırakıldı) Katar’a verilen ve ilk kez kış aylarında (Kasım-Aralık 2022) yapılacak organizasyondaki rüşvet çarkı idi.
“Futbol, asla sadece ve sadece futbol değildir” mottomuza uygun şekilde işin içinde Paris Saint Germain (PSG) takımının Katarlılarca satın alınmasından, BeIN Media’nın Fransa Ligi yayın haklarını almasına ve hatta Fransızların ortak olduğu Airbus tarafından Katar Havayollarına 50 uçaklık bir filonun satışına kadar dayanan girift ilişkiler bulunduğu iddia ediliyor The Guardian tarafından. Bu ağın tam ortasında bulunan kişi ise bizim “tenekeden platin” dediğimiz Michael PLATINI’den başkası değil.
3 Temmuz Komplosu sürecinde yaptığı yargısız infazlarla da Türk Futboluna oldukça zarar verdiği biliniyor malum kişinin. O dönemdeki TFF Başkanının dirayetsiz tutumu ve profesyonellerinin yanlı(ş) tavırları sonucunda gerçek olmayan, paralel yapı tarafından “üretilmiş” belgelerle İsviçre’de çarmıha gerdiler takımlarımızı.
İşin ucu Amerika’ya dokunmasa (2022 için en büyük aday Amerika idi ama bilinen sebeplerden Katar tercih edildi) bu işler belki de hiç ayyuka çıkmayacaktı. Bu örneklerden de göreceğimiz gibi dönen dolapların haddi hesabı yok dünyada ve sadece futbolla da sınırlı değil. Büyük kodamanların, kocaman futbol takımlarını alırken neler çevirdiklerini, yayın hakları ihalelerinin kimlere hangi şartlar altında nasıl verildiğini, dünyanın en önemli futbol organizasyonunu almak için drahoma olarak 50 de uçak almak gerektiğini bu sayede öğrendik.
Gazetecilik okulunda Oğuzhan KAVAKLI Hocamız derdi; “olmadık yok, duyulmadık çok” diye. Bu da işte böyle bir hikâye.
Hepimize güzel bir hafta diliyorum.