İki haftadan beri Hama'nın kuzey ve batısına ayrıca İdlib şehrinin güney köylerine yerleşen Rusya ve Suriye rejim güçlerin, bombardımanı aralıksız devam etmektedir.
Ayrıca Tel Rıfat ve Hama’nın kırsalındaki Türk gözlem merkezi çevresi, Suriye rejim kuvvetlerinin doğrudan saldırılarına maruz kalmıştır. Bu gerilimden ve ateşkes ihlalinden yararlanarak bölgede yuvalanan PKK terörist grupları bir Türk subayının şehit düşmesine sebebiyet vermiştir.
Bu durum bazı soruları akla getirmektedir. Sözgelimi; İdlib’de gelişen olaylar sonrasında ortaya çıkan durum geniş bir güvenlik ihlali mi, yoksa müzakerelerde tarafların pozisyonlarını güçlendiren bir manevra mı? Böyle son derce gergin bir ortamda ve kargaşa senaryolarının tartışıldığı bir zaman diliminde, Suriye’de pozitif bir ivme yakalayan Türk-Rus ortaklığının devamından söz edilebilir mi? Moskova'nın İdlib’de Türk kuvvetlerinin güvenliğini tehlikeye atmakta tereddüt etmemesi ne anlama gelir? Bu durum doğrudan bir Türk-Rus çatışması ihtimalini güçlendirir mi?
Öte yandan Ankara’nın bugünkü önceliği ABD ile yeniden canlandırdığı Doğu Fırat projesini sürdürüp terör gruplarının Münbiç bölgesinden uzaklaştırmak mı? Yoksa Moskova ile İdlib ve Tel Rıfat konusundaki anlaşmalara son şeklini vermek mi? Nitekim Türkiye’nin, bu tür ihlaller devam ederse ne yapacağı ve nasıl davranacağı cevap bekleyen bir başka sorudur.
Moskova, İdlib'deki operasyonların, Erdoğan ile Putin arasında Soçi anlaşmasının önünü açmak, Türkiye’nin elini güçlendirmek, İdlib’de, gerçek yerleşimleri engelleyen El-Nusra gruplarını ortadan kaldırmak ve son olarak, Suriye rejiminin tekrar tüm sınır bölgelerine dönüşünü sağlamak için yapıldığı iddiasında.
Ankara ise, İdlib bölgesinde geniş çaplı bir kara harekâtına karşı olduğunu, yerel güçlerle başlatmış olduğu diyalog girişimlerinin sonucunu görmeden terörist gruplara savaş açmayacağını bir kez daha tekrarlamıştır. Nitekim Tel Rıfat’ta Türk askerlerini korumak üzere ortaya koymuş olduğu sert askeri tepkisi bunun bir kanıtıdır.
Rusya Dışişleri Bakanı S. Lavrov, Astana sürecinin Suriye krizini çözmek için en uygun mekanizma olduğunu söylüyor. Fakat anlaşılan o dur ki Moskova, Türkiye’nin Beyaz Saray’la konuşmakta olduğu Doğu Fırat planlarının tüm detaylarını öğrenmeden İdlib kaosu kartını kullanarak Ankara’ya istediğini vermeyecek kesin gibi durmaktadır.
Özetleyecek olursak İdlib’deki son operasyonların amacı;
Moskova ve Şam rejiminin hiçbir zaman El-Nusra’nın yeni imaj veya kılıfını kabul etmeyeceği mesajını vermek ve İdlib’deki 12. Astana toplantısının başarısızlığından sonra, Suriye’de yerel ve bölgesel dengeleri yeniden şekillendirmek ve bölgede bulunan Türk askeri ile yerel güçler arasında bir güvensizlik krizi yaratmaktır.
Şam yönetimi, Moskova adına kriz dosyasını takip eden Suriyeli diplomat B. Cafari aracığıyla İdlib’deki yeni gerginliğin nedenlerini şöyle ortaya koyuyor: "Türkiye, Soçi anlaşmasına bağlı kalarak, terör örgütlerini İdlib’den çıkartmadığı gibi, uluslararası yolların tekrar açılması yönündeki taahhütlerine de sadık kalmamıştır". Aslında Putin’i kızdıran ve İdlib’deki kargaşaya destek vermesine sebep olan bir başka husus, ABD’nin Suriye özel temsilcisi J. Jeffrey’nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Trump arasında uzun bir telefon görüşmesinin ardından Ankara'da üç gün geçirmesidir. Dışişleri Bakanımız M. Çavuşoğlu, iki ülke arasında Fırat'ın doğusundaki krizin çözüme doğru ilerlediği yönündeki açıklaması, Moskova'yı endişelendiren ve rahatsız eden bir başka durumdur.
Bu nedenle Moskova, Fırat'ın doğusundaki güvenlik bölgesinin Suriye rejiminin rızası ve desteği olmadan kurulamayacağı ve Doğu Fırat’ta herhangi bir Türk-Amerikan Anlaşması’nın İdlib’deki Türk-Rus anlaşmalarına zarar vermemesi gerektiğini seslendiriyor. İdlib'deki rejim güçlerine ortamı gerginleştirme hususunda verdiği destek bunun bir göstergesidir.
Kuşkusuz Moskova, Doğu Fırat'taki payını batıdaki dengeleri ve denklemleri hareket ettirerek korumak istiyor. Zeytin dalı operasyonunun Tel Rıfat operasyonuyla birleşmesini engelleyen Rusya’nın, tereddüt etmeden bugün bölgede Türkiye’ye karşı PYD kartını oynaması ve Suriyeli muhaliflerin Tel Rıfat’a doğru ilerlemelerini durdurması, Ankara ile Moskova arasındaki gerginliğin bir başka göstergesidir.
Dahası, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın, "Türk ve Rus yetkililer Tel Rıfat'taki durumu görüşüyor. Biz kendi göbeğimizi kendimiz keseriz, kimseden bu konuda izin alamayız, Türkiye kararlıdır. Bizim adımlarımız her an hazırdır." açıklaması, Türkiye’nin tepkisinin gerçekleşebileceği yerin sadece Tel Rıfat olmayacağını gösteriyor.
Pentagon’un Suriye’deki hedefleri arasında; IŞİD güçlerine son darbeyi indirmek, İran'ı ve yerel milislerini oradan çıkartmak ve BM'nin 2254 sayılı kararına dayanan siyasi bir çözüme destek vermek olduğunu tekrar etmesinin temel amacı, Suriye’de Rusya’nın gücünü dengeleyip, bunu gerçekleştirmek için Ankara’yı mümkün olduğu kadar yakınında tutmaktır.
Ankara’da, Doğu Fırat krizi üzerindeki Türk-Amerikan yakınlaşmasına dair olumlu görüşmeler arttıkça, Rus öfkesi artmakta ve Kremlin Şam’ı harekete geçirip, İdlib’de yaşayan sivillerin güvenlik ve göç kartını Ankara’nın aleyhine masaya sürmek niyetindedir.
Ankara açısından en tehlikeli husus ise, özellikle Suriye Kürtlerinin geleceği ile ilgili ve kendi çıkarına aykırı, ABD ve Rusya arasında bir konsensüs sağlanması ve Suriye’nin kuzey batısındaki terör örgütlerine savaş açmak adı altında, Türkiye’yi devre dışı kalacak şekilde ortak hareket etmeleridir.
Bilindiği gibi Türkiye ile Rusya arasındaki İdlib gerginliği bazı temel sorunlar etrafında düğümlenmektedir: El-Nusra gruplarının geleceği, Suriye’nin kuzeyindeki uluslararası yollar, Tel Rıfat hâkimiyeti ve tampon bölgede ortak devriyeler ve operasyonlar.
Ayrıca İdlib'deki gerginliğin hem Astana hem de Soçi ruhuyla çeliştiği gerçeği Rusya ve Türkiye tarafından bilinmektedir. Burada Moskova’yı esas tedirgin eden husus; yaşanan gerginlik sonrası Ankara’nın Cenevre’ye ve diğer uluslararası platformlara dönüş yapıp, ABD ile anlaşmasıdır. Nitekim İdlib’de Türkiye’ye yönelik artan ABD ve Avrupa desteği; Moskova’yı kızdırıp, Şam yönetimini bölgede daha da hareketlendiren sebep olmuştur.
Bundan hareketle Ankara’nın sorunu, bir kez daha hassas teraziyi ve denge diplomasisini korumaktır. Suriye’de tüm yumurtalarını, kendisini birden fazla kez yalnız bırakan Washington sepetine koymak ve bu denge politikasını güderken, Moskova’yı daha fazla gücendirmek büyük risk taşıyacaktır.
Ankara’nın Suriye’de en büyük olası başarısı ise, kendisiyle birlikte Rusya ve ABD’yi bir masa etrafında bir araya getirebilmesi olacaktır.