Bu hafta Ramazan dolayısıyla, birazda "pazar pazar, zihinlerinizi fazlaca yormayayım" diye, farklı ama zevkle okuyacağınızı düşündüğüm bir köşe yazısı yazmayı planladım. Daha doğrusu yazdım an itibarıyla.
Konuya gelince; müzik ve ruh sağlığımız ile ilgili. Aslında işleyeceğimiz konu için,"hayatımızın her daim içinde olan velakin yeterince kıymetini bilemediğimiz, hakkını tam anlamıyla veremediğimiz bir mesele" demek daha doğru bir tespit olur...
Ha, bu arada psikolog değilim. Öyle bir iddiam yok. Müzik terapisti de değilim. Ama bir dönem epeyce bu konuyu araştırdım. Ayrıca, bu işlerle uğraşan okkalı bir kişiyle de söyleşi yapmış, üzerine birazda sohbet etmiştim, hepsi o kadar. Haliyle yazdıklarım ve bildiklerim bu bağlamda...
Bu arada umarım biraz yukarıda yazdığım konunun başlığını görüp de, peşinen "amann yahu ben müzik sevmem, dinlemem de, ilgilenmem de" diyen olmaz. Olursa şayet onlara da tavsiyem; ilgili yazıyı sabırla ve sonuna kadar okumaya çalışsınlar lütfen. Belki yeni bir şeyler katar hayatlarına bu okuyacakları. Belki de çıkartır!
Düşünün ki; dinlediğiniz bir müziğin-ezginin, oturuşunuza, kalkışınıza, yürüyüşünüze, davranışlarınıza, konuşmanıza belki de bakışlarınıza kadar sirayet etme ihtimali var.
Efendim o vakit şimdi, kendisi de az-çok müzikle alakadar olan seyyah Evliya Çelebi'nin günümüze değin aktarıla gelen, müzik konusundaki bazı notlarıyla girelim mevzumuza. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde Edirne Darüşşifasını anlatırken musiki ve güzel kokuların ruhlar üzerindeki etkisinden bahseder. Daha doğrusu orayı ziyaretinde gördüklerini aktarır. Ama ben musiki ile ilgili söylediklerini bahse konu edeceğim.
Evliya Çelebi 1652 yılında bahsi geçen şifahaneye gelmiş, orada bir süre gözlem yapmıştır ve oradan şöyle bahseder:
"Merhum ve mağfur Bayezıd Veli Hazretleri vakıfnamesinde hastalara deva, dertlilere şifa, divanelerinde ruhuna gıda ve def-i deva olmak üzere on adet hanende (şarkı okuyan) ve sazende (saz çalan) genç erkek tayin etmiş ki üçü hanende, biri neyzen, biri kemancı, biri musikarcı, biri santurcu, biri çengi, çeng santurcu, biri ud’cu olup, haftada üç kere gelerek hastalara ve delilere musiki faslı ederler. Nicesi saz sesinden hoşlanır ve rahat ederler. Doğrusu musiki ilminde neva, rast, dügah, segah, çargah, suzinak makamları onlara mahsustur. Ama zengüle makamı ile buselik makamında rast karar kılınırsa insana hayat verir bütün saz ve makamlarda hayat vardır..."
Evliya Çelebi'nin yukarıda aktardıklarından musiki'nin insan ruhu ve hasta ruhlar üzerinde olumlu etkisi olduğuna işaret edilmektedir. Zaten günlük yaşantımızda da aslında bizler bunu hissediyoruz bence. Misal; bazı müzikleri dinlerken kimilerimiz "amma ağır yahu" diyerek, olumsuz tepkimizi dile getirmiyor muyuz? Yine kimimiz oynak havaları daha fazla sevmiyor muyuz? Ya da sözsüz müzikleri. Ezgileri... Hasıla, ruh halimize göre değişiyor değil mi, dinlediğimiz o müzikler. O halde kesinlikle dinlenilen müzik ruh halimizi bir şekilde etkiliyor.
Bu bağlamda bir tespiti daha paylaşayım. Türk müziğindeki birçok makam birçok hastalığa iyi geliyormuş, her makamın bilahare şifa olduğu hastalıklar da var. Bildiğim kadarıyla meraklıları için piyasada bu konulara dair güncel üç-beş kitap da mevcut..
Hatta bu bahis açılmışken hangi makamın hangi hastalıklara iyi geldiğine dair Farabi'nin günümüze kadar ulaşan notlarından bazılarını kısmen de olsa sizlerle paylaşayım. Farabi yazılarında, rast makamının insana neşe ve huzur, uşşak makamının gülme hissi, hicaz makamının tevazu, hüseyni makamının sükunet ve rahatlık, saba makamının ise insana cesaret ve kuvvet verdiğini belirtmiş. Tabii bu müziklerin makamı aynı zamanda Evliya Çelebi'nin de bahsettiği, müzik makamları.
Unutmadan, bir de bu makamların vakte göre önemli tesirleri de varmış. Yani zaman dilimine göre. Bu konulara dair bazı alıntıladığım bilgileri de burada kısmen aktarayım. (kaynak; bestekar, müzikolog; Safiyüddin Urmevi)
Örneğin; şafaktan önce bestesinin söylenmesi gereken makam rehavı, şafak attıktan sonra hüseyni, kuşluk vaktinde rast, kuşluktan sonra buselik, kuşlukla öğlen vakti arasında zengüle, öğlen vaktinde uşşak, iki namaz arasında hicaz, ikindi vaktinde ırak, gün batışında ısfahan, gün batışından sonra neva makamlarının pozitif tesirleri olduğu ifade edilmiştir.
Türkiye'de "Tümata" isimli Türk Musikisini Araştırma ve Tanıtma Grubu var. Bu grubun bildiğim kadarıyla bahsettiğim konulara dair ilginç ve güzel çalışmaları var. Önceki yıllarda bakmıştım, internet ortamında yayın yapan bir de siteleri vardı. Kurs ve seminerler veriyorlardı, müzik ve makamlara dair. Onlardan birine ben de katılmıştım. Şayet siteleri halen aktif ise bu tür bilgilere oradan da ulaşabilirsiniz.
Bu konulara dair son ilginç bir not daha: Avusturya'da "Meidling" isimli bir klinikte bir süre önce komada veya yoğun bakımda olan, artı, aynı klinikte ruhsal ve psikolojik tedavi de gören kimi hastalara Türk müziği dinletilerek tedavi/terapi yapıldığını ve hastaların çoğunun da bu tedaviye olumlu yanıt verip, komadan çıktıklarını yıllar önce bir gazete de bizzat okumuştum. Hala bu tedavi, o şekilde devam ediyor mu onu da bilmiyorum. Ama şunu artık biliyorum; Türk müziğinin, geriatri, kardiyoloji, nöroloji, onkoloji gibi tıbbi alanlarda da kesinlikle etkili kullanımı söz konusu. Umarım, zamanla bizlerde az bilinen Türk müziğimizin kıymetini daha iyi bilir bir hale gelir ve hayatımızda bunun faydasını daha fazla görürüz...
Sağlıcakla kalın.