Mahalledekiler müesses nizamın en büyük temsilcisi gördükleri için Koç Ailesi'nden pek hazzetmezler. Vehbi Bey'in Cumhuriyetin kuruluş yıllarında edindiği imtiyazları itici güç olarak kullanıp genç cumhuriyette her alanda söz sahibi olmasını da koruma/kollama olarak değerlendirirler, Beyaz Türk diye bir şey varsa Vehbi Bey ve Ailesidir mahalleye göre. (Ankara'daki bir bakkal dükkânından bugünlere uzanan imparatorluğun hikâyesi biraz gıpta, biraz kıskançlık hatta bazen biraz hasetle ama alttan alta bir öykünmeyle anlatıldı durdu kuşaklar boyu mahallede.)
Ailenin soyağacındaki kalın bir dalın Hacı Bayram-ı Veli’ye ulaşıyor olması bile bu yargıyı esnetmedi. Bunda ailenin dominant laik/seküler bir hayatı tercih etmesi, işyerlerinde mescit, başörtüsü gibi mahalleliyi direkt ilgilendiren konulardaki tutumları da etkili oldu elbette. Vehbi Bey’in zamanın Diyanet İşleri Başkanına camilerde “Tanrı” yerine “Allah” denmesinden rahatsız olduğu için yazdığı meşhur mektup arşivlerde bulunabilir. Gezi olayları sırasında Divan Otel’de yaşananlar da bunun gibi unutulmadı.
Aile sporla, sanatla, edebiyatla, tarihi eserler ve
antikalarla hep içli-dışlı oldu bugüne kadar. Rahmi Bey sayesinde Beşiktaş uzun yıllar Koç Ailesi’nin
markalarından gelen sponsorluklarla finanse etti kulübün genel giderlerini.
Damat İnan Kıraç “derin” Galatasaray’ın
en “derin” kişisi olarak arkasına aldığı Liselilerle yönetti Sarı-Kırmızılı
camiayı. Kongrelerde başkan ve yönetim hakkında son sözü söyleyen hep o
oluyordu. Merhum Mustafa Koç Fenerbahçe
1907 Derneği’nin kurucu başkanıydı. Ali Koç ise genç yaşında girdiği
Fenerbahçe’de efsane başkan Aziz Yıldırım’ı sandıkta ezici bir şekilde yenerek
Başkanlık koltuğuna oturalı şurada beş altı sene ancak vardır. (Ömer Bey ise
çoğu İngiltere’deki müze-evinde bulunan sanat eserleriyle dünya çapında bir
koleksiyoner olarak bilinir. Spordan ziyade sanatla meşgul olmayı tercih eder.)
Türkiye’de TFF’ye başkan seçme işi biraz a-la Turca yürür. Tensib edilen kişi
delegelerce seçilir ve prosedür yerine gelir. Bu sürecin atanan kişilerin seçiliyormuş gibi yapmalarından ibaret olduğu
iddialarını UEFA/FIFA dahil herkes bildiği için UEFA Başkanı Ceferin’in şeref
misafiri olduğu İstanbul’daki bir Avrupa maçına TFF başkanı gelememektedir. Hal
böyle olunca da; onu atayan güç ve çevresi ile futbol bürokrasisinde hâkim “derin”
yapılanmanın çıkarları kimde kesişirse onun önü açılır ve “Happy End” olur bizde.
Ali Bey’in bununla yüzleşmesi kendi hatalarından dolayı
beklenenden uzun sürdü. Başta kendi beceriksizliklerinden kaynaklanan
zafiyetler yaşasa da son iki sezondur doğru futbol aklıyla hareket ediyor ama
bunun, başarması için yeterli olmadığını duvarlara toslaya toslaya öğreniyor. Genetik
kodları sebebiyle biat edemeyeceğinden de savaşmayı seçiyor her seferinde. Sistem
de onun bu halinden hoşnut. Burnu
sürtsün biraz bırakalım da modundalar.
Trabzon’da yaşanan “üzücü” saha olayları sonrasında bu şampiyonluğu
takımına yedirmeyeceklerini anladığından 2 Nisan’da Çekilme Kongresi toplayacağını
duyurarak sisteme resti çekti, pimini çekip bombayı salıverdi ortalığa. Hodri
meydan dedi.
Tam da yerel seçimler sath-ı
mailine girdiğimiz şu nazik günlerde karar
vericiler için zor bir dilemma. Aslında başrol oyuncusu olduğu halde
figüran muamelesi yapılankarakter işe uyandı ve alın atınızı, yapmıyorum tımarınızı deyiverdi. Hem de kongre
tarihini mahalli seçimden iki gün sonraya koyarak da “şah” dedi. Hamle sırası
bu tarafta bakalım ne olacak?
Verilecek karar sadece bu yerel seçimleri değil belki 2028’e
giden süreci bile etkileyebilir. Zor oyunu bozar demiş atalar.