Son haftanın gündem başlıklarından birisi de Hollanda Meclisinin 1915 olaylarıyla ilgili olarak aldığı saçma sapan bir karar idi.
Bu kararla ilgili olarak ‘amaann, boşver, ne olacak ki!’ diye, düşünüp geçmek istemiyorum. Çünkü, böyle düşüne düşüne, düşündürüle düşündürüle bu hallere geldik! Veya getirildik…
Ve benim, asıl kafama takılan, bu tür konulara ve içeriğine dair aklımın almadığı, merak ettiğim, enteresan bulduğum, işin berisi ötesine dair başkaca tespit ve bazı düşüncelerim var. Bu haftaki yazımda bunları paylaşacağım.
Dünya üzerinde toplam nüfusu, neredeyse bizim yurt dışında yaşayan; Türk vatandaşımızın, gurbetçilerimizin sayısından (5-6 milyon arası) biraz fazla olan (Yaklaşık 8-9 milyon) bir milletin lobisi, nasıl çalışıyor, neler yapıyor? Biz ise neredeyse 81 milyon nüfuslu koskoca bir Türkiye olarak (ayrıca yanında olmasa da sempati besleme ihtimalinin yüksek olduğu, yaklaşık 300 milyonluk bir Türk Dünyası ve 1 milyarın üzerinde de bir Müslüman nüfusunun olduğunu da hesaba katarak) yıllardır neleri yapmıyoruz da, her sene böyle; bazı ülkelerin ve milletlerin özellikle gündeme taşıdığı saçma sapan ithamlarıyla karşı karşıya bırakılıyoruz!
Gene bu bağlamda kafama takılan başka bir soru; dünyadaki toplam nüfusu İstanbul kadar bile olmayan bir Yahudi milletinin lobisi ve yine dünyadaki nüfusu gene İstanbul kadar olmayan Rum-Yunan Lobisi neden her taşın altından çıkıyor, suyun göze başlarında karşımıza çıkıyor? Köşe başlarında gözümüze çarpıyor. Yıllardır İslam alemi olarak onları konuşur dururuz; “Vayy medya onların elinde, bankalar onların elinde, en iyi silahı onlar yapar, şunlar, bunlar onların elinde!” diye. Ama nedense bizlerin, neleri neden yapamadıklarımız bu denli çok konuşulmazdı. Küçük küçük marjinal gruplar haricinde. Bu işleri bu adamlar nasıl beceriyor? Biz niye yıllardır neden beceremiyoruz. Neyimiz eksikti? Hatta hatırlayanlar olur; biz geçmişte Amerikan senatosunda görüşülen Ermeni meselesinde Yahudi lobisinden bile yardım istedik, bizim adımıza lobicilik faaliyetleri de yaptılar orada!
Peki, bizim neyimiz eksik, bunun üzerinde artık ciddi ciddi kafa yormamız ve bu işleri artık adam akıllı yapmamız gerekmiyor mu? Zamanı gelmedi mi? Nereye kadar böyle “elin eliyle” kendi elimizi güçlendirme mantığını götüreceğiz? Kimi durumlarda tabii ki, bu tür argümanlardan da faydalanılır. Lobicilikte bu olur ama asıl marifet; kendi öz, yerli ve milli kaynaklarınla, kendi etki alanındaki diğer kaynakları da iyi kullanarak ‘lobicilik’ yapmak değil midir? Gayr-i Milli, taşeron ve kiralık bir aklı kullanmadan!
Her yıl Türkiye bu tantanayı yaşıyor. Ermenilerin diaspora kısmı, bugün o lobiciliği iyi yapmalarının semeresini epeyce yerlerden topladı. Böyle giderse bu furya devam da edecek gibi. Haa, bir şey çıkar çıkmaz ayrı mesele. Ama başağrısı yapacak gibi…
Bu meseleyi, bu memleketin bir ferdi olarak yıllardır takip eden, gözlemleyen birisi olarak, Ermenilerin bu işi nasıl yaptıklarına dair bazı gözlemlerim oluştu. Biraz konuyu açarak bunlardan bahsetmek istiyorum. Kısmen bildiğiniz şeylerde var. Ama ben biraz toparlamış olarak sunarım belki. Ermeniler, özellikle Amerika, Fransa, Kanada ve Lübnan’da kitap, dergi ve sinema gibi çeşitli propaganda ve etkileşim araçlarını, sosyal-kültürel içerikli ses getirici faaliyetleri çok çok iyi planlamış ve kullanmışlar. Modeli de her yerde uyguluyorlar. Çoluk, çocuk herkes. Sembollerle, şekillerle, özel hazırlanmış afişlerle, sloganlarla.
Ayrıca dünyanın en büyük sinema şirketlerinden bir ikisinin sahibi Ermeni asıllı. Örneğin bir tanesi Kahramanmaraş yöresinden ‘tehcir-güvenli bölgeye sevk’ esnasında giden ailelerden birisi ve onun çocukları. Hani şu aslanlı şirket. Geri kalan büyük birkaç sinema-film şirketinin sahibi de ya Yahudi, ya da arka planda onların sermayedarları zaten.
Hasıla sanıyorum şunda hem fikiriz. Gözlemlediğimiz kadarıyla bu lobiciliği iyi becerebilenler; Yahudiler, Rumlar, Ermeniler ve Amerikalılar gibi görünüyor. İngilizler biraz daha derinden yapıyorlar bu işi. Özellikle Yahudi ve Ermeni lobisi bu tür güçlü propaganda ve iletişim kanallarını iyi kullanarak dünya ülkelerindeki kelli felli adamları bu yolla ikna edip, onları destekleyerek, o destekleri mukabilinde de kendi problemleri ve meseleleri için kesin destek taahhüt isteyerek bu tür işlerine kapı aralıyorlar. Olana bitene baktığımızda çıkan sonuç böyle gibi. Meseleye oradan başladığımız için bu işe bir örnek vereyim ki daha iyi kavrayalım meseleyi; hatırlarsanız yakın geçmişte Obama’nın seçim kampanyası sırasında bazı Ermeni ileri gelenleri çıkmış Obama ile pazarlık yapmışlardı. Peki, pazarlık konusu ne idi? Güya sözde “Ermeni Soykırımı” iddialarına Obama ve yönetiminden destek almak, bunun gündeme getirilmesi istemek! Seçimi kazanırlarsa da sözlerini tutmaları!
Başka ilginç bir durum; Düşünün ki; bir yalan dolan soykırım hikaye ve iddialarını anlatmak, pekiştirmek için, Ermenilerin kimi kaynaklara göre 25 bin civarında farklı kitabı bastırdıkları ve dağıttıkları söyleniyor. Çeşit ha! Aynı kitaptan 25 bin adet basılmış, dağıtılmış gibi algılamayın. Öyle değil. Farklı konular içeren, yalan dolan hikayelerin anlatıldığı 25 bin kitap. İşte sözde “Soykırım” diye bu yalanı kabul eden ülkelerin alt yapısı da bu kitaplardan teşekkül etmiştir. Bu propaganda ve yalan kitaplar sayesinde bilinçaltılar bizlere karşı şartlandırılmış, ardından kimi Avrupa ve Batı ülkeleri de bu yalanı resmen doğru olarak kabul etmişlerdir. Yoksa külliyen yalan olan, bir hikayeye dünyadaki bu kadar ülke ve insanı, nasıl inanırdı?
Netice olarak; Suyun gözelerini hiçbir zaman boş bırakmamak lazım. Oraları da gözden ırak tutmamak lazım. Bizim hiç kimseden bir eksiğimiz yok. Akıl olarak da fikir olarak da. Sadece kimi bireysel egoları ve eğilimleri biraz terbiye etmek, ehlileştirmek şart. iyi organize ve biraz da bilinç ile. Kıpırtı var. Ama daha iyi olabilir.
Sayın Cumhurbaşkanının geçtiğimiz yıllarda BM Genel kurulunda bir ara söylediği manidar ve okkalıca bir söz vardı; ‘Dünya 5’ten büyük!’. Bu minvalde lobicilik işinde de artık böyle düşünüp,; asıl ve asaletli bir gerçeğin altın çizip; yukarıda saydığım millet ve ülkelerden başka, bu ülke için Türkiye için artık bu işte “Türkiye de var”, “Lobicilik bizim işimiz kardeşim!” dedirtmek lazım!. Sağlıcakla..