Bize düşen muhatabımıza iyilikle karşılık vermektir. Adaletli ve ahlaklı davranmaktır.
En başta insan toplumsal bir varlık olduğunu bilmeli, bireyliğini de toplumsal varlık için şuur sahibi haline getirmelidir. Bizim elimizden ne geliyorsa toplum için esirgemememiz gerekir. Ne kadar bencillikten uzaklaşırsak o kadar toplum için varız demektir. Allah’ın rızasını kazanmak da topluma hizmet etme düşüncesinden geçer. Hepimizin eksik tarafları var, bu eksikliği kim tamamlayacak; bu eksikliğin giderilmesi tamamen bize aittir. Birbirimizin iyi ve kötü zamanlarında yanında olacağız. İnsanın iyi tarafından tutarak öne çıkartmak erdemdir. Yani bir insanın kötü tarafından tutmadan onun eksiklerini gidermek onun kötü taraflarını törpülemek anlamına gelir.
Bu itibarla çevremizdekileri pozitif görecek şekilde ayarlamak, yâni yönlendirmek lâzım, çünkü ümitsizlik bizim dinimizde yasaktır. Ümit ve yapan yaptıranın Allah olduğunu bilmek, insanın her şeye güzel bakmasını sağlar, bu da onun kalitesini yükseltir, huzura kavuşturur ve hastalıklarını önler. Bu bakımdan insanları pozitif düşünceye yöneltecek şekilde, kendimizi pozitif yapmak ve her an gülen bir yüzle, Peygamber ahlâkıyla insanlara hitap ederek örnek olmak çok önemlidir. Böyle bir çalışmanın sonucunda, insanların vesveseleri, kuruntuları, kaygıları, endişeleri, problemleri, komplo teorileri hepsi yok olur gider. Allah’ın Ankebût Sûresinde buyurduğu gibi; bütün sıkıntı ve belâları, isterse, bir örümceğin ağını yok ettiği gibi saniyede yok edeceğini idrak ederek, Allah’a sığınma zevkini insana hatırlatır. Bu durumda da kul, pozitife ve iyi ahlâka yönelerek rahatlamayı sağlar. Velhasıl yapılabilecek en güzel şey budur. Fakat ezelî nasîbinde ‘mühürlü olmak’ varsa, ona bir şey yapılamaz. Bir taraftan Emribilmaruf ve nehyianilmünker içinde olmak, yani ‘Allah’ın emirlerine uymak ve Allah’ın yasaklarından kaçınmak’ demektir. Bunun için de, kendi aklımızı kullanmadan, ‘bu bana uygun… bu değil…’ demeden tamâmen Allah’ın Kur’ân-ı Kerîm’de emrettiği şekilde şerîata uymak lâzım. Çünkü bizi zırhlayacak ve koruyacak ve disipline edecek bir tavırdır bu. Bu şekilde kul neler yapıp neler yapmayacağını bilir. Hz. Mevlânâ’ nın Peygamber Efendimiz için söylediği gibi; o, korkusuzca öne atıldı ve ne yapıp ne yapmayacağımızı bize gösterdi. Onlara uymak demek, Peygamber ahlâkıyla ahlaklanmak demektir. Emribilmaruf önceliklidir. Sürekli iyilik yapan insan kötülüklerden de korunaklı olur. Az sadaka çok belayı defettiği gibi. Eğer Allah’ın emirlerine uyarsak, şerîata uyarsak, doğru dürüst namaz kılarsak, Peygamber Efendimizin de buyurduğu gibi yaşarsak haramdan kaçınırsak, Allah tarafından korunuruz. Allah’ın emrettiği gibi yaşamak lâzım, ibâdetlere uymak lâzım ve Peygamberin ahlâkını kazanmak lâzım. O zaman Allah bizi kötülüklerinden ve yasaklarından korur.
Bize düşen muhatabımıza iyilikle karşılık vermektir. Adaletli ve ahlaklı davranmaktır. Kötülüklere de Kuran’ın bize vazettiği şekilde iyilikle cevap verebilmek, çok üst bir seviyeye çıkmak demektir. Yâni ahlâk-ı Muhammedî, ahlâk-ı Ehlibeyt seviyesine çıkmak demektir. Gelmeyene gitmek, kötüye iyi davranmak; bu üst bir seviyedir. Zîra işin şeriatında, kibirliye kibir etmek izni varken, tarîkatin de, yâni yola girmiş insan da, yapanın yaptıranın Allah olduğu idrak edilirse, sana kötülük gibi gelen hâdisenin aslında Mevlânâ’nın dediği gibi; dostluk ve seni terbiye etmek için olduğunu idrak edersin. O zaman da hiçbir şeye kötülükle cevap vermeden, dâima kendin olduğun gibi pozitif ve iyi insan olmaya gayret edersin. Peygamberin yaptığı gibi yaşayan insanlar, kötülüklerden korunurlar ve hakîkaten terbiye oldukları için, gittikçe Allah’a yaklaşırlar, mutmainne seviyesine ulaşırlar.
Olumlu düşünce fitneden, fesatlıktan arınmış bir düşünce şeklidir. Olumlu düşünce imanidir. Her olumlu düşüncenin imani tarafı olduğu gibi içinde ümidi de barındırır. İnandığımızı yaşadıkça da daima pozitif oluruz ve yaşama sevincimiz olan ümidimiz de artar vesselam.