"Sapık" kelimesinin ne anlama geldiğini herkes bilir. Doğrudan cinsel göndermeli bir anlamı vardır.
Son bir haftamızı şarkı söylediği sahneyi, iç çamaşırı defile podyumuna çeviren Gülşen’in aylar önce bir konser sırasında söylediği hakaret dolu sözler, gözaltına alınması ve medyadaki polemikler ile geçirdik.
Hakaret, ötekileştirme, dışlama gibi suçları içeren bu terbiyesiz ifâde için, üç dört ay önce olmasına rağmen, özür dilemeyi gözaltına alınınca hatırlayan bu kişiye tepki gösterenler ve sâhip çıkanlar yine ülkemizin siyâsî renk kartelasının bir örneği oldu.
Kimi liberaller gözaltını Türkiye’nin “medenî ülke” olmamasına bağlarken, ne zaman ne söyleyeceği belli olmayan kimi otobüs yolcuları bunu “hukûkî cinâyet” olarak tanımlayıp yine kafaları karıştırma şansını kaçırmadı.
“Sapık” kelimesinin ne anlama geldiğini herkes bilir. Doğrudan cinsel göndermeli bir anlamı vardır. Bir kişinin cinsel sapık olmasını okuduğu okula bağlamak ise o kişiden çok, o okulun kurumsal kişiliğine ve o okul(lar)da okuyan ve okumuş olan kişilere hakarettir.
Gönül isterdi ki bu konuda devlet değil, binlerce imam-hatip mezunu kişisel dava açsın. Bu hakaret ve terbiyesizliği yapana ağzının payı sivil toplum refleksi olarak verilsin. Kendini sanatçı sanıp her şeyi yazıp her şeyi söyleyebileceğini düşünenler de haddini bilsin.
Seneler önce Serdar Ortaç’ın “Dansöz” şarkısı yüzünden oryantal dansçılar, Serdar Ortaç’a karşı bir bildiri yayınlamışlardı.
Ama çok daha önemli örnek ise, Güner Ümit’in canlı yayında ağzından kaçan bir kelime ile kariyerinin bitmesine sebep olan haklı tepkilerdir. O yılların en çok seyredilen televizyon programı olan Turnike yayından kalkmıştı ve Güner Ümit bir daha ekranlara dönememişti.
Hiç kimse değil okuduğu okul; oturduğu mahalle, bir dine inanıp inanmaması, âilesinin başka üyeleri, tuttuğu takım, oy verdiği (yasal) siyâsî parti, kullandığı otomobil, seyrettiği dizi ya da film, sevdiği yemek çeşidi, okuduğu kitap veya gazete, samimi olduğu arkadaş, giydiği veya giymediği kıyâfet, saçının veya gözünün rengi, konuştuğu dil ve benzeri özellikler sebebiyle olumsuz bir sıfatla itham edilemez. Bu bir nefret suçudur. Nefret suçunun en üst seviyesi de ırkçılık ve faşizmdir.
Peki ya meslek liselerimiz
Ben ne İmam-hatip lisesi ne de meslek lisesi mezunuyum. Ama eğitim câmiâmızın bu değerli kurumlarının itibârını korumak bir vatandaşlık ve insâniyet görevidir.
28 Şubat sürecinde imam-hatip okullarının orta kısımlarını kapatabilmek için kurban edip kapatılan meslek liselerinin orta kısımları, imam-hatip ortaokullarıyla birlikte yeniden açıldı. Açıldı ama bu süre içinde olan oldu. Ülkemiz “ara eleman” sıkıntısını her geçen gün daha da hissediyor. Herkes mühendis olmak isteyince teknik eleman bulmak zorlaşıyor. Bu eksiklik göçmen ya da sığınmacılarla giderilmeye çalışılınca da “bizim işimizi onlar yapıyor” gibi başka bir sosyal sorunun medya altyapısına malzeme verilmiş oluyor. Bir de çalışmadan para kazanmak isteği ağır basınca, sanayimizin bel kemiği olan teknisyenler yetişmiyor.
Türk Silahlı Kuvvetlerimizde astsubaylarımız ne kadar önemliyse ve ne kadar kritik görevler icra ediyorlarsa, sivil hayatta da teknik elemanlar o kadar önemlidir. Bu teknik elemanlar da meslek liselerinden yetişmektedir. Mevcut şartlarda meslek liselerimize doğrudan bir hakaret yok ama bu okullarımız itibarsızlaştırıldı. Ama meslek liselerinin itibârı yeterli seviyede değildir ve bu sorun âcilen düzeltilmelidir.
Bunun üstüne bir de bazı televizyon programlarında sahnelenen skeçlerde “meslek liseliler” tiplemesi var. Güldür Güldür Show adlı televizyon programında mavi ya da bordo önlükleriyle tiplemesi yapılan meslek liseli erkekler, özellikle “kız” görünce tansiyonu yükselen, başı dönen, eli ayağı titreyen, gözü kararan, kızlarla nasıl konuşacağını bilmeyen, âmiyâne tâbirle “abazan” diye tanımlanan kişiler olarak gösterilmekte ve bu bir komedi malzemesi olarak kullanılmaktadır.
Ancak imam-hatiplere yapılan saldırı ve hakaretlere gösterilen haklı tepki, meslek liseleri söz konusu olduğunda gösterilmemektedir. Onca meslek lisemiz ve meslek lisesi mezunumuz olmasına rağmen değil bir tepki bir haber bile yapılmamaktadır. Bu tepkiyi vermek için bir meslek lisesi mezununun cumhurbaşkanı, bakan ya da belediye başkanı olmasını beklememiz gerekmiyor.
Hababam Sınıfı ile itibarsızlaştırılan “özel okullar” daha sonraki yıllarda bu olumsuz imajdan kurtulmuş olmalarına rağmen, meslek liselerimiz için ibre hâlâ eksi yöndedir. Meslek liseleri ve orta okulları hâlâ en az tercih edilen okullar arasındadır.
Bu olumsuz durum olumluya döndüğünde ayrıca sâdece “iş bulmak” için okuyan ve üniversiteye girenlerin sayısı da azalacak ve üniversitelerimizdeki yığılmanın da önüne geçilecektir. Böylece yüksek öğretimimizin kalitesi daha hızlı artacaktır.