2023 yılına dair açıklanan veriler doğrultusunda doğum oranımızın, genç nüfus oranımızın, doğurma isteğimizin, kalabalık aile olma arzumuzun azalmaya başladığını resmi olarak da öğrendik.
Resmi olarak diyorum çünkü bu verilerin ayak seslerini uzun zaman önce toplumun nabzından alıyorduk zaten…
Azalma tablosuna bölgesel olarak baktığımızda Batı illerinde ibrenin çok düşük olduğunu Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde ise ülkenin en yüksek doğum oranlarını görüyoruz. Yani Doğu ve Güneydoğu’daki doğum verileri olmasa Türkiye’nin doğum/genç nüfus verileri çok daha düşük çıkacaktı. Ki bu bölgesel dağılım tablosu neredeyse her yıl aynı;Şanlıurfa başta olmak üzere en doğurgan iller Doğu ve Güneydoğu.
Şimdi dönelim azalma refleksinin sebeplerine.
Doğurganlıktaki düşüş Türkiye’ye mahsus bir durum değil öncelikle bunu da belirtmek istiyorum. Aslına bakarsanız “gelişmiş ülkeler” dediğimiz çerçeve uzun yıllar önce nüfus artış hızını kaybetti. Hepimiz bu durumu büyük bir marifet olarak gördük, takdir ettik,neden bizde böyle olamıyoruz dedik durduk yıllarca.
Çünkü dünyada şöyle bir gerçek vardı; ekonomik,kültürel, eğitim, istihdam, refah, demokrasi, özgürlük seviyesi yükselen ülkelerin doğum oranı düşük olur.
Ta ki 2019’da insanlık pandemi ile yüzleşene kadar. O tarihten bu yana iki yakası bir araya gelmeyen insanlık bırakın evlat sahibi olup bakmayı kendisini bile bu dünyaya maddi-manevi sığdıramadı.
Evet pandemi ile bir gecede yeni bir çağa ışınlandı insanlık. Her şey durdu, herkes sevdiklerinden koparıldı,ölüler defnedilemedi, hastalar görülemedi, aile fertleri birer birer kaybedildi…
Her şey anlamını yitirmişti. Dünya için verilen bunca hırs-çaba sorgulanır oldu. Pek çok kişi tasını tarağını satıp büyükşehirlerden küçük yerleşim yerlerine göç edip doğal yaşamı tercih etti.
Sonrasında pandemiyi rafa kaldırmadan bir anda anlamsızca yükselişe geçen hayat pahalılığı daha bir taş döktü bebek yüklü leylek kervanlarının yollarına.Herkesin dilinde “kendime zor bakıyorum bir de çocuk doğurup onu da mı perişan edeyim” isyanları belirdi.
Hayat pahalılığı tüm dünyada her geçen gün zirve yaparken Rusya-Ukrayna Savaşı, 6 Şubat Depremleri ve İsrail’in Filistin’de başlattığı soykırım da insanlığı geleceğe-umutlara-mutluluklara dair karamsar kıldı.
Daha yaşayacak ne kaldı demeye korkar olmuştuk çünkü her gelen yeni gün eskisini aratırken gerginlikler,kaoslar, savaşlar, ekonomik krizler, kuraklık, kıtlık,göçler, iç çatışmalar ülkelere kapıdan bacadan girer olmuştu.
Özetle gece başımızı yastığa koyarken nasıl bir dünyaya uyanacağımızı bilmiyoruz artık.
Tüm bunların üzerine unutulan, duyulmayan,görülmeyen, dikkate alınmayan, hataları ve sevaplarıyla sevilmeyen gençlerin tüm dünyaya sergilediği isyan davranışlarını da eklersek bence “2023 Türkiye Doğum Oranı” yüksek bile çıkmış.
Zira karşımızda öyle bir nesil var ki bırakın çocuk sahibi olmayı evlenmeyi bile düşünmüyor. Yemeği, suyu, tüm ihtiyaçları odasına kadar giden gençliği öyle bir hale getirdi ki anne ve babalar şu an kendine dahi bakamıyor evlatlar.
Sevgi-saygı-ilgi eksikliğini verdikleri “maddi-manevi sınırsızlık” ile telafi etmeyi tercih eden anne ve babalar aslında kendi elleriyle evlatlarının tüm mutluluklarını ellerinden aldılar.
Şimdi kendisiyle bile mutlu olamayan gençliğin çocuk doğurmasını ve bakmasını nasıl beklemeliyim ki?
Çıkan 2023 doğurganlık verileri karşısında acil önlemleri konuşmaya başlayan hükümet kanadı bakım ücreti ve doğum izni şartlarını iyileştirmek üzerinde yoğunlaştı.
Mevcut dünya ve Türkiye şartlarına baktığımızda asıl meselenin bunlar olmadığını net bir şekilde görebiliyoruz. Asıl mesele sosyolojik ve psikolojik analizlerin yapılmasıyla ortaya çıkıyor zaten.
Yasalar suç-suçlu başlıklarını azaltmıyorsa veya masum vatandaşları koruyamıyorsa…
Göçmenler sorunu artarak devam ediyorsa…
Gelecek kaygısı ruhları ve bedenleri çürütüyorsa…
Adalet kavramı her alana hakkıyla etki edemiyorsa…
Kuraklık ve gıda temin sorunu her geçen gün artıyorsa…
Dünyanın gözleri önünde savaşlar, katliamlar, kaoslar devam edip insanlık suçları işleniyorsa…
Suçlar cezasız kalıyorsa…
…
Özetle bu kez doğurganlık geçmişte olduğu gibi maddi-manevi huzur ve refah için azalmıyor, yokluk-korku-endişe-mutsuzluk-huzursuzluk-güvensizlik olduğu için azalıyor…
Bu saatten sonra da artması imkansız gibi geliyor bana!