Türkiye'de toplum genel olarak bir şansızlığın içerisinde. Şöyle ki toplum kapitalistleşmede geç kaldı. Fark edince de hızlı gitmeye başladı. Ancak hızla kapitalistleşirken kapitalizmin sonuna yaklaştığını idrak edemedi.
Genelde böyledir. Batıdaki gelişmeler Türkiye’ye sonradan gelir ve bir avantaj olarak daha iyisine sahip oluruz. Otoyollar, telefon, internet, mobil sağlayıcı hizmetleri, makine, teçhizat hep buna örnek olarak verilebilir. Bunların geç gelmesi hayra vesile olmuştur. Fakat geç gelen kapitalizm şerden başka bir şey üretmez.
Tam kapitalist olduk derken bir de bakarsın kapitalizm çantasını toplamış gidiyor.
Geçtiğimiz günlerde önünden geçtiğim bir mağaza koskoca bir afişle “Batıyoruz!” çağrısı yapmış. Bu çağrıya karşılık veren kalabalık güruh da toplanmış malları ucuza kapatmak derdinde.
Gel gel için fırsatçılara çağrı yapmanın Türk toplumunda karşılık bulması artık kapitalistleşmenin geniş kitlelere yayıldığını göstermektedir. Çünkü fırsatçılar kapitalistlerdir. Aslında ilanı verenin battığı falan yoktur da “gelin bana çökün” çağrısı bir cazibe oluşturmaktadır. Bu şekilde ilanı veren “sizler düşene tekme atan tıynetindeki insanlarsınız” demektedir. Yahut argodaki tabirle “mezar kovalayanlar”.
Bu mesaj yüzüne bağırılırken keyifle alış-veriş yapmak da sorun değildir. Çünkü gerçekten batıyorsa “ucuza mal alalım da batarsa batsın” diye düşünmektedirler.
Bunlar da bir sorun olmayabilir. Eğer gerçekten hepimiz kapitalistleşmişsek hoş da karşılanabilir. Fakat hala vicdanlarda yeri olan insanların kapitalistleşmiş olması büyük bir sorundur. Yani bu toplumda hala vicdan varsa kimin için kullanılabileceği ile ilgili bir kapitalistmetre üretmek gerekir. Çünkü bunlara vicdan etmek mazluma zulümdür.
Anadolu’da genellikle rakip firmalar bir araya gelerek bir eko-sistem oluştururlar. Bu tür yerlere çarşı denir. Çarşıda yakın olmanın hem üretici veya tüccar tarafında hem talep tarafında fiyat etkinliği sağladığını istatistiki olarak kanıtlamaya ihtiyaç yoktur. O düzen iyi düzendir. Üstelik bu çarşılardaki aktörler rakip olsalar dahi birbirlerinin sıkıntısında birbirlerine yardım ederler. Komşularının ayakta kalması için borç verirler. Daha fazla ihtiyaç varsa bunu da sağlayabilirler. Ancak ve sadece artık borç vermekle sürdüremeyeceğini düşündüklerinde veya borcu geri tahsil etmenin imkan dışı olduğu anlaşıldığında stoklarını satın alarak likidite sağlarlar.
Amma bu noktada altının çizilmesi gereken alış-verişi ne olursa olsun o malların değerinin altında yapmadıklarıdır.
Şimdi hala bir bölümü ahilikten gelen kodlarla alış-veriş kültürünü, insan ilişkilerini ve diğer ekonomik faaliyetlerini düzenlerken diğer bölümün kapitalist davranması bir sömürüdür.
Bu sömürü son bulmalıdır. Aklı olan kapitalizmi terk eder. Bu sistem batmaktadır. Yoksa karşılarında öyle kıvamında kapitalistler bulurlar ki analarından emdikleri süt burunlarından gelir. Kriz zamanı stokçuluk yapan, makul olmayan zamlar yapanlar da hep bu zaviyedendir.
Geç gelen kapitalizmden hayır gelmez.