İman kalpte zuhur eder. Akıl ise toplayıcıdır. Ancak kalp son kararı verir. İmanın da zuhuru teslimiyeti getirir.
Kul Rabbine kalbiyle teslim olur, teslimiyet ancak kalple olur. Fakat aklının da kalbî teslimiyete destek vermesi lâzım ki tam tecellî etsin. Aklı bir kenara koyamayız. Kur’an hükümleri, emir ve yasaklar aklın süzgecinden geçer. Kuran’ın bütününde birbirine çelişen hiçbir hüküm yoktur. Ancak Kuran’dan feyiz almak için Efendimizin hayatını bütünüyle bilmemiz ve onun gibi yaşamamız gerekir.
Bâzen aklımızın almadığı şeylere de teslim oluruz – ki teslimiyet kalbîdir, fakat akıl da en azından şu hakikati bilmek zorunda; Yapan yaptıran yalnız Allah’tır, başka bir kuvvet-i kudret yok. Bizim inancımız naslarla sınırlıdır. İnandığımızı da aklen tasdik ederiz. Kuran’ı anlamak ve ondan feyzalmak için bütünüyle O’na teslim olmak, Kuran’ın yap dediklerini yapmaya çalışmak, yapma dediklerinden de uzaklaşarak Kuran’ı özümsemiş oluruz. Kuran’ı okumaktan maksat onu harfiyen yaşamaktır.
Kul kendi kendine telkin ederek, “Bu arada gördüğüm hayalden ibâret, hepsinden tecelli eden Allah” diye, kendi hakîkatini bulursa ancak teslimiyeti öğrenir. Yoksa gücün başkasında olduğunu zannederse bir ‘başkaya’ teslim olmaya insanın yapısında olmadığı için, ona teslim olamaz. Zâten Allah’a teslim olmanın hakikati; Allah’ın verdiği her tür hadiseden memnun olma sanatını elde etmektir. İşte onu da ancak kalben îmân eden kişi yapabilir. O da imana dayalı kulun ameldir.
Her şeyden önce îmânsız hiçbir şey olmaz. Namaz bile îmânsız olduğu zaman işe yaramaz. Dolayısıyla kul önce îmân edecek. Kul Allah’tan başka bir kudret olmadığına inanacak… Hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine îmân edecek. Bu hâlin oluşması için mutlaka belli bir terbiyeden geçmesi lâzım, çünkü bunu şeklen bilse bile hâl edeni görmezse ve hâdise gelip de kendini tecrübe etmezse, o zaman hiçbir şekilde teslim olmuş olamaz. İrâde de çok önemli, çünkü terbiye olurken sâdece şeklen terbiye olmak değil, irâdeyle kendi nefsini zapturapt altına almayı öğrenmek için terbiye olmak lâzım. Meselâ şikâyet edeceği yerde şükretmeyi öğrenmesi lâzım; bu ancak nefsini irâde etmekle olur, ‘mürîd’ olması lâzım. Mürîd; Nefsini irâde edebilen kişi demektir. Bu bakımdan Allah bütün gücüyle bu îmânı destekler ve kendine teslimiyeti artırır. Mevlânâ diyor ki: “Şükür memesini emmezsen, şükredecek şey vermez Allah”. Ayrıca kul hâdiseler karşısındaki davranışları da önemlidir. Bütün bunları yapsa da, en ufak bir hâdise geldiğinde ‘öf, pöf’ dese, bu teslimiyet olmuyor. Sâdece dille şükretmek olmaz, kalbin şükretmesi lâzım. Kalbin şükretmesi için de, hâdiseler karşısında kalbin itirazı terk etmesi lâzım. O bakımdan kalp şükredecek, uzuvlar şükredecek ve hâlinden memnun olacak ki ancak tekâmülünü tamamlayabilsin.
“Her şeyde bir hayır vardır” dediğimizde bile bunu ayrıca kalben söyleyecek, şeklen de mücadeleye devam edecek. Yani teslimiyet, onun yanlışla mücâdelesine engel olmamalı. Bilakis Allah’a teslim olan Peygamber’in sözüne de teslim olur: “Zâlimin zulmüne ses çıkarmayan, ona eşlik etmiş gibi olur” diyor Peygamber. Allah’a ve Peygamber’in sünnetine teslim olmadıkça, insan hakiki Müslüman olamaz. Tam teslimiyet, hakiki Müslüman olmak’ demektir. Dolayısıyla şeklen mücâdele edecek, kalben râzı olacak; yani kimseden nefret duymayacak, hâdiseler geldiğinde içinde bir anlık cehennem kurulsa bile bunu uzatmayacak, çok çabuk onu cennete döndürecek. Hattâ sıkıntı ve belâ geldiği anda, insân-ı kâmiller gibi “Allah beni sevdiği için bunu bana verdi, çok şükür beni terbiye ediyor, beni bırakmadı” gibi yorumlar yapacak ki, Allah’la ilişkisi artsın. Bir şikâyeti varsa yalnız Allah’a yapacak, kula yapmayacak. Bütün bunlar tamamlanırsa, o zaman tam teslimiyet olmuştur.
Bu arada nefsimiz, zaaflarımız bizi Allah’a tam teslimiyetten alıkoyuyor. Nefsimiz “Biz bu eziyeti niye çekiyoruz?” diye teslimiyetten uzak durur. Yâhut arada sebep görmek, bahane bulmak insanı teslimiyetten uzak tutar. Yani imân eksikliği insanı teslimiyetten uzak tutar. Belli bir terbiyeden geçmeden hâlinden memnun olma sanatını elde etmiş olmuyoruz. Onun için terbiye çok önemli. Terbiye ile irademizi doğru kullanabilirsek, işte o zaman Allah’ın rızasını kazanabiliriz ki; bu da tam teslimiyeti ifade eder vesselam.