Uzlaşmak sözcüğünün TDK'daki karşılığı çok net. "Aralarındaki düşünce veya çıkar ayrılığını, karşılıklı ödünlerle kaldırarak uyuşmak, karşılıklı anlaşmak ve mutabık kalmak, antant kalmak."
Konuşarak uzlaşmayı değil mücadele ederek çatışmayı tercih edenlerimiz çoğalıyor. Acaba dışımızdaki ses anarşisi, içimizdeki o sesten uzaklaştırıyor mu bizi? Ailede, kurumda ve toplumda uzlaşma kültürünü içselleştirmenin neresindeyiz?
Uzlaşmak sözcüğünün TDK’daki karşılığı çok net. “Aralarındaki düşünce veya çıkar ayrılığını, karşılıklı ödünlerle kaldırarak uyuşmak, karşılıklı anlaşmak ve mutabık kalmak, antant kalmak.” Mesela soru sorsak: Karşınızdakiyle uzlaşmak için çaba gösterir misiniz? Anlaşmak için gerekirse ödün verir misiniz? Çatışma yerine diyalog kurmayı, anlaşmayı tercih eder misiniz? Tüm bu sorulara ‘evet’ cevabını veririz ama maalesef çoğu zaman davranışlarımız, sözlerimizle uyuşmaz.
Çok kültürlü modern hayat arayışı, birey ve toplum düzeyinde daha fazla kin, nefret, öç alma davranışına yol açıyor. Zira uzlaşma kültürü yerine çatışma kültürü dalga dalga yayılıyor yeryüzünde. Üstelik bu daha çok bireysel haklar ve demokrasi arayışı referans alınarak yapılıyor.
Aynı çatı altında yaşanan çatışmalardan dolayı uzlaşamayan ve bölünen aileler çoğalıyor. Aynı amaçlar için bir araya gelinen iş ortamında kişilerin yaşadıkları sorunlar ve tatminsizlikler artıyor. Aynı bayrağın altında yaşayan ve toplumu oluşturan farklı etnik, inanç, dil ve kültürel değerlere sahip olanların mücadelesi kızışıyor. Toplumlar arası ilişkilerde diğer tarafın maddi ve manevi kaynaklarını yok etmek, onları güçle ezmek ve toplumları kendi içinde ayrıştırarak çatıştırmak, kimi devletlerin belirleyici politik davranışı halini aldı.
HAK ARAMA İSTEĞİ
Birey, kurum, toplum ve uluslararası düzeyindeki çatışmaların çoğunun kökeninde hak arama isteğinin öne çıktığı görülür. Oysaki hak, özgürlük ve demokrasi isteğinin yolu, daha çok dinlemekten, daha çok konuşmaktan ve uzlaşmaktan geçer. Demokrasinin evrensel tanımı Antik Yunan’dan bu yana belli olduğuna göre bugün demokrasi kültürüyle bağdaşmayan ve giderek derinleşen bu tablonun nedenine odaklanmak zorundayız.
Zira bilginin ve iletilerin baş döndürücü hızla yayılması, tüketim çılgınlığı, yeni pazarlara ulaşma isteği ve dünyadaki gücünü arttırma gibi nedenlerle egemen güçlerin, birey ve toplumu etkilemeleri devam ediyor. Amaç, bireyi içindeki sesten uzaklaştırmak ve baskı gruplarının etkisine açık hale getirmektir.
Psikolog Solomon Asch’ın, verdiğimiz kararlarda çevredeki sosyal baskı gruplarının etkisini ortaya koyan Uyma Deneyi, içimizdeki sesten nasıl uzaklaştığımızı ortaya koyan önemli bir çalışmadır.
Deneyden haberdar olan 7 öğrenciden oluşan grubun bulunduğu odaya, deneye tabi tutulacak üniversite öğrencileri sıra ile alınır. Masa etrafında toplanan gruba, uzunlukları farklı üç çizginin yer aldığı ilk resim gösterilir. Sonra üzerinde tek çizgi olan ikinci resim gösterilerek ilk resimdeki hangi çizgi ile eşleştiği sorulur. Kart çiftlerine yönelik sorular beş kez tekrarlandıktan sonra deneyin farkında olan grup devamındaki kart çiftlerinde bilerek yanlış eşleştirme yapar. Deneyden habersiz gençler, kartlardaki yanlış eşleştirmeyi açıkça gördükleri ve bildikleri halde gruba uyarak yanlış cevabı veriyor. Doğruyu bildiği halde grupla ters düşmemek ve onlara uymak için grubun yanlış cevabına uyum sağlayanların oranı çoğunluğu oluşturuyor.
Çeşitli baskı gruplarının etkisine maruz kalarak içimizde doğru davranışı temsil eden o sesten uzaklaşabiliyoruz. Belirli bir görüşe uyum gösterme davranışını çoğu zaman düşünmeden sergiliyoruz. Ve böylece kendimizi, alt kimliklerin ve grupların etkisiyle toplumu yahut insanlığı oluşturan üst kimliğin ve bütünün gerçeğinden uzaklaşmış halde çatışmanın içinde buluyoruz.
KENDİSİ İÇİN NEFES ALIP VERENLER
Aslında her insanda sağduyunun, ahlakın, hakkın, güzel ve iyi olana yatkınlığın hâkim olduğunu biliyoruz. Ancak genetik miras ve eğitim sürecinin sonucunda her bireydeki bu yatkınlığın davranışa dönüşmesi farklı düzeylerde olabiliyor.
Demokrasiyi, hak anlayışının olmazsa olmazı olan uzlaşma kültüründen uzaklaştırarak sadece kendi hakkımıza indirgememiz ve bizim gibi düşünmeyenlere adeta savaş açmamız, hak uğruna birbirimize zarar vermemiz, kendi hakkımız için diğerinin hakkını çiğnememiz, doğrumuzda diretmemiz, şiddete başvurmamız… Bu davranış bozukluğu sarmalından kurtulmanın ilk adımı, içimizdeki sesi yitirmeden dışımızdaki seslere duyarlı olmak ve kendi gerçeğimizden uzaklaşmadan anlam arayışımıza devam etmektir.
Unutmayalım ki anlam arayışından uzaklaşan birey, önce kendisiyle sonra başkasıyla çatışır. Her türlü bağımlılık, bireyi diğerlerinden uzaklaştırır. Dolayısıyla verdiğimiz kararda, attığımız sloganda, sergilediğimiz davranışta, içimizdeki sağduyulu, hakkı temsil eden sesin mi yoksa baskı gruplarının dayattığı ve bağımlısı olduğumuz seslerin mi baş aktör olduğuna bakmak zorundayız.
Uzlaşma için birey ve alt grup düzeyinde değil, bütün ve toplum düzeyinde geçerli üst değerlerimizin ve hedeflerimizin olması, bütünün çıkarını, birey ya da grupların çıkarının üstünde tutmamız ve bazen kendimizden ödün verebilmemiz gerektiği unutulmamalıdır.
Sadece kendi ideolojisi ve çıkarı için nefes alıp vermekten kurtulanlar, önyargılardan uzaklaşıp kendi hakikatine arif olur da uzlaşma kültürünün harcı olan sevgiyle ve doğrudan iletişimle hayatlarını kıymetlendirirler.