Aslında 1990 yılında saha içinde nefessiz kalarak ölümden dönen ve Carrasco'nun doktorları uyarmasıyla hayata tutunan Senegal asıllı Fransız golcü Bafetimsi Gomis her şeye rağmen Galatasaray sayesinde futbol kariyerinin zirvesine çıktı.
Onu böyle bir sağlık problemine karşı her türlü riski alarak transfer eden Igor Tudor ve eski başkan sayın Dursun Özbek’e Galatasaraylı taraftarlar ne kadar teşekkür etseler azdır. Çünkü bu durum transfer gerçekleştiği dönemde gündeme gelmiş olsaydı ona sarı-kırmızılı formayı giydirenleri bırakın kahraman yapmayı asalardı desek fazla abartmış olmayız… Bu sağlık sorunu halen devam etmektedir ama ne zaman sahada yığılır kalır bilemeyiz. Bunu doğrusu arzu da etmeyiz. Allahu Teala’dan bütün hastalarımıza şifa, dertlilerimize devam borçlularımıza eda kolaylığı lütfetmesi için acizane duacıyız…
Normal bir futbolcu olmadığı kesin olan Gomis attığı gollerle her geçen gün Galatasaray’dan uzaklaşmakta ve Avrupa’nın gözde kulüplerine bir adım daha yaklaşmaktadır. Bu kadar gol şansı yüksek olan ve sürati ile son vuruş becerisiyle dikkat çeken Gomis’in Galatasaray’a nasıl geldiğini artık daha kolay anlıyoruz. Ancak burada daha ne kadar kalacağına karar vermenin de zorluğunu yaşıyoruz.
Ndiaye’yi ister ellerinde tutamadıklarından isterse iddia edildiği gibi menajerinin kolundan tutup götürmesinden kaynaklandığını kabul edelim gitmesi sebebiyle yenilen golü Galatasaray, Gomis konusunda yaşamamak için çok çaba göstermek zorunda. Tabelaya bakarak gol yüzdesini çıkarmak ve değerlendirme yapmak Gomis’in kalma ümidini sıfıra yaklaştırmaktadır. Bu kadar gol şansı yüksek bir oyuncuyu ülkemizde tutmak zor ötesi bir şey…
Avrupalılar sağlık problemi sebebiyle Gomis’e talip olmayacaklardır. Eğer onlar talip olsalardı Gomis şimdiye kadar zaten uçar giderdi. Çin ve başka bir ülkeye gitmesine de engel olunmak zorunda. Ne Fatih Terim hocamız ne de Galatasaray’ın şu andaki yönetimi Gomis’i kaybetmeyi hiç istemeyecekledir. Tıpkı sarı-kırmızılı taraftarlar gibi…
Haydi hayırlısı diyelim ve ekleyelim. Önce sağlık….
Gel de Şenol hocamızı ayakta alkışlama!
Türkiye Futbol Vakfı tarafından yılın teknik direktörü seçilen ve ödülünü almak için sahneye yürüyen Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş’in “Ben bu ödülü kendim için olduğu gibi Abdullah Avcı hocam için de alıyorum” demesi büyük olay…
Kimse böyle bir jesti herkes yapardı demesin…
Biz öyle insanlar tanıdık ki…
Kimse de zaten Abdullah Avcı da gecede ödül alacaktı aksi halde orada olmazdı türü yorumlarda bulunmasın..
Diyelim öyle bile olsa…
Şenol Güneş hocamızın genç bir meslektaşını böylesine onore etmeye çalışmasının güzelliğini ne örtebilir? Böyle anlamlı ve güzel jesti kim gölgeleyebilir…
Şenol Güneş’in teknik olarak hataları olabilir, vardır ve eleştirilebilir. Ama insanı yanı ve doğal olarak öğretmenlik vefası onu ayakta alkışlamamızı gerektirmektedir…
Beşiktaş’ın İngiltere’de oynaması için gönderdiği Cenk Tosun’un geri dönmesi için hazırlıklar olduğu haberleri can sıkmaktadır. Cenk Tosun kendisini her gittiği yerde kanıtlayabilecek ve orada temelli kalacak kadar başarılı bir golcüdür.
Cenk Tosun’a sahip çıkmak demek dönerse yeri hazır mesajı vermek değildir. Aksine onu oynayabileceği mesajıyla başarıya odaklandırmaktır… Cenk Tosun sıra dışı özel bir golcüdür. İngilizler de onun kim olduğunu yakında bilecektir.
Aziz Yıldırım başkan kalmak için kavga etmeyi bırakacak
Fenerbahçe’ye büyük hizmetleri dokunan, maddi ve manevi pek çok fedakarlıklarda bulunan sayın Aziz Yıldırım, seçimi kaybetme riskini göze almamak için hep tartışmaya ve uzak tutmaya çalıştığı kişilerle barış anlaşması yapmak zorunda…
Daha önce haklarında pek çok şeyler söylediği ve adeta selam vermekten bile kaçındığı insanları bugün kucaklama durumunda olan sayın Başkan Yıldırım, sayın Ali Koç’a karşı kaybetmek istemediği için 20 yıldan bu yana Fenerbahçe’ye neler kazandırdığını anlatmakla meşgul…
Pek çok gazetede bu tür yorumlar ve sayın Yıldırım demeçleri görmekteyiz ve bunlar çoğalarak devam edecektir. Çünkü sayın Aziz Yıldırım sevimli tarafını göstermeye başladı. Bu sevimliliği onun için prim demektir. Karşısındakiler için de olumlu elektrik…
Kazanırsa o elektrik çarpar kaybederse kısa devre olur…
Fenerbahçe gibi büyük kulüplerin her şeyleri olaydır. Bunu garip karşılamamak lazım…
Taraftar için gelen ağam giden paşam…
Burak Yılmaz yoksa Trabzonspor kayıp!
Artık sadece istatistikçiler değil sokaktaki bordo-mavili taraftarlar bile diyorlar ki, Burak yoksa kazanmak da yok… Rodellaga ve diğer alternatifler de Burak’ın olmadığı maçlarda takımlarını sırtlayacak beceriyi gösteremediler. Özel uçak tutarak Trabzon’a gelen ve oynama arzusunu net olarak ortaya koyan Burak Yılmaz’ın takımının en büyük gol silahı olduğundan kimse şüphe duymuyor.
Bravo Burak helal olsun sana…
Takımın için gösterdiğin fedakarlığın karşılığını Trabzonspor yönetimi mutlaka sana verecektir ama gönlündeki o oynama arzusunun bordo-mavili takımı zafere götürmesi en çok Rıza Çalımbay hocamızın elini rahatlatacaktır.
Başakşehir güçlü ve iyi bir rakip… Onu yenerek yola devam etmek ne kadar zor olsa da Trabzonsporlular için hayal değil… Hem de Burak gibi bir golcü ile…