Diriliş Ertuğrul’un yaşadıkları, Altın Kelebek ödülünü iade etmesi çok tartışıldı. Tartışılıyor. Bundan, bir Ak Parti, yanlısı-karşıtı tartışmasına gidilebilir mi? Evet gidilebilir. Çünkü son derece müsait.
Ama öncelikle olayın başka yönleri ön plana getirilmeli. İlk olarak “Neden, Kelebek ekibinden bir muhalefet çıkmaz, çıkamaz?” onu anlatayım.
Aslında cevap çok basit: Korkarlar. Hem de çok korkarlar. Bu tür tartışmalara da alışık değillerdir, elleri ayaklarına dolaşır. Üstelik patron da arkalarında olmaz. En hafifinden “Bu işte muhalefet yapacak olsam size mi yaptırırım? Temizleyin pisliğinizi.” lafını yerler. Kendine sanatçı diyenlerle danışıklı dövüş sırnaşıklığı içinde sığ sularda zararsız konulara dalmayı bilenler, derin sularda yüzmeye alışık olmadıkları için boğulurlar. Tıpkı bu durumda olduğu gibi. Bunu bilinçli yapmaya korkarlar. Korkarlar ama bu durumdaki gibi bilinç altlarının ortaya çıkışını da engelleyemezler.
Altın Kelebek temelinde bir magazin ödülü. Eski yerleşmiş Hürriyet geleneğinin devamı. Tartışılıyor olması da magazinciler için iyidir. Onlar, magazinsel olaylarda iyi-kötü diye ayırmazlar ‘konuşuluyor mu’ diye bakarlar. Böyle düşünürler ama iş politikaya veya toplumsal gerilime geldi mi, kafaları böyle çalışmadığı için şaşkına dönerler.
Yaptıkları işin ucunda, toplumun sinir uçlarına uzanan bir yaranın kanatılabileceğini hesap etmezler-edemezler.
Biraz daha detaylandırmak isterim: Altın Kelebek, bakmayın siz öyle “Halk oyuyla seçiliyor falan” dendiğine, Doğan Grubu’nun bir ödül törenidir. Tabii ki Doğan grubunda yayın yapmayanlara da ödül verilir. Ama temelinde ödüller gruptan olanlar ve diğerleri şeklinde ayrılır. 30 tane kanal-100 tane dizi olmuş fark etmez. Böyle şekillendirilir. Herkes de bunu bilir. Ama magazin dünyasının goy goyu gereği “Seneye de bize verirler” denilerek veya “Aman laf edersek bize hiç vermezler” diye korkularak susulur.
Bir magazin töreni olması nedeniyle magazinciler tarafından organize edilmesi de doğaldır. Zaten anladığım kadarıyla bir TRT dizisine, yani Diriliş Ertuğrul’a ödül verilmesi, aslında “Bakın biz muhalif değiliz. Halk sizi seçti biz de ödül verdik.” demek içindir. Kendilerince bir mesajdır vermek istedikleri.
Diriliş Ertuğrul’un gerçek bir başarıya imza atması, bu ödülü almasa da değerinden bir şey eksilmeyecek olması başka bir durumdur. Ortaya çıkan ise bambaşka. Çünkü, kendilerince ‘bilinçli’ bana göre ‘uyanıkça’ hareket ettiklerini düşünerek başladıkları töreni ellerine yüzlerine bulaştırdılar.
İlk hata sahnede olsa da, ikinci ve en büyük hata Okan Bayülgen’in yaptığıdır. Okan Bayülgen’in üslubunun ‘böyle’ olması mazeret olamaz. Bayülgen her zamanki yukarıdan bakan tavrıyla işi toparlamak yerine daha beter batırdı. Yaptığı konuşma gerçek anlamıyla ‘aşağılama’ çabasını gösteriyor. Okan Bayülgen aynı konuşmayı kime yönelik yaparsa yapsın aynı tepkiyi alır. Şimdi özür dileyerek hiç birşeyi toparlayamaz. Bu işin sorumluluğu aynı zamanda onu oraya çıkartanların da üzerinde.
Törenin organizasyon ekibi şimdi kendisini savunmaya çalışıyor. Gösterdikleri çabadan, iyi bir ‘fırça’ yedikleri belli. Doğan Grubu’nun başka yazarlarının savunma için topa girmeyişi de, “Aman işi büyütmeyelim. Magazin çerçevesinde tutalım” kaygısı.
Yayının çok reyting alması da savunma malzemesi olarak kullanılmaya çalışılıyor. Böyle bir savunmanın sadece ‘rezaleti daha çok kişi izledi’ anlamına gelebileceğini bile düşünmüyorlar. Çünkü bir yandan kamuoyuna ‘masum’ olduklarını anlatmaya çalışırlarken, bir yandan da patrona “Ne kadar çok izlendik, dizileri bile geçtik” mesajı vermeye çalışıyorlar. Bu durum da tartışmanın cilası oluyor.