"Hızlı yaşa genç öl, cesedin yakışıklı olsun" derdi eskiden minibüslerin arkasındaki bir yazıda.
“Hızlı yaşa genç öl, cesedin yakışıklı olsun” derdi eskiden minibüslerin arkasındaki bir yazıda.
Naim SÜLEYMANOĞLU’nun hikâyesi de biraz böyle oldu sanki. 50 yıla sığdırdığı 46 rekor (merhum kendisi “rekord” derdi) Kırcalı’da Evlâd-ı Fatihân bir ailede başlayan hayatı, 15 yaşında kırdığı dünya rekorları, Melbourne’daki şampiyonadan Türkiye’ye ilticası, Turgut ÖZAL’ın özel çabaları ile “salimen” getirilmesi, yaşadığı iniş-çıkışlarla bir döneme damgasını vuran ve bir neslin haykırışı/isyanı olan, sıra dışı bir sporcuydu Naim.
Misak-ı Milli sınırlarındaki Türk varlığı başta olmak üzere, dünyanın her tarafındaki akraba topluluklar tarafından “milli gurur” olarak değer verilen yegâne sporcuydu Naim, hatta rakipleri tarafından bile büyük bir saygı ile karşılanırdı. En büyük rakibi Valerias LEONIDIS’in tabutunu öptüğü fotoğraf tarihe geçecek nitelikte bir fair play örneğiydi.
Keşfedilmesi ve halter sporuna kazandırılması “Sovyet Spor Sistemi”nin görünen yüzü açısından bir başarı öyküsüdür aynı zamanda. Daha 9-10 yaşlarındayken sporcuları fizik kalite ve branşa yatkınlık süzgeçlerinden geçiren ve uygun bir eğitim programı ile başarılı sporcular üreten bu sistem, tüm Sovyet Blok’unda propaganda aygıtı için de malzeme üretmekteydi. Çekilen bir röntgen filminden omurga kökünün normal insanlardan daha kalın olduğu görülünce ve kısa boyunu avantaja çevirecek yegâne spor olan haltere yönlendirilince ortaya “cep herkülü” Naim çıktı.
Bir sporcunun etnik kökeni ne olursa olsun Sovyet Spor Sistemi için fark etmiyordu o zamanlar, yeter ki Dünya, Avrupa ve Olimpiyat yarışmalarında Batı karşısında başarılı olsun ve madalya kazansın. Naim de işte bu iş için biçilmiş kaftandı. Geçtiğimiz aylarda Almanya’da ölen, Halter Sporunun efsane hocalarından Ivan ABACIYEV’in en büyük eseriydi. Naim; “Allah Vergisi” gücünü, hocasından edindiği teknik ve dayanıklılıkla geliştirerek uzun yıllar kırılmayacak birçok rekora imza attı.
Zamanın Bulgaristan Devlet Başkanı Todor JIVKOV’un “asimilasyon” politikalarının zulme dönüştüğü dönemde Kırcalı, Razgrad, Şumnu gibi “Türk İllerinde” yaşayan binlerce soydaşımız için de farklı sembolik anlamlar taşımaktaydı Naim’in başarıları. Ezilmişliğin, soykırıma uğramanın tesellisi olarak derin hislerin tercümanıydı onlar için “Şampiyon”. Daha sonra Türk Devlet Aklı’nın bir tasarrufu ile kapılar açılmış ve binlerce soydaşımız Anavatan’a gelerek zulümden kurtulmuştu. Bu duruma isyanın adı ve öncüsü de Naim olmuştu.
“Sistem”in dışına çıktığı için, tükeneceğini, biteceğini iddia eden Bulgarlara inat, daha da geliştirdi kendisini ve başarılarına uzun zaman devam edebildi. Merhum Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL’ın manevi oğlu olarak bürokrasinin dişlileri arasında ezilmeden, ikinci kuşak Halil MUTLU’ların önünü açacak bir yapıya öncülük etti o yıllarda.
O zamanlarda; magazin muhabirlerinin “özel (Özal) rica” üzerine pek görmezden geldikleri hızlı bir sosyal hayatı da vardı Naim’in. Kendi ifadesi ile“ farklı kadınlardan dört çocuğu” olduğu, uçana-kaçana ateş ettiği! fısıltı gazetesinde sıkça konuşulurdu. Büyük şehirlerin eğlence âleminde ve işin “profesyonelleri” arasında çok sevildiği bilinir ama söylenmezdi.
Son yıllarında daha durulmuş ve mütevazı bir hayata başlamıştı ama karaciğer-böbrek rahatsızlıklarını yıllardır ihmal etmesinin sıkıntıları baş göstermişti. Kimseye haber vermeden çözmeye çalıştığı bu sıkıntılar önce karaciğer nakline ve nihayetinde beyin kanamasına kadar götürdü Küçük Dev Adam’ı. 6 Ekim’deki karaciğer nakli öncesinde sevenleri ve arkadaşları hastane kapısında kuyruğa girdiler uygun donör olmak için. Beştepe’nin bütün ihtimamına rağmen, ecelin kaçınılmaz tecellisi sonucu Fatih Camii’nden son yolculuğa uğurladık bir devrin sembol ve kahraman ismini.
Allah Rahmet Eylesin. Milletimizin Başı Sağolsun.
İyi bir hafta diliyorum.