Bayramdan bayrama (O da her bayram değil sadece birinde) ayakkabı alınan günleri özledim.
Bayramdan bayrama (O da her bayram değil sadece birinde) ayakkabı alınan günleri özledim. Yeni alınan gömleğin “Bayramda giyilecek” diye saklandığı zamanları. Yeni giysisi olmayan arkadaşlarımızdan adeta utandığımızı. Islıkla, oynamak için evinden arkadaş çağrılan günleri. Islıkların şekline göre beklenilen yerin belirtildiği. Kapı kapı dolaşırken, “İnşallah bunlar da şeker vermez” diye düşündüğümüzü, hele mendil verenleri pek sevmediğimizi hatırladım. Bu artık mendil taşınmayan günlerde. Kurulan derme çatma bayram yerlerini. Kıytırık salıncakları, elle döndürülen atlı karıncaları. Hatta bir kart 5 taş tombalacıları bile.
Mahalleyi özledim, kapı komşumu tanımazken şimdileri. Herkese selam vererek dolaştığımız sokakları. Kavganın mertçe yumruk yumruğa yapıldığı, bıçak çekenin aşağılandığı, hele arkadan saldıranın af edilmediği çağları. İnsanlar mı daha temiz di o zamanlar biz mi saftık? Bilmiyorum. Ama bildiğim o eski fakir bayram günlerini özledim.
Pensilvanya Pensilvanya olalı böyle zulüm görmedi
Atalay Demirci Fetullah Gülen’e bir gösteri yapmış. Güya antik dönemde geçiyor. Yeterli sayıda insan bu görüntü hakkında yazı yazdı. Benim derdim oyunun niteliği konusunda. Oyunda sahtekar bir kral var ve onun yancısı Atalay Demirci. Fetullah Gülen merkez alınarak oluşturulan oturma düzeninde yaklaşık 35-40 kişi bir arada. Kah gülüyorlar kah sadece seyrediyorlar. Fetullah Gülen ara sıra gülümsüyor. Eğer kötü tiyatro ve kötü espri suç olsa, inanın Atalay Demirci kesin içeriden çıkamazdı. Ünlü yarışmada örgütün desteği ile birinci olduğu zaman da aynı şeyi düşünüyordum. Şimdi bu fikrim kesinleşti.
1970’lerdeki “Uğur böcekleri” tipi espriler, salonda oturanların anlayamayağı “Pasta yesinler” göndermeleri, abartılı tavırlar, hiç de komik olmayan sözler... Salonda oturan FETÖ üyelerine daha büyük ceza olmaz diye düşünüyorum. Ama en azından bu gösteriyi para ödemeden izlediler. Dolduruşa gelip bu adamın gösterilerine para vererek giden garibanlar ne yapsın?
Siz de AVM’lileştiremediklerimizden misiniz?
Uzun süredir ilk kez geçen hafta yolum bir zamanların en anlı şanlı, ünlü AVM’sine düştü. Bir dostumla buluşacaktım. Erken gidince şöyle bir dolaşayım dedim. Aman Allahım. Bayram öncesi olmasına rağmen dükkan sahipleri utanmasalar kapı önüne tavla koyup oynayacaklar. Her koridorda 2-3 tane kapalı dükkan. AVM yönetimleri çareyi kapalı dükkanların önünü “Kapatıp” güzel resimlerle süslemekte bulmuş. Zannediyorlar ki yanından yürüyen fark etmeyecek.
Belli ki önemli sıkıntılar var. Sektörün iki tarafının temsilcileri, yani marka sahipleri ve AVM’ciler farklı açıklamalar yapıyorlar. En temel sorun dolar ve avro üzerinden alınan kira. AVM’ciler piyasanın düzeleceğini dükkan boşaltan arkaların geri gelmek istediğinde bu kez yer bulamayacağını iddia ediyor. Marka sahipleri ise dövizin çok arttığını, AVM’lerin ortak yönetim gideri adı altında çok yüksek ücret istediğini, cirolardan pay aldığını artık dayanamadıklarını anlatıyor.
Evet, terör ve 15 Temmuz bu durumu etkilemiş olabilir. Ama en temel sorun AVM’lerin artık bu toplumun taşıyabileceğinden fazla sayıda olması. Mahalle bakkalından çok AVM açılınca bunun bir yerde sorun yaratmayacağını düşünmek anca aymazlık olurdu. Şehirlerin göbeğinde 361 AVM. Toplam kiralama alanı 10,5 milyon metre kare. Memlekette herkes AVM’ci, herkes dükkan sahibi. Buna bir de müşteri lazım arkadaş. Fıkrada dendiği gibi, herkes şef, Kızılderili yok.
Peki ne oldu da insanlar eskiden piknik yeri gibi kullandıkları AVM’lere gitmez oldular. Cevabı çok basit: Sıkıldılar. AVM yoğunluğu yüzünden ilgi bölündü. Ve hepsinden önemlisi artık aynı malı sırf AVM’de satılıyor diye pahalı almak istemiyorlar. Bundan sonra ne olur dersiniz? Daha iyiye gider mi? Hiç bilmiyorum. Çünkü bu toplumu tahmin etmeye çalışmaktan yoruldum. Ama bildiğim mevcut durum hiç de iyi değil.
Cep telefonu almayın
Evet yenisini almayın. Eskisi ile idare edin. Bilmemne kapasitesi yüzde 1 arttı diye 3 bin lira para ödemeyin. Yapmayın ne olur. Cep telefonu üreticileri, telefonları ufalttılar sattılar, büyüttüler sattılar, akıllı dediler sattılar. Hep cebimizden dünyanın parası çıktı. Kapitalizm böyle birşey. İnsanlar en az iki maaş tutarındanki paraları daha yeni bir model telefona geçmek için kullandı. Sırf “Hava” atsınlar diye. Sırf gösteriş olsun diye. 3 bin liraya aldığınız bir telefonu 1 yıl kullandığınızda ayda 250 lira telefon kirası ödüyorsunuz farkında mısınız? O bir yılda şirketler aynı telefonun iki versiyonunu daha piyasaya sürüyorlar. Artık rakam yetmeyecek neredeyse. Kimileri araç plakası gibi oldu. Önce harf grubu, sonra rakamlar. Artık yeni moda, gösterişli olmayan telefon kullanmak bilesiniz. Çünkü aklı başında insanlar artık cep telefonuyla “Hava” atmanın çocukça bir görmemişlik olduğunu düşünüyorlar.