Yoksa kendilerini patlatarak ulaşabilecekleri başka birşey olmadığını onlar da biliyor.

Kandil’deki teröristleri sorsanız “En çok neyi istersiniz?” diye, verecekleri cevap belli:

“Biz tüm Türkiye’de Türk ve Kürt kavgası isteriz. Bu kavga o kadar şiddetlenmeli ki, Türkler sırf Kürt oldukları için komşularına, akrabalarına saldırsın, Kürtler benzer bir şekilde karşılık versin. HDP binalarına saldırılsın, yakılsın-yıkılsın.”

Yani anlayacağınız korkunç terör saldırıları karşısında tepki gösterenler haklı ama, bu tepkiyi yakıp yıkmaya çevirenler sadece Kandil’in isteklerine hizmet ederler. Aslında provokatörlerin istediğini yapmış olur.

PKK’nın ve dahi Türkiye düşmanlarının tek bir çaresi kalmıştır. Türkiye’de iç savaş çıkarmak. Zaten bu bombalamalar da bundan. Yoksa kendilerini patlatarak ulaşabilecekleri başka birşey olmadığını onlar da biliyor.

Terör olayları karşısında acılarını göstermek için sokağa dökülenler çok dikkatli olmalıdır. Aralarında “Yakalım-Yıkalım-Öldürelim” diyen varsa çok büyük bir ihtimalle ya provokatördür ya da Türkiye düşmanlarına hizmet ediyordur.

Halka düşen bu konuda sağduyulu olmaktır. Yanıbaşımızda çok benzer yollarla yok olan iki ülke duruyor. Belli ki aynı şablonu bizde de uygulamak istiyorlar. Ancak sağduyu bizi onlardan ayırabilir.

Aman ha... Sakın sabit kuru konuşmayın bile.

Dolar bir anda gündemimizden çıktı. Çünkü bu aralar hoplama zıplama yok. Gerçi hoplamadan-zıplamadan durduğu yer de yüksek ama. En azından düşme eğiliminde.

Hal böyle iken bir oyuncu kızımızın açıklamasını okudum. Söylediği şeyler doğru. Herşeyin dolarize olduğu falan. Ama yaptığı açıklamaların içinde öyle bir cümle var ki Türkiye’yi batırmak istesen anca bunu söylersin. Muhtemelen bilgisizlikten. Veya hatırlamamaktan.

Kızımız, dolarda sabit kura geçilmesini öneriyor. Yani doların fiyatını devletin belirlediği sisteme. Daha da açmak gerekirse 2001’de Türkiye’yi yerle bir eden sistemi öneriyor anlayacağınız. Zannediyor ki birileri “Doların fiyatı şu olmalı” dediğinde dolar orada duracak. Pazarda patlıcan fiyatının bile piyasa koşullarına göre belirlendiği günlerde doların fiyatının başka türlü belirlenebileceğini düşünmek sadece cahilliktir.

O yüzden tane tane anlatayım. En azından bir kişi öğrense kârdır. En basit şekliyle:

Dolarda sabit kur ilk bakışta “ne güzel bak fiyatı artmıyor” düşüncesini getirse de aslında son derece tahrip edicidir.

Türkiye’ye gerek doğrudan yatırım, gerek faiz veya borsa yoluyla gelen dış kaynaklı para gitmek istediğinde temel bir sorunla karşılaşır. Türk lirası yatırımlarını geri alıp dolar talep ettiğinde doların fiyatı otomatik olarak yükselir. Aslında bu durum yabancı yatırımcının Türkiye limanından ayrılmasını önleyen bir çapadır. Yabancı yatırımcı ne kadar panik olursa o kadar zarar eder. Veya kârını kaybeder. Çıkması zorlaşır.

Bu yüzden kimse kolay kolay ülkenin çalışarak gıdım gıdım biriktirdiği dövizlerini sabit kur garantisi ile alıp satamaz. Bunun tersi yani doların fiyatı belli ve sabit olduğu durumlarda ise olay son derece kolay bir biçimde ilerler. Yatırımlarını geri çeker, sabit kurdan dolar alır. Ohh. Ne güzel hayat.

Ayrıca sabit kurlu sistemlerde piyasanın fiyatları ile devletin fiyatları arasında fark oluşur. Yani karaborsa. Devlet fiyatı belirledikten sonra piyasaya yeterinde dolar veremezse ikinci elde anormal farklılıklar belirir. Sokakta dolar daha yüksek fiyata satılır. Devletten dolar alabilenler bir anda zengin olur.

Sabit kurlu dönemlerde her köşe başında bakkaldan çok döviz bürosu açılır. Çünkü bu alım satımdan para kazanırlar. Şimdi bakın bakalım arasanız da döviz bürosu bulabilecek misiniz? Neredeyse bir çoğu kapandı. Çünkü dolar ticaretinin ikinci el piyasa oluşamadığı için bir anlamı kalmadı.

Değişken dolar kuru bir anlamda emniyet supapıdır. O yüzden bir daha 2001 krizleri yaşanmaması için çok ama çok önemlidir.

“Darbe uyarısı” sadece zarar verir

Artık kabak tadı verdi. Sağ gösterip soldan vurmalar, “Ben senin iyiliğin için söylüyorum” deyip felaket tellallığı yapmalar. “Darbe olacak” veya “Darbe olur ha” uyarılı açıklamalar sadece Türkiye’ye zarar veriyor.

Son olarak Eski Hava Kuvvetleri Komutanlığı Başsavcısı emekli Albay Ahmet Zeki Üçok, "Kaos süreci başlatıldı, birlik olmazsa TSK emir komuta zinciri içerisinde yönetime el koyacaktır" dedi ve birlik olma çağrısı yaptı.

İşte tam da bundan bahsediyorum. Üçok, Ergenekon sürecinde adı sıkça geçen, haksızlığa uğrayan bir isim. FETÖ konusunda yaptığı uyarılar doğru çıktı. Tamam. Ama şimdi, bu saatten sonra ortalık yerde “Darbe” uyarısı yapmak Türkiye’ye yatırım yapmak isteyen, bırakın yatırımı, turist olarak bile gelmek isteyenlere karşı tehdit gibi duruyor. Kim böylesi konuların “Bakkaldan ekmek mi alsak, pide mi” gibi tartışıldığı bir ülkeye para yatırır? Veya ziyarete gelir.

Bu açıklamalara göre kim darbe yapacakmış?

Emir komuta zinciri. Yani şimdiki komutanlar. Yani Genel Kurmay Başkanı’ndan başlayarak Kuvvet Komutanları vs. Aşağıya doğru gidiyor.

Çözümü neymiş?

Birlik olmak. Peki nasıl birlik olacağız? Komutanları ve tüm TSK sıralı amirlerini suçlayarak mı, tehdit görerek mi, başaracağız bu birlik olmayı?

Maalesef Türkiye’de böyle bir durum var. Geçmişimiz darbe ve darbe girişimleri dolu. Ama son 15 Temmuz’daki halkın tavrı bu işe yeltenecek olanların 40 kez düşünmesini gerektirir hale getirdi. Ayrıca devletin ve dahi hükümetin zaten bu konuda önlemler alması beklenir. Ama böyle ulu orta değil. Her şeyin bir usulü var. Ortalıkta tartışarak sadece darbe tellallarının, Türkiye düşmanlarının ekmeğine bırakın yağ sürmeyi havyar süreriz.

Başta da söylediğim gibi “Darbe söylentisi-tartışmaları” sadece ve sadece Türkiye’ye zarar verir. “Ben iyiliğiniz için söylüyorum” demek de bu zararı ortadan kaldırmaz.