Malum kalemimizin ve kelamlarımızın yolu Doğu, Güneydoğu, Irak, Ortadoğu olunca bayrama dair notlarımı da yine "Doğu-Güneydoğu-Irak Kadimliği" ile yollamak istedim…
Malum kalemimizin ve kelamlarımızın yolu Doğu, Güneydoğu, Irak, Ortadoğu olunca bayrama dair notlarımı da yine “Doğu-Güneydoğu-Irak Kadimliği” ile yollamak istedim…
Merhum Yazar Mehmed Uzun “Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık“ derken ne güzel tarif etmiş Mezopotamya’yı ve ona yüz süren, ondan beslenen, ona ihanet eden her zerreyi…
Evet aşk gibi aydınlıktı bu coğrafya, dünyaya ilham olan; yazarları, şairleri, ozanları, destanları, aşkları ve aşıkları ile… Türkiye’nin edebiyat, sanat, bilim, ilim grafiğinin tarihçesine şöyle bir baktığımız zaman üretkenlik açısından Mezopotamya’nın açık ara önde olduğunu görürüz… Bu toprakların altı kadar üstü de bin bereketiyle yaratılmış olmasına rağmen maalesef ki; alttakilerin ateşi üstteki değerleri yakıp küle çevirmekten başka bir şeye yaramamış ve “Aşkın aydınlığı ölümün kara bulutlarıyla sarıp sarmalanmış…” bu coğrafyada…
Peki ya Mehmed Uzun’u ve Uzun’un kaleminden dökülen nağmeleri yere göğe sığdıramayan Yaşar Kemal? Ülkenin her santimini ve kültürünü gözü gibi koruyup değer veren, verdiği değere de sayısız eserinde can vererek taçlandırdı… Yaşar Kemal için ‘yedi bölge yedi yapraklı sevgili papatya’ idi ve hiçbirini diğerinden ayırt etmedi yapraklarını seviyor sevmiyor diyerek heba etmeden… Torosların esintisiyle Efeler diyarına giden de oydu, Ağrı Dağı’nın zirvesinde Gülbahar’ın aşk ateşini yakan da…
Tarih boyunca üzeri ‘ihanet külleriyle’ örtülen İdris-i Bitlisi’yi de unutmamak gerekiyor Mezopotamya deyince… Bizim doğru okuyamadığımız batının ise hayatının her saniyesini özenle okuyarak “Anti Mezopotamya Stratejisi” geliştirmesinde etkili olan Bitlisi’yi geç de olsa anlamaya çalışsak da bu saatten sonra coğrafyaya ne derece faydası olur bilmiyorum…
Yavuz Sultan Selim Döneminde sergilediği bütünleştirici tavrıyla Osmanlı Devleti’nin en güçlü Doğu Savunması yıllarının yaşanmasına vesile olan İdris-i Bitlisi Mezopotamya’yı ve Kürtleri doğru analiz ederek anlamış, anlatmış ve doğru stratejiler geliştirmişti…
Mezopotamya deyince anlatacak ve dualar eşliğinde yad edecek o kadar çok cevher var ki… Ahmed-e Hani, Melaye Ciziri, El Cezeri, Ahmet Arif, Ziya Gökalp, Orhan Asena ve daha nicesiyle “Cevherler Diyarı Mezopotamya’nın” selamları var bu bayram da herkese…
Kulakları çınlasın bir önceki Diyarbakır Valimiz Münir Karaloğlu ile gerçekleştirdiğimiz bir sohbette söz Mehmed Uzun’a ve bölgenin geçmiş şifreleri üzerinden günümüze uzanan “keşke olmasaydı” değindiğimiz cümlelere gelmişti… Görüşlerine ve çalışkan duruşuna değer verdiğim Vali Karaloğlu’na; “Sayın Valim ülke olarak geçmişe dair keşke olmasaydı dediğimiz fazlasıyla başlığımız var maalesef… Bunları anlamak ve bir daha olmasın diye önüne geçmek için o dönemin şartlarını, insanların acılarını, sürgünlerini, ölümlerini, kaybettiklerini, psikolojilerini de objektif bir şekilde anlamamız gerekiyor… Zira içinde bulunduğumuz zaman ve koşullar dahilinde geçmişi yargılamak bizi öne ve çözüme götürmez” demiştim…
Evet Mezopotamya’nın kendisine dair o kadar çok “keşke olmasaydı” dediği başlık var ki…
Ve diliyorum ki ülkemizin de içinde bulunduğu bu coğrafya; tüm acılarını, yaşadığı-yaşattığı zulümlerini, keşkelerini, doğrularını silip süpüren yanlışlarını, oturduğu dalları kesmeyi bir kenara bırakıp Kadim Cevherlerine sahip çıkarak hak ettiği değeri vermeyi en kısa zamanda öğrenir….
Adım adım gezip tozunu, toprağını, gerçeklerini soluduğum Mezopotamya’nın selamları ve sevgileri eşliğinde nice hayırlı bayramlarımız olsun inşallah….