Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırısıyla başlayan Ukrayna savaşı bizi ve tüm uluslararası toplumu üç cepheli bir savaşın gölgesinde yaşamaya mahkûm etti.
Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırısıyla başlayan Ukrayna savaşı bizi ve tüm uluslararası toplumu üç cepheli bir savaşın gölgesinde yaşamaya mahkûm etti.
Yıpratma harbi
İlk cephe, Ukrayna’da sahada süren yıpratma harbi. Rusya’nın işgalin ilk günlerinde sergilediği operasyon biçimi ile Ukrayna’yı direnmeyi bırakmaya ikna edemediği görülüyor. Batı’nın desteği Ukrayna direnişinin sahada devam etmesine yetecek kadar. Ama bir yandan da Batı ile Rusya’nın doğrudan bir konvansiyonel çatışmanın tarafları olmamasını garantileyecek derecede dikkatle ölçülüp biçilmiş bir destek. Bu nedenle, zaten en baştan söylendiği ve beklendiği üzere NATO, Trans-Atlantik alanın caydırıcılığını koruma pozisyonuna kendini sabitledi. ABD ve Avrupalılar, Ukrayna yönetiminin talebi olan Ukrayna üzerinde uçuşa yasak bölge ilan edilmesi teklifini kulak ardı ettiler. Elbette, kimse Ukrayna savaşının yayılarak bölgesel bir savaş halini almasını ya da doğrudan Batı-Rusya askeri dalaşına dönüşmesini istemiyor. Hatta ABD ve Rusya’nın karşılıklı bir çatışmayı önlemek için özel bir iletişim kanalı oluşturdukları haberi geçtiğimiz hafta basına yansıdı. Ancak, kimse reddedemez ki bu tablo hem Ruslar için hem de Ukraynalılar için cazip bir şey önermiyor.
Ukrayna’nın Suriyelileşmesi
Rusya savaşın ilk dört günde bu hale gelmesine ön açarak kendi operasyonel kırılganlıklarını gözler önüne serdi. Şu anda Rusya’ya düşen, şiddetin dozunu artırarak bir an önce bazı stratejik kazanımları, meskûn mahal çatışmaları başlamadan garantilemek, korku üzerinden Ukrayna nüfusunun Ukrayna’yı terk etmesini sağlayıp alanı kontrol altında tutmak. Ukrayna’da şehirlerin ve kritik alt yapının hedeflenmesi, merkezlerin kuşatılması, nükleer santrallerin ele geçirilmesi, hatta ateş altında bırakılması- bu hedefler doğrultusunda gerçekleştiriliyor. Ancak bu savaş biçimi içerisine sıkışmış olmak Rusya için sahada ilerleme kaydetse de Ukrayna direncini kıramadıkça ve Ukrayna’nın bütünü veya önemli bir kısmı üzerinde tam kontrolü sağlamadıkça yıpratma harbi içerisinde dönüp durduğu gerçeğini değiştirmiyor. Eğer Ukrayna direnişi askeri ve siyasi kanatlar arasında bölünmez, Batı’dan bütüncül bir destek almaya devam ederse Ukrayna’nın Suriyelileşmesi demek (-ki hem uçuşa yasak bölge tartışmaları hem Ukrayna’dan gelen harap olmuş şehirlerin görüntüleri bize Halep bombardımanı ve Suriye savaşını hatırlatıyor) savaşın uzaması demek. Bu süreçte Ukraynalılara maalesef ölmek ve kaçmak düşüyor ama Rusya ve Putin yönetimi de kendi kontrol etmek istediği değerli alanı harap hale getirmek, bunun askeri olduğu kadar siyasi, hukuki, ekonomik sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalıyor.
Ekonomik savaş denemesi
Bu noktada ikinci cephe yani Rusya’ya karşı açılan ekonomik savaş cephesinin Kremlin için büyük bir maliyet yarattığını unutmamak lazım. Ekonomik savaşların veya karşılıklı bağımlılık içerisinde kırılganlıklar üzerine oynamanın güç ve şiddet kullanımını körüklediği yazılıp çizilir. Bu olasılığı yani Rusya’nın olası reaksiyon kabiliyetini ortadan kaldırmak için Rusya’nın teknolojik ve ekonomik olarak güç kullanma enerjisini bitirecek bir ekonomik savaşın mümkün olup olmadığını deniyor Batı. Ancak Moskova’ya ve Rus halkına büyük bir zarar vermenin- ve perde arkasından benzer alan kapatma stratejileri deneyen Çin’e mesaj vermenin ötesinde- Batı’nın amacının ne kadar başarılabilir olduğunu bugünden söylemek çok zor. Rusya’nın saldırı yeteneğinin operasyonel kırılganlıklarını gördük ama direnme yeteneğinin benzer kırılganlıklarla yaralı olup olmadığını henüz gözlemleyemiyoruz. Evet, Rusya’da resmi kamuoyu yoklamaları Rus halkının Moskova’nın terminolojisi ile “özel operasyona” desteğini yüzde 60’larda gösteriyor -ki bu, Rusya söz konusu ise çok yüksek bir oran değil ve evet “savaşa hayır” diyen şehirli/eğitimli bir muhalefet de mevcut ancak Rusya’da Batı menşeili lüks veya lüks olmayan mağazaların kapanmasından, ceplerdeki kredi kartının işlememesinden duyulan ani panik duygusunun uzun dönemde nasıl tezahür edeceğini söylemek için henüz erken. Çünkü cezalandırmaya eklenen Rus karşıtlığı ve Rus korkusu, Batı’da süregiden manik ruh hali Kremlin’i Ukrayna’da yaptığı stratejik hatayı varoluşsal bir savaş üzerinden telafi edecek ideolojik bir bahane bulmaya- bunu bu sefer daha iyi yapmaya da itebilir. Şimdilik bu düşüncel cephe açılmadı.
Nükleer korku
Savaşın üçüncü cephesi muğlaklığın da yeterince korkutucu olduğu nükleer alanda açıldı. Dikkatlerin “sınırlı bir nükleer savaş” olasılığına çevrilmesinin birkaç nedeni var. İlk olarak başta Lavrov olmak üzere Rus yetkililer Rusya’nın nükleer caydırıcılığını hatırlatmaktan hoşlanıyorlar. Aslında Rus nükleer caydırıcılığının Soğuk Savaş sonrası dönemde daha görünür hale getirildiğini biliyoruz. Moskova 1982’den 1993’e kadar nükleer silahları ilk kullanan olmama politikasına sahipti, ancak ABD/NATO karşısındaki konvansiyonel zayıflığını telefi etmek için 1993 sonrasında stratejisinde değişikliğe gitti. Rusya’nın bir süredir nükleer kuvvetlerinin modernizasyonu için gayret sarf ettiği de biliniyor.
İkinci olarak, nükleer silahların taktik düzeyde kullanılma olasılığı Kırım’ın ilhak edildiği dönemde bugünkü kadar net tartışılmamıştı ama sınırlı harp mevzusunda o gün değerlendirme yazıları yazanlar Rusya’nın sahadaki en önemli avantajının tırmandırma korkusu olduğu değerlendirmelerini yapmışlardı. Rusya’nın hem stratejik düzey nükleer caydırıcılığa sahip olması, hem de hava, deniz, denizaltı, füze sistemleriyle taşınabilecek taktik nükleer silahları dolayısıyla tırmanma merdiveninde bir ara basamak yaratabilmesi Moskova’nın tırmandırma korkusu açısından elinin güçlü olduğunun söylenmesine neden olmuştu. Bilindiği gibi taktik nükleer silahlar Yeni Start Anlaşması altında düzenlenmedi yani indirime tabi tutulmadı. Rusya’nın elinde bu silahlardan 2000 kadar olduğu ve bu rakamın 2030’larda daha da artabileceği yazılıyor. Nitekim Rusya’nın konvansiyonel savaşları kendi arzu ettiği koşullarda sonuçlandırmak için nükleer silahlarını kullanma tehdidinde bulunabileceği hatta ilk vuruşu yapabileceği 2018’de ABD tarafından kendi resmi raporlarında dillendirilmişti (Nuclear Posture Review).
Rus nükleer stratejisi ne diyor?
Bu doktrin, genel olarak tansiyonu düşürmek için tansiyonu yükseltmek (escalate to de-escalate) olarak biliniyor. O günden bu yana Amerikalı ve Batılı kimi kalemler, Rusya’nın alan kontrolü stratejisinde bu doktrinin sınırlı bir savaşın kazanılması anlamına geleceğini yani savaş sahasında karşı tarafın savaşma direncinin kırılması için kullanılabileceğini de (escalate to win) yazıyorlar. ABD’nin yaptığı çıkarımların yeni bir silahlanma yarışına yol açıp açmayacağını tam olarak bilemediğinden (unutmayalım Yeni Start Anlaşmasının akıbeti Trump döneminde sallantıdaydı) 2020 senesinde Putin, Rus Nükleer stratejisini ve nükleer silahların hangi koşullarda kullanılacağını daha net hale getiren bir belge yayınladı. Meraklısı bu belgeyi Rusya Dış İşleri Bakanlığının web sayfasında İngilizce ve Rusça olarak bulabilir. Bu belgeye göre Rusya dört durumda nükleer silahlarını kullanacağını açıklıyor: a)-Rusya Federasyonu ve/veya müttefik topraklarına yönelik balistik füze saldırısı yapıldığına dair güvenilir bir verinin ulaşması durumunda, b)- Rusya Federasyonu ve/veya müttefik topraklarına yönelik düşmanın nükleer silah ya da diğer kitle imha silahlarıyla saldırması durumunda, c)-Rusya Federasyonu’nun kritik yönetimsel ve askeri sahalarına saldırı yapılması ve nükleer kuvvetlerinin cevap yeteneğinin alt edilmeye çalışıldığı durumlarda, d)-Rusya Federasyonuna karşı devletin bekasını tehlikeye düşüren bir konvansiyonel saldırı yapıldığı durumlarda. Bu dört maddenin ruhunun herhangi bir tırmanma stratejisi içermediği söylenmeli. Yine de Rusya’nın savunmacı nükleer bir strateji açıklaması Yeni Start Anlaşması’nın uzatılması ve ABD’nin yatıştırılması ile ilgili bir hamle olarak da görülebilir. Zira Rusya, 2020 stratejisine rağmen nükleer silahları ilk kullanabilecek ülke olma politikasını değiştirmedi. Bu yüzden ne zaman bir Rus yetkili “N” başlayan kelimeyi anarak bir konuşma yapsa, Rusya’ya karşı sürdürülen ekonomik savaş bir varolma harbine doğru evrilirse ve Rusya konvansiyonel yöntemlerle sahayı harap etme durumuna kendini sıkıştırırsa sınırlı bir nükleer harbe ya da tehdide doğru kayar mı sorusu soruluyor.
Kıyamete 100 saniye…
Sözün özü bugün nükleer tabunun delinmesi olasılığının ciddi ciddi konuşulmasına, Avrupa’nın orta yerinde konvansiyonel yıpratma harbi çok maliyetli hale gelirse sınırlı nükleer savaşa kapı açılır mı sorusunun sorulmasına şahit oluyoruz. ABD merkezli bir düşünce kuruluşunun 1947’de yarattığı Kıyamet Saati en son kontrol ettiğimde kıyamete 100 saniyede duruyordu. Bir anda 100 saniyenin 1-2 saniyeye inişine tanıklık edebiliriz. Bu nedenle uluslararası toplumun bir yandan Rusya-Ukrayna savaşını neden ve nasıl caydıramadığını kendisine sorması, diğer yandan diplomasi masasını cesaretlendirmesi gerekir. Türkiye bu açıdan en çok çaba gösterenler aktörlerden biri. Dileyelim Antalya, üç cepheli harpte bir soluk alma imkânı yaratsın.