Sabah erkenden evin az ilerisindeki parka yürüdüm. Biraz bankta oturdum. Karşıdaki bankta üç yaşındaki çocukla bir adam vardı. İkisinin de üstü başı iyi değil. Çocuk da adam da çok yorgun. Çocuğun terlikleri yere düştü. Ama adam bunu fark etmedi.
Sonra dönüş yolunda bir baktım ki iki ayağımda farklı çoraplar var. Sabah ağarırken lacivertle siyahı ayırt edememişim. Bizim bir atasözümüz var. "İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır". Gerçi böyle bir moda vardı galiba.
Yahu yolun kenarında ağaçlar vardı ne oldu ona... Herhalde kestiler, tüh...
Ağaç kesmektense insanın saçlarını yolması lazım. Belki beton yiyen ağaçlar yetiştirmemiz lazım. Belki büyük bir beton silgisine ihtiyacımız var.
Eve döndüm. Demlikte çay ağacının saçlarından yolunmuş 42 numara Tirebolu çayı var. Bilgisayarı açıp ne var ne yok diye bakıyorum sonra köşe yazıları okuyorum.
Öbür yanda televizyonda "İyi, Kötü ve Çirkin"e takılıyorum. İyi, Çirkin'i şerife teslim edip ödül parasını alıyor. Sonra Çirkin asılmak üzereyken boynundaki ipi kurşunla koparıyor. İkisi ödül parasını paylaşıyorlar. Amcam da kesin izliyordur. Telefon açtım, evet TRT 2 izliyor.
Bir İtalyan atasözü der ki "il gobbo quando cammina, non guarda la propria gobba" yani kambur yürür, kendi kamburuna bakmaz. Nihat Genç zamane tarikatlarını yazmış... "Kelle paça suratlı motosiklet egzozu sesiyle zikir çeken zorba deliler... Cinayet suratlı, bu parlamış azgın katır suratlılar"...
Nihat Genç fiziki olarak Rasputin'e benziyor biraz... Ama ondan daha "İyi"... Çirkin'i şerife veriyor gibi.