Pandemi, katalizör misali hayatın tüm yüzlerinde ciddi değişim ve dönüşümlerin başlatıcısı oldu.

Hayat zaten hızlanmıştı lakin tarihe tanıklık ettiğimiz şu zamanda Kovid-19, tarihin akışını hızlandırdı. Öyle ki belki elli yılda yaşayacağımız değişim ve dönüşümle bir anda karşılaştık. Bireyin ve toplumun uyum sınırları zorlandı ve zorlanacak. Aile içinden, okul sistemlerine, mesleki eğitimden yükseköğrenime kadar bireyi hayata hazırlayan bütün eğitim süreçleri, bu hızlı dönüşümden en çok etkilenen alanların başında geliyor. Dolayısıyla bu küresel krizden gelişerek çıkmamızın anahtarı, eğitim ve öğrenme sürecidir.

Pandemi, katalizör misali hayatın tüm yüzlerinde ciddi değişim ve dönüşümlerin başlatıcısı oldu. Evin içinden iş yaşamına ve sosyal hayata, insan ilişkilerinden iletişim ve etkileşime, politikadan sanata, üretimden tüketim alışkanlıklarına, pazarlamadan veri analizine ve bilimsel araştırmaya… Birey ve toplumun alıştığı yaşam şekli hızla değişiyor, dönüşüyor.

Eğitim sürecinin temel hedefi, insanlığın birikimini yeni nesillere kazandırmak ve hayata uyum sağlayacak öğrenme becerilerini geliştirmektir. Ancak yaşayarak şahit olduğumuz yoğun dönüşüm, ezberlerimizi bozdu. Zira insan, bu yoğun krizin etkisiyle evde, iş yerinde ve toplumda dağıldı. Güven duygusu zedelendi, çaresizlik, endişe ve korku, hayatımızı yönetmeye başladı.

Öncelikle bu süreci algılama, anlama ve bununla başa çıkma becerilerini geliştirmek zorundayız. Dolayısıyla yaşadığımız değişime hâkim olabilmemiz için eğitim sürecinin amacı, öncelikleri ve içeriğinde esaslı bir dönüşüme ihtiyaç vardır.

UZAKTAN EĞİTİM, DİJİTAL ÖRGÜTLENME

Krizin can alıcı etkilerinin başında; birlikte yaşamın sınırlanması, insanın sanal ortama mahkûm olması, insan insana iletişimin daralması, küresel tek tipleşme ve ruh değerlerinde zayıflama olduğuna göre eğitim dünyasının ve öğrenme içeriklerinin bu konuyu öncelemesi kaçınılmazdır.

Cenazede, düğünde, dernekte, kıraathanede, kütüphanede, ibadethanede, alışveriş merkezinde, okulda ve nihayet evde bir arada olmamız sınırlandı. Bireyin, toplumdan edindiği sosyalleşme ve öğrenme imkânı zayıfladı. Hâlbuki sosyal bir canlı olan insanın diğerlerine ihtiyacı vardır. İnsan olarak yetişmemizi destekleyecek sosyal öğrenme ortamlarımızı, yol gösterecek ustalarımızı, özdeşim modellerimizi yitiriyoruz ve onları sanal ortamlarda yakalamaya çalışıyoruz.

Öyle bir zamandayız ki bireyler; bir yandan oturmak için müstakil evleri, ulaşım için karavanları, çalışmak için evleri tercih ederek insanlardan uzaklaşmaya çalışıyor. Diğer yandan insan insana muhabbeti yitirmemek için görüntülü görüşmelere sarılıyor, sanal ortamlarda gruplaşarak dijital örgütlenmeyle seslerini duyurmaya çalışıyor.

Uzaktan eğitim sürecinde ihtiyaç duyulan alt yapı ve içerik konusunda ülkemizde model alınacak çalışmalar yapılıyor. Dönüşümün gerektirdiği ders içerikleri ve alt yapı kadar çocuk ve gençlerin, insan insana ilişki ve etkileşim ihtiyacının giderilmesi de gerekli ve önemlidir. Diğer yandan eğitim sisteminin omurgası olan okullar da dönüşmek zorundadır.

Okulda arkadaşlarıyla yüz yüze olmayı, arkadaşlık yapmayı, sohbet etmeyi, oynamayı, yaramazlık yapmayı, öğretmenlerin davranışlarını modellemeyi, dokunarak deney yapmayı, grup çalışmasında mücadele etmeyi, sınıfta sunum yaparak kendini ifade etmeyi özleyen çocuk ve gençlere, yeni çözümler geliştirmek zorundayız.

Acaba yetişmemizi ve olgunlaşmamızı sağlayan bu temel ihtiyaçların ne kadarını dijital ortamdan ve uzaktan eğitimden karşılayabiliriz? Sayısal şifrelere hapsolmaya başlayan ve mahrem sınırların zorlandığı yaşamın ruh değerleriyle nasıl buluşturacağız gençleri? Kuşkusuz üretici olmak ya da beceri geliştirmek, bireysel olarak da kazanılabilir. Ancak eğitim sürecinin disiplininden geçmemiş bir üreticilik yahut temel ahlaki değerleri içermeyen bir beceri, sürekli olabilir mi, fayda sağlayabilir mi?

ÖĞRETMENLERİN TALEBE OLMA ZAMANI

Sınıf ortamında yaşayarak öğrenme ilişkisinden, usta çırak geçişinden, başkalarıyla paylaşma ve demokrasi kültüründen, davranış ve ahlak disiplininden uzaklaşan öğrencinin bu eksiklerini nasıl gidereceğimize kafa yormak zorundayız. Dolayısıyla yüz yüze ya da sanal ortamdaki sınırlı zamanların içini, çocuğun ruhuna dokunacak şekilde doldurma becerisini kazanmaları için en başta öğretmenlerin talebe olması gereken bir zamandayız. Her öğretmenin, öğrencilerinin peşine düşmesi, onlarla yakından ilgilenmesi ve onların sesini duymasının çok daha önemli olduğu bir zaman.

Dört duvarı çoktan aşan okullar; bir yandan öğrencilerin duygularını hisseden bir psikolojik danışma merkezi öte yandan küresel dünya için üretim yapan bir bilgi merkezi olmak zorundadır. Zira daha çok yetişkinler için kullanılan uzaktan eğitim modelinin, çocuk ve gençlere uyarlanması zaman alacaktır. Ve her okul bir ‘bilgi evi’ olabilirse ayrıca bilgi evlerine ihtiyaç olmayacaktır.

Ailenin, annenin ve babanın, eğitim sürecindeki rolünün, belki de hiçbir dönemde olmadığı kadar arttığı aşikârdır. Ailenin; eğitim, davranış kazanma, beceri geliştirme, temel insani değerleri edinme sürecindeki temel rolü, çok daha belirleyici hale gelmektedir. Eğitim ve öğrenme sürecinin çocukluk yıllarındaki ilk kademesi gibi gençlik dönemindeki ikinci kademesi için de aile, temel sosyalleşme ortamı olacaktır. Dolayısıyla ailenin güçlü tutulması daha da önem kazanacaktır.

Eğitimciler, yeni normallerin gerektirdiği davranış değişiminin insana zarar vermeden gerçekleşmesi için çok daha fazla çalışmak zorundadır. Eğitbilim, psikoloji ve davranış bilimleri alanında ciddi bilimsel araştırmalara ihtiyaç olduğu açıktır.