Ülkemiz Atatürk'ün vefatından sonra demokrasiye geçiş dönemleri, anayasal reformlar, darbelerle inişli çıkışlı dönemleri yaşadı.
Atatürk’ün tam bağımsızlık esaslı, Laiklik başta olmak üzere devrimlerini savunan o döneme özgü de bazı ilkeleri ortaya koyan oluşturulan ideolojiye 1935’den bu yana “Kemalizm” denmiş. Bu arada 20. Yüzyılın 3/2 sinin ideolojiler çağı olduğunu da unutmamamız gerekiyor.
Ülkemiz Atatürk’ün vefatından sonra demokrasiye geçiş dönemleri, anayasal reformlar, darbelerle inişli çıkışlı dönemleri yaşadı. Ama ülke hep gelişti. G20 ülkeleri içinde yer aldı. Devrimleri makul çoğunluk benimsedi, içselleştirildi. Atatürk’ün koyduğu vizyon ve bütünleştirici tarihi şahsiyeti gönüllerde hep devam etmekte.
Atatürk’ün fikri ve siyasi ihtilafa düştüğü bazen de saygı duyduğu İslamcı ve liberal aydınların fikirleri sonraki dönemlerde revaç buldu. Merkez sağ veya başka bir kimlikle iktidara geldiler. Toplumsal taban bu fikirler ve hizmetlerle kendini buldu. İlginçtir Kemalist misyonun resmi savunucusu ve partisi CHP pek iktidara gelemedi. Ancak uzun süre bir devlet ideolojisini savunan ana muhalefet kimliği ile hep ikide kaldı.
Kemalist yapı sağlıklı, görgülü bir kentli aristokrat eliti kentlerde yaratmada başarılı oldu. Fakat devletten bağımsız yeni bir Anadolu burjuvazisini ve ticaret sınıfını örgütleyemedi. Tepeden inmeci ve merkezden örgütlenen modernleşme bu kadar başarılı olabilirdi. 1950’li yıllardan bu yana kentlere hızlanan taşra göçü Kemalizm’in oluşturduğu kentli aristokrat elitleri ve estetiği etkisiz kıldı. Artık taşralı Anadolu delikanlıları içeride ve dışarıda bolca inşaat yaparak para kazanıyorlardı. Bu kesim, Kemalist bir sivil din anlayışı yerine tarikatlar, cemaatlerle kendi sivil din anlayışlarını yaşamayı talep ediyorlardı.
Bugün Türkiye’de din devlet ilişkileri yeniden tartışılmaktadır. Yerel bir milliyetçilik ve Kemalist anlayış ile yönlendirilen dış ve iç politikaların Atatürk’ün vizyonuyla ilişkisini de kurmak pek mümkün değildir.
Kemalizm, 2023’e 3 yıl kala tartışmasız ülkemize disiplin, kurum ve vizyon olarak çok şey kattı. Kemalizm devletin her ne kadar ideolojik bir doktrin olarak kabul edilse de İslamcı ve Sağcı siyasetin seçilmesinde oyunun kurallarına zorlanarak da olsa genelde saygı ve olgunluk gösterdi. Ancak Kürt sorununu tarihin akışı içinde hep dondurmayı tercih etti. Baş örtüsü takıntısı ve İmam Hatipler üzerinden sınıfsal bir öfke yarattı. Her iki sorunu da anlamaya çalışmadı bile. Ne yazık ki hala bugün, yaşanan karmaşadan Kemalistler kendilerine ders bile çıkaramadılar.
İdeolojilerin dayatmacı ve doktriner nitelikleri hep tartışmalıdır. Türkiye’nin uygulama ve reformları ile bir zamanlar devlet ideolojisi diyebileceğimiz Kemalizm de batılı ideolojilerle mukayese edildiğinde felsefi ve teorik alt yapıda kifayetsizdir.
İdeolojiden ziyade Atatürk’ün vizyonu, Cumhuriyetimize her zaman katkı sağlamaya devam edecektir.
Bugün İslam dünyasında İslamcı iktidarların başarısızlıkları Müslüman halkların Atatürk’e olan hayranlığını arttırmaktadır. Bu ülkemizde de böyledir. Yaşananlardan ders alabilen İslamcı veya Kemalist aydınlar bundan sonra karşılıklı deneyimlerimizden ne sonuçlar çıkartmalıyız diye sormaktalar.
Türkiye özelinde de, bu sorunun cevabı olarak, birkaç Liberal aydın da dahil, bu ülkede olacaksa neo Kemalizm veya neo neo Kemalizm olsun temennilerini içten içe seslendirmektedirler. Gördüğümüz kadarıyla bir neo Kemalizm deneyimi neo İslamcılığa sistemi tekrar gebe bırakacaktır. Ülkemizde demokrasiyi nefretle anıp insanları sokağa dökebilecek provoke motivasyonlardan birinin din-bayrak, diğerinin de Atatürk’ü kullanmak olduğunu görmemiz gerekiyor.
Gelin iyisi mi hepsi güzelce hepsi yerinde kalsın. Bu ülkenin rövanşa değil, uzlaşmaya ve ötekini anlamaya ihtiyacını fark edelim.
Artık bırakalım, post Kemalizm’i beraber yaşayalım.