Öncelikle kişilikten ne anladığımıza kısaca değinelim.
“Bir yakınımız uzun süre yurt dışında yaşadı. Geriye döndüğünde çok değiştiğini gördük. Acaba kişilik özellikleri nasıl yerleşir ve zamanla değişir mi?” Temel kişilik özelliklerini ele aldığımız dersimizin bitmesine yakın böyle okkalı bir soru geldi.
Üniversite öğrencimizin online ortamda sorduğu soruyu biraz daha geliştirelim ve hep beraber kendimizi tanıma yolculuğunda bu önemli cevabın peşine düşelim. Bilgi çağı olarak adlandırılan, her şeyin hızla değiştiği ve dönüştüğü bir zamanda temel bir donanım olarak sahip olduğumuz kişilik özelliklerinin oluşumu ve gelişimi de etkileniyor mu ve bu oluşum zamanla değişiyor mu acaba? Değişim ve dönüşümün hızı, kişiliğimizin oluşumu, davranış biçimlerimiz, alışkanlıklarımız, tutumlarımız ve düşüncelerimizde de değişime neden oluyor mu? Yoksa ortam ve şartlar ne olursa olsun zamanla kişilik yapımızdan ödün vermemek için direnç mi gösteriyoruz?
Öncelikle kişilikten ne anladığımıza kısaca değinelim. TDK sözlüğünde kişilik; ‘Bir kimseye özgü belirgin özellik, manevi ve ruhsal niteliklerin bütünü, şahsiyet; bireyin toplumsal hayatı içinde edindiği alışkanlıkların ve davranışların bütünü’ şeklinde tanımlanmış.
GENETİK MİRAS, ÇEVRE VE X FAKTÖRÜ
Psikolojinin temel kavramlarından biri olan kişilik, bireyin sahip olduğu ve kişiyi o kişi yapan özelliklerin tamamı olarak tarif edilir. Kavramın İngilizce karşılığı (personality), Eski Yunanca’daki ‘Persona’ kökünden gelir, bu da sahne sanatçılarının yüzlerine taktıkları mask anlamındadır. İnsanı, diğer bütün insanlardan ayıran; fizik ve biyolojik gibi görünen özelliklerinden, düşünce, eğilim, yatkınlık, zihinsel potansiyel, huy ve tutum gibi görünmeyen özelliklere ayrıca davranış ve alışkanlıklarına kadar bütün ayırıcı özelliklerinin toplamı, onun kişilik özelliklerini oluşturur. Böylece kişilik; çoğu zaman karıştırılan, huy, karakter, mizaç ve şahsiyet kavramlarından daha geniş ve hepsini kapsar niteliktedir.
Psikoloji alanında kişilik belki de üzerinde en çok durulan başlıca konulardandır. Zira insanın kişilik özelliklerinin nasıl oluştuğu, yerleştiği, şekillendiği, hangi kaynakların etkisinde olduğu, zamanla nasıl bir değişim gösterdiği gibi normal insana ait konuların yanında kişilik bozukluğu, anti sosyal kişilik, kişilik dağılması gibi normal dışı ve klinik konular da kişiliğin başlıca araştırma konusu olmasını sağlamıştır. Bunun içindir ki bir bilim dalı olarak psikolojide en çok kuramların geliştirildiği, bilimsel araştırmaların yapıldığı ve binlerce eserin yazıldığı alan da yine temel kişilik özellikleridir.
İnsana ait bir özelliğin nasıl değiştiğini öğrenmemiz için öncelikle o özelliğin nasıl oluştuğunu ve geliştiğini anlamamız gerekir. Kişiliğimiz; üç ana kaynağın etkisiyle oluşur, gelişir ve şekillenir. Bunlardan ilki genetik miras yoluyla anne-babamız ve onların üst kuşaklarından bize geçen temel özelliklerdir. Görünen ya da görünmeyen özelliklerimizin tamamına ilişkin temel potansiyelimizi, bu genetik miras yoluyla alırız.
Boyumuz, saçımız ve gözümüzün rengi gibi fiziksel özelliklerimizden; muhakeme, kelime bilgisi ve hafıza gibi zihinsel yatkınlıklarımıza; içe dönüklük, dışa dönüklük, çekingenlik gibi kişisel mizacımıza; ataklık, liderlik, çalışkanlık, mükemmeliyetçilik gibi huy ve davranış özelliklerimize kadar bize has genetik mirasımız, ham bir potansiyel olarak bize geçer.
KÜLTÜR VE DEĞER SOYKIRIMI
Kişiliğimizi şekillendiren ikinci ana kaynak çevredir. Öncelikle anne-baba olmak üzere aile, okul ve toplum, ham potansiyel olarak doğuştan getirdiğimiz temel kişilik yatkınlıklarının uyarılması, geliştirilmesi, yerleşerek şekillenmesi ve performansa dönüşmesini sağlar. Burada kişiliğin yerleşmesinde genetik özellikler mi yoksa eğitim ve öğrenme yoluyla çevre mi daha etkilidir tartışmasına girmeden her iki görüşün de bilimsel araştırmalarla desteklenen koyu taraftarları olduğunu belirtmek isteriz.
Zira bireyin genetik yolla getirdiği ham potansiyel çok önemli ve değerlidir. Ancak bu potansiyelin açığa çıkarılması ve davranışa dönüşmesi için de en az bunun kadar değerli olan eğitim, öğrenme ve yetişme sürecine ihtiyaç vardır. Böylece genetik miras ile aile ve toplumun yetiştirme biçimi, birbirini tamamlayan sürecin iki temel kaynağıdır.
Şimdi kişiliğimizin oluşmasında daha çok tartışma konusu olan ve diğer ikisine göre daha az bilgi sahibi olduğumuz üçüncü ana kaynağa gelelim. Aynı anne-babanın evladı, hatta aynı yumurta ikizi olduğu, aynı çevrede ve aynı şartlarda yetiştikleri halde iki kardeşin, birbirinden çok farklı kişilik özellikleri taşıyabildiğini biliyoruz. Şu halde temel kişilik donanımımızı şekillendiren ve bu donanımı kişiye has ve biricik haline getiren bir kaynak daha vardır. O da literatürde X Faktörü olarak bilinen, bireyin doğuştan getirdiği farktır. Bu, mantık kökenli batı toplumunda kişiliğin ana bileşeni olarak Tanrının kendisinden her insana üflediği özel eğilim, duygu kökenli doğu toplumunda Yaratıcının, her insanı ona özel bir tasarımla (fıtrat) yaratması olarak tanımlanır.
Sonuç olarak insan; genetik miras, çevre ve fıtratın bileşiminden oluşan ve onu, doğmuşların ve doğacakların içinde kendisine has kılacak temel bir kişilik alaşımına sahiptir. Aileyi ve toplumu giderek zorlayan kargaşanın, kaosun ve dijital dönüşümün adeta bir değer ve kültür soykırımına neden olduğu ve bireyin kendisi olarak kalmasının giderek zorlaşmasının, insana ait temel kişilik özelliklerinin oluşması ve dönüşmesini de etkileyeceği açıktır.
Kendimize yolculuğun derinleşerek devam edeceği yeni bir sene dilerim.
(Devam edeceğiz)