İlhan CAVCAV Futbol Sezonu, ilk dokuz hafta geride kalırken bol gollü ve oldukça seyir zevki yüksek maçlara sahne oluyor.
İlhan CAVCAV Futbol Sezonu, ilk dokuz hafta geride kalırken bol gollü ve oldukça seyir zevki yüksek maçlara sahne oluyor. Hem yayıncı kuruluş hem de statları dolduran seyirciler bu durumdan memnun. Geçen hafta sonuna kadar 0-0 biten golsüz maç bile yoktu. Şu an da ancak iki maç golsüz sonuçlandı. Sivas-Bursa ve Galatasaray-Fenerbahçe maçlarında 90 dakikada hakemler gol düdüğü çalamadı.
Geçen sezon başladığı halde 14 yabancı oyuncu istihdam edebilmeyi ve gerekirse bunların 11’ini birden sahaya sürmeyi mümkün kılan düzenleme ancak bu sezon olumlu etkilerini göstermeye başladı. Maç başına gol ortalaması daha şimdiden 3.3 civarında. Takımlar bir taraftan UEFA Finansal Fair Play kıskacı altında diğer taraftan yayıncı kuruluştan gelen naklen yayın havuzu katılım paylarını isabetli transferlere harcayarak belli bir kalite dengesini yakalamış durumda.
Bu bileşkeyi en doğru formüle eden takımlarımız hem Avrupa’da hem de Türkiye’de seyir zevki yüksek karşılaşmalara imza atıyor. Beşiktaş daha şimdiden Şampiyonlar Ligi’nde üçte üç yapıp 9 puanı cebine koydu. Geçen hafta başlayan Ziraat Türkiye Kupası maçlarında bile heyecan hiç düşmüyor.
Hal böyleyken sahada oynanan futbolun paydaşlarından hakemlerimiz ne âlemde?
Yapılan milyonlarca €uro yatırımın ve alınan risklerin karşılığında futbol takımlarımız, maçlarını yöneten hakemlerimizden her hafta şikâyetçi oluyorlar. Kazananı da kaybedeni de hatta berabere kalanı bile ev sahibi, deplasman fark etmeksizin beğenmiyor hakem yönetimlerini. Hakemler sahaya çıktıklarında maçı yönetmekten ziyade idare-i maslahat etmeyi tercih ediyorlar. Gördüklerini çalacak cesarette olmadıkları için en iyi bildikleri “ne şiş yansın ne kebap” şıkkını tercih ediyorlar maç yönetirken.
Hakemlerimiz, sahada oynayan ve yedek bekleyen oyuncuların çoğunluğu yabancı olduğu için futbolcularla iletişim kurmakta da zorluklar yaşıyorlar. Birkaç üst düzey UEFA/FİFA hakemimiz bile futbolcularla aynı lisan frekansını tutturamıyor. Geri kalan hakemlerimizin İngilizce performansı “this is a book, it is a pencil” seviyesinde olduğu için maçlarda birçok sıkıntı yaşanıyor.
En “élite” hakemimiz Cüneyt ÇAKIR’ın ve GS-FB maçındaki hakem dörtlüsünün performansı hakikaten içler acısıydı. Maçın 0-0 sonuçlanmasını garanti edercesine verdiği ve veremediği kararlar yanında gördüğü halde görmezden geldiği pozisyonlardan bir kolaj yapılsa “nasıl hakemlik yapılmaz”ın ders kitabı olurdu. Yıllar önce Ali Sami Yen’deki “sulu derbi”yi anımsatır şekilde bardak bardak su sahaya atılırken ve kıdemli yardımcısı Tarık ONGUN isabet alırken gösterdiği acziyet Türk Hakemliği’nin bitişiydi. Bitkisel hayattan çıkamıyor hakemlik müessesesi.
Atılan nizami golü verememesi ve bolca ve onca kırmızı kartlık pozisyon dururken Younes BELHANDA daha ağır kusurlarıyla direk kırmızıyı hak etmişken alâkasız bir pozisyonda ikinci sarı karttan kırmızı göstermesi, tribünlerden gelen düdük sesinde bile akmakta olan oyunu durdurup hakem atışı yapması, kafasının ne kadar karışık olduğunu göstermekteydi.
Biz Türklere ne oluyorsa Ülkemizde oluyor zaten. Avrupa’nın trafik kurallarına uymakta hiç sıkıntı yaşamayan Avrupalı Türkler (gurbetçi deyimini sevmiyorum) Kapıkule’den girdikleri andan itibaren bir trafik canavarı kesiliyorlar ve kazalara karışıyorlar. Cüneyt ÇAKIR başta olmak üzere Hüseyin GÖÇEK, Mete KALKAVAN, Ali PALABIYIK gibi hakemlerimiz UEFA Hakem Komitesinin gözdeleri olarak UEFA-FIFA’nın en zor maçlarında bile büyük bir başarıyla düdük çaldıkları halde iş Türkiye’ye gelince “zortluyorlar”.
Tüm bu sebeplerden dolayı belki de cesur bir deney olarak hiç olmazsa sezonun geri kalanını UEFA’dan gelecek hakem triolarıyla geçirebilirsek kimse töhmet altında kalmaz. İyi futbol için; iyi futbolcu kadar iyi hakem de lazım. Mevcutlar iyi olmadığı ve iş görmediğine göre ithal edelim gitsin!
Cumhuriyet Bayramınızı kutlayarak, iyi bir hafta sonu diliyorum.