"Kucaklaşma" söylemi ipinin üzerine serdiği "sevgi unu"nun içine gizlenen tehditler dikkatimden kaçmadı.
VIP krizi ve hakaretleri yalanlamalar, asparagas haberlere itibar etmeler, sarılmalar, kucaklamalar derken somut bir proje ortaya koymadan propaganda süreci geçiren İmamoğlu, İstanbul’daki millî irâdenin kendi lehinde zuhur etmesi sonucu başkan seçildi. Bu sefer “mazbatamı verin” yaygarası koparmasına da gerek kalmadı. O kadar ki, seçmenleri câminin önünde şampanya bile patlattılar.
Eskiden yabancı millî maçları seyrederken millet olarak kaybeden tarafı tutardık. 23 Haziran’da da benzer bir şey oldu. Seçmenin yüzde 54’ü Ekrem İmamoğlu’na oy verdi. Bu sonuçlara gösterilen sevinçlerin sebebinin önemli bir bölümü, İmamoğlu’nun kazanmasından çok, Binali Yıldırım’ın şahsında AK Parti’nin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın kaybetmesidir. Diğer bir deyişle İmamoğlu, AK Parti ve Erdoğan nefretinin rantıyla kazanılmış oldu.
CHP bu fırsatı değerlendirebilir mi?
CHP zihniyeti, tek parti döneminden beri üzerine yapışmış olan millî lânetin farkına varabilirse, kuşaklar boyu aktarılan bu lanet ve nefret giderilmiş olur. Her ne kadar, CHP’nin en güçlü belediye başkanı şahsında Türklüğe ve Müslümanlığa hizmet edeceği konusunda ümitsiz olsam da, “Erdoğan nefreti” ile kazanılan bu makam, CHP’nin lafta kalan “dine saygı” iddiasını gerçekleştirme fırsatı olabilir. Keşke “olabilir” yerine “olur” diyebilsem. Keşke CHP’ye karşı duyduğum güvensizlik ve ümitsizlikte haksız çıksam. Yeter ki, memleketimiz ve devletimiz kazansın. CHP, “memleketin sâhibi” havalarından, snopluktan, “tezek kokuyor” hakaretlerinden vazgeçerse, bu millet de “affetme” büyüklüğünü her zamanki gibi gösterir.
Propaganda sürecinde her ne kadar “tek başına” görsek de, İmamoğlu bu süreçteki “her şey” vaatleriyle çıtayı çok yükseltti. Bu, Binali Yıldırım’ın somut vaatlerinden de ağır bir yüktür, çünkü “her şey”de istisna olmaz. İmamoğlu, “Ben her şey derken bunu kastetmemiştim” diyemez. Artık bütün bu beklentileri gerçekleştirme sorumluluğu İmamoğlu’nun üstündedir. Beş yıl sonra tekrar seçilme ya da başka bir CHP adayının makama gelmesini istiyorsa, Beylikdüzü’ndeki “başarısız vaad karnesi”ni tekrarlamaması lâzım.
Üstü örtülü tehdit
Ekrem İmamoğlu, elini çabuk tutan Binali Yıldırım’ın galibiyet tebriği ardından yaptığı “duygu dolu”(!) konuşmada, o kadar uzun bir teşekkür listesi yaptı ki, dinlerken bir an Oskar ödül töreninde heykelciği eline aldığını düşündüm. “Kucaklaşma” söylemi ipinin üzerine serdiği “sevgi unu”nun içine gizlenen tehditler dikkatimden kaçmadı. Önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan tüm vatandaşlar ve yurtdışının önünde randevu talep etti ve uyumlu çalışacağını beyan etti. Ancak büyükşehir meclisindeki azınlık sebebiyle yaşanacak sorunlar için “aba altından sopa” gösterircesine örtülü tehditte bulundu.
Ekrem İmamoğlu’nun “en mutlu gününde” suratındaki plastik gülümsemeyle yaptığı bu konuşma, bir anlamda biz İstanbullulara verilen senettir. Dolayısıyla daha sandıkların dumanı tüterken meâlen “ben kucaklayacağım, siz kucaklamazsanız mızıkçılık yaparım” türünde bir tavır takınmasaydı iyi olurdu. Çünkü biz seçmenler olarak “kucaklama sözü” vermedik.
Bu, ilk mazbataya benzemez
Ekrem İmamoğlu artık “itiraz süreci olmayan” bir başkandır. Artık istediği yere gidip imzasını “İBB Başkanı” olarak atabilir. Vakit kaybetmeden Anıtkabir’e gitmezse, birileri çok kızabilir. 31 Mart sonrasında itiraz süreci olduğu için, seçim ittifakıyla ilgili yapılmamış olan ganimet paylaşımı, artık yapılacaktır. İyi Parti ile “doğrudan”, diğer kesimlerle de “dolaylı” yapılan ittifakın tahsilâtında çok hır gür çıkacağa benziyor. Ekrem İmamoğlu, kurban bayramında danaya girmişlere hakkını verme durumunda olan kasap gibidir. Ondan önce mızıkçılık yapanların varlığından haberdar olmadığını düşünmüyorum.
En başta belirttiğim gibi, gönlüm vatan, millet ve İstanbul için haksız çıkmaktan yana. Ekrem İmamoğlu, İstanbul’u yönetemeyince benim başım göğe ermeyecek ama bu güzel şehre yazık olacak. İmamoğlu bilmelidir ki, hem Türkiye’de hem de İstanbul’da seçmenin eli ağırdır. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı üzerinden Cumhurbaşkanlığı’na yürümeyi düşünürken yapacağı hatalar, Saraçhâne’deki Bozdoğan Kemeri’ne takılmasına sebep olabilir. Bakalım zaman neler gösterecek?
AK Parti seçmeninin demokratlığı
Sözü AK Parti seçmenine birkaç kelâm ederek bitireyim. Seçimin böyle sonuçlanmasındaki en önemli sebeplerden biri, AK Parti seçmeni arasındaki bir kesimin partiye “ders verme” hevesidir. Acaba böyle bir heves, neden CHP seçmeninde yoktur? Mesela İzmir’deki CHP seçmeni CHP’ye neden ders vermez? AK Parti seçmeni, Berat Albayrak’ın ekonomi konusunda projesiz olduğunu, işi bilmediğini söylerken; CHP seçmeni, Ekrem İmamoğlu’nun “kucaklamak” dışında projesi olmadığını görmezden geliyor. AK Parti seçmeni, Apo’nun mektubu yüzünden partisini cezâlandırırken; CHP seçmeni Kandil’den gelen Ekrem İmamoğlu desteğini kulak arkası ediyor. AK Parti seçmeninin demokratlığını, CHP’den de bekliyorum.
Ders verme hevesindeki bâzı AK Parti seçmenlerine bir tavsiyem olacak. Ders verme, bir pazar günü kahvaltı sonrası yürüyüşe çıkar gibi gidip yarım saatte verilen oy ile olmaz. Hakkıyla ders vermek isteyen, ilçe veya il teşkilâtına girip sorunu parti içinde çözmeye çalışır. Esas demokratlık pazar günü yarım saatte oy atıp ders vermeyle değil, parti teşkilâtında emek sarf etmekle olur. Yapamazsa elindeki oy silâhını tepe tepe kullanır. Ama her zamanki gibi üşengeçlik yapılır ve kolay yol seçiliyor.