Bir Suriyeliler tartışması gündemim birinci sırasında konuşuluyor. Bir de İran üzerinden Türkiye'ye gelen Afganlılar var..
Bir Suriyeliler tartışması gündemim birinci sırasında konuşuluyor. Bir de İran üzerinden Türkiye’ye gelen Afganlılar var..
Arap baharının etkisiyle birçok ülkede olduğu gibi Suriye’de de önce protestolar başladı. Sonra silahlar kullanıldı. Süreç uzadıkça kriz kanlı bir iç savaşa evirildi. Küresel, bölgesel ve devlet dışı aktörlerin katılımıyla Suriye sahası büyük devletlerin hesaplaşmasına sahne oldu. Suriye halkının çoğunluğunu oluşturan kitlenin devrim ile iktidara geleceği endişesiyle Rejimin tüm zulümlerine göz yumuldu. Kimyasal silahlar var şüphesiyle Irak’ı işgal edenler, işkencelerle, konvansiyonel ve kimyasal silahlarla yüz binlerce insanın katledilmesine rağmen Suriye rejimine karşı harekete geçmedi. Geriye yıkılmış bir ülke, legalize edilmeye çalışılan terör örgütleri, katledilmiş yarım milyondan fazla insan, bir o kadar da engelli, yurdundan koparılan milyonlarca mülteci, on binlerce parçalanmış aile, binlerce yetim ve öksüz ile insan ölümlerinin haber değerini yitirdiği acımasızlık kaldı. İşte böyle acımasız bir savaşa, acılara, dramlara ve olaylara yakından şahitlik ettim. Ülkemizde her kesim kendi Suriye fotoğrafını görüyor ve ötekine onu gösteriyor. Yaşanan gerçekliği ise bizim kıyılarımıza vuran Aylan Bebek gösterdi. Suriye kendi kıyılarımıza vuruşumuzun özetidir.
2011 yılında Dera’da özgürlük diye başlayan ve geçen 10 yılda yüzyılın en kanlı savaşına evrilen Suriye’de milyonlarca insan kendi ülkesinde kendi coğrafyasında sığınmacı-mülteci oldu. Rakamlar farklı da olsa 23 milyon nüfusa sahip ülkede yaklaşık 10 milyonu aşan insan ya ülke içinde ya da sınır aşarak ülke dışında yerlerinden edildi. Bugün sayıları onbinlerle ifade edilen ülkeye ait olmayan devlet dışı silahlı aktör Suriye’de. Küresel güçler ABD-Rusya ülkenin Batı-Doğu hattında konuşlamış durumda. Bölgesel aktörler Türkiye, İran (milis unsurlarla) askeri olan sahaya girdiler. İsrail iç savaş sürecinde Suriye toprağı olan Golan’ı gayri meşru şekilde ilhak etti ve işgal çizgisini Kuneytra'ya doğru genişletti.
Terör örgütleri PKK – DEAŞ ülkede kentleri ele geçirerek alan kontrolü sağladılar. DEAŞ şiddet ile köyleri ve kasabaları ele geçirdi ve halk yerlerinden edildi. Sonra aynı bölgeleri PKK yerleşti. Fırat doğusunda bir PKK bölgesi terör ile oluştu. Liste uzun…
Suriye halkı kendi coğrafyasında mülteci olmuş bir halktır. Türkiye’nin 100 bin sığınmacı kırmızı çizgiden açık kapı politikası ile 3 milyon 750 bin sığınmacı ülkemizde yaşıyor. Lübnan, Ürdün ve Irak sınırdaş olarak sığınmacı yükünü çeken diğer Suriye komşuları. Günümüzde 460 bin Suriyeli Türkiye’nin askeri harekat sahalarına döndü. 540 bin Suriyeli de İdlip içinde olup İdlip’teki evlerine döndüler. Rusya’nın girişimi ile başta Lübnan ve Ürdün’den dönenlerin sayısı hakkında sağlıklı veriler yok. 900 bin ve 1 milyon 300 bin rakamları rejim/Rus/İran kaynakları açıklasa da rakamlar alan gerçekleri ile örtüşmüyor. Çünkü başta Şam ve diğer rejim bölgelerine dönen Suriyeliler ile ilgili bağımsız kaynaklar rakam açıklayamadı.
Türkiye’de hem siyasette hem de sosyal yaşamda Suriyeliler ve Afganların ülke geleceği için risk oluşturması üzerinden tartışmalar devam ediyor. Sığınmacı-mülteci meselesi, ülkemizde Suriyeli istemiyorum gibi sloganvari atarlarla ne anlaşılır ne de çözülür. Soğukkanlı, gerçekçi, sürdürülebilir, insancıl bir siyaset gerekli.
Suriyeliler için ise kalmak da zor kendi evlerine dönmek de.
Bizler Anadolu insanı olarak kendi çocuklarımızın geleceğine ne kadar sorumlusu isek birinci derece akrabamız olan Suriye’nin çocuklarının geleceğini kendi evlerinde inşa edebilecek miyiz? En zoru ise kendi coğrafyanda mülteci olmaktır.