Irak Kürdistan Bölgesi'ne biraz uzaktan baktığınızda doğu tipi politikanın tüm öğelerini görüyorsunuz.
Irak Kürdistan Bölgesi’ne biraz uzaktan baktığınızda doğu tipi politikanın tüm öğelerini görüyorsunuz. Öncelikle iki büyük güç, Barzani ve Talabani’nin (Parti isimleri kafaları karıştırıyor. Talabani hayatını kaybetmiş olsa da partisini onun adıyla anacağım.) partilerinin silahlı güçleri var. (Her halde bir şekilde yasaya uydurulmuştur.) Bu silahlı güçlere maaş ödeniyor. Yani bildiğin bir meslek. O koca bölgede de başka bir meslek yok gibi zaten. Peki “Bu Peşmergelerin maaşları nasıl ödeniyor” dersiniz. Ödenemiyor. Veya Irak merkezi hükümetinin ödemesi bekleniyor. O da ödemezse çıkan petrol satılıyor, gelen parayla denkleştiriliyor. Kimi zaman da Türkiye’den olduğu gibi borç alınıyor. Biraz da gümrük kapılarından elde edilen gelir var.
İki parti de kendi bölgesindeki tüm işleri akrabaları arasında paylaştırmış. Tüm yetkililerin soyadı aynı. Her önemli görev bir akrabanın. Yahu 6-7 milyon kişi içinde hiç mi başka soyadı taşıyan bir kişi önemli bir göreve gelemez? Hiç mi adam yok?
Parlamento istendiği zaman toplanıyor, genellikle de çok uzun süreler toplanmıyor. Silahlı gücü olan siyasi partiler, toplanamayan bir parlamento, olmayan para, ödemeyen maaşlar. Tüm bu sorunlar da hamaset ile örtülmeye çalışılıyor. Hamaset iç politikada işe yarar. Tamam. Ama eğer ayakta duracak gücün yoksa biri gelir ve “Hadi oradan” deyiverir. İşte Irak Kürt bölgesinde olan da bu.
Bunu en iyi Irak Kürtlerinin 25 Eylül’de elinde ne vardı, şimdi ne kaldı şeklinde bir muhasebe yaparsak anlayabiliriz.
25 Eylül’de Kerkük ve birçok başka bölgeyi kontrol altında tutuyorlardı. Şimdi yüzde 40 daha küçüldüler. Gümrük kapıları vardı. Şimdi ellerinden gitmek üzere. Havalimanları çalışıyordu. Şu anda uçak inmiyor. Zengin petrol yatakları vardı. Ellerinden gitti. Petrollerini satabiliyorlardı. Şimdi biraz satsalar da muhtemelen parasını merkezi yönetim alacak. Tek parça bir Kürdistan hayalleri vardı. İkiye bölündüler, birbirlerini hainlikle suçluyorlar. Seçim yapma umutları vardı. Ertelendi. İyi-kötü ayakta duran bir ekonomileri vardı. Yerle bir.
Hepsinden önemlisi yenilmez olduğunu düşündükleri bir Peşmerge güçleri vardı. Utanç içinde çekildi. Gururları vardı. Şimdi mahcuplar.
Her biri diğerini hainlikle suçlayarak bu işten sıyrılmaya çalışıyor. “Ben hatalı değilim, sırtımdan vuruldum” demek mevcut tabloyu değiştirmez.
Tüm bunları alt alta topladığınızda öngörüsüzlükle planlanan bir politikanın çöktüğünü görebiliyorsunuz. Peki, bunun sorumlusu kim?
İktidarını sürdürmek için halkının hayalleriyle oynayan, kaldıramayacağı taşın altına elini sokan kim? Tabii ki Barzani.
Takip ettiğim kadarıyla aşağıdan yükselen yoğun bir baskı ile karşı karşıyalar. Özellikle gençler çok tepkili. Çok kısa vadede, eğer Irak, Erbil’e yürümek gibi bir hata yapmazsa, içlerinde yoğun bir mücadeleye girişecekleri ortada. Bu sürecin sonucunda tartışılacak olan da Barzani iktidarı olacaktır.