Ekonomide beklenen reform paketi Sayın Cumhurbaşkanı tarafından açıklandı.

Ekonomide beklenen reform paketi Sayın Cumhurbaşkanı tarafından açıklandı. İsterseniz önce ülkenin iktisadi problemlerini sıralayalım. Sonra Sayın Cumhurbaşkanı’nın açıkladığı ekonomik reform paketinin ana başlıklarını, amaç ve hedeflerini ele alalım.

TÜRKİYE’NİN İKTİSADİ PROBLEMLERİ

2018 yılında başlayan krizin bir stagflasyon problemine yol açtığını daha önceki iki yazımda ayrıntısıyla belirtmiştim. Üstüne bir de 2020 yılında başlayıp halâ devam eden koronavirüs salgınının yol açtığı olumsuz etkileri de eklemiştim. Hükümetin ilk önce işsizlik problemini önceleyip enflasyonu geri plana aldığını, daha sonra maliyetleri düşürmek için dövizi baskıladığını, bunun da Merkez Bankası rezervlerinin azalmasıyla nihayet bulduğunu, en son olarak da ekonomi yönetimindeki değişimle birlikte sıkı maliye ve para politikasına dönüldüğünü ayrıntısıyla anlatmıştım.

2018-20 yılları arasında oluşan süreç sonunda belli başlı iktisadi problemler şunlardır:

Yüksek işsizlik ve yüksek enflasyon, kronik ve yüksek dış borçlar, uluslararası rezervlerde düşüş, artan iç borç ve bütçe açıkları, dış ticaretin salgın nedeniyle kısıtlanması ve maliyetlerinin artması, yavaş büyüme, üretken sektörlerin (tarım ve sanayi) ekonomi içinde payı düşerken üretken olmayan sektörlerin (hizmetler ve inşaat) payının artması.

Pekiyi bu problemlerle nasıl baş edeceğiz? Sihirli bir formül var mı? Kulakları çınlasın, sevgili Hocam Taner Berksoy, Marmara Üniversitesi İngilizce İktisat’ta okurken birinci sınıfta İktisada Giriş dersinde şöyle demişti: “İktisatta genel kuraldır; ‘There is no free lunch in the World! / Dünyada beleşe yemek yoktur!’ ” Yani yapılan her iktisadi işlemin getirisi olduğu kadar maliyeti de vardır. Dolayısıyla herkesi her an memnun edebilmek mümkün değildir. Bu yüzden herkesi her an memnun edebilecek, bütün sorunları tek bir hamleyle çözebilecek bir sihirli formül de yoktur. O zaman açıklanan ekonomik reform paketini nasıl değerlendirmeliyiz? Her şeyden önce bilmemiz gereken, bu paketin kısa dönemde toplumsal yararı arttırmayı değil ama toplumsal zararı en düşük düzeye indirmeyi amaçlayan bir paket olduğudur. Toplumsal yarar artışının ise uzun vadede gerçekleşeceği Hükümet tarafından beklenmektedir.

EKONOMİK REFORM PAKETİNİN İÇERİĞİ

Sayın Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarından yola çıkarak sizler için basitleştirilmiş bir özet çıkardım. İlk önce paketin kısa ve uzun vadeli amaçlarını vereceğim. Daha sonra bu amaçlara ulaşmak için hangi araçları kullanacağını yorumlayacağım. Buradan Hükümetin kısa vadeli politika önceliklerini belirleyerek değerlendirmemi tamamlayacağım.

Kısa Vadeli Amaç: Fiyat istikrarı gibi dar kapsamlı bir hedef yerine makro iktisadi istikrarın sağlanması.

Kısa Vadeli Hedef: Enflasyonun yüzde 10 altına 2022 sonunda indirilmesi, uluslararası rezervlerin arttırılması. (Bu hedef Merkez Bankası’nın açıklamalarından elde edilmiştir.)

Uzun Vadeli Amaç: İstikrarlı ve dış borç artışına yol açmayan ihracata dayalı büyüme rejiminin sağlanması, üretken sektörlerin ekonomi içindeki payının arttırılması.

Uzun Vadeli Hedef: İşsizliğin yüzde 8’in altına, enflasyonun da yüzde 5’e indirilmesi, Türk ekonomisinin dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına sokulması

Kısa vadede uygulanacak politikalar: Sıkı maliye ve sıkı para politikaları (Bu izlenimim Sayın Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları ve Maliye Bakanı ile Merkez Başkanı’nın açıklamalarından derlenmiştir.) Esnafa ve çiftçiye verilecek destekler kolaylıkla diğer maliye kaynakları ile kotarılabilir. Kamuda tasarrufun arttırılması ve kamuda yeni istihdamın askıya alınması buna örnektir. Yani kamu harcamasına dayalı iç talep büyümesi yavaşlatılacak, yüksek faiz politikasına da bir müddet daha devam edilecek. Bu arada uluslararası rezervlerde artış için gerekli önlemler alınacak.

Uzun vadede uygulanacak politikalar: Ekonomide üretken sektörlerin daha büyük pay alabilmesi için gerekli yapısal önlemler alınacak, bu ise sanayi ve tarıma daha fazla destek verilmesi, katma değeri yüksek sektörlerin teşvik edilmesi anlamına geliyor. Öte yandan üretken olmayan sektörlerin payının düşürülmesi de hedefler çerçevesinde olması gerekiyor. Bu ise hizmetler sektörü ve inşaat sektörlerinin büyümesinin yavaşlaması anlamına gelir.

EKONOMİ REFORM PAKETİNİN YORUMLANMASI

Bundan önce stagflasyon sorununa yönelik yazdığım iki yazıda, iktisat literatüründe bu sorunla mücadele etmenin her şeyden önce politika önceliklerinin belirlenmesinde yattığının belirtildiğini söylemiştim. Buna göre hükümet iki alternatif durumdan birini tercih etmek durumundaydı: Ya düşük işsizlik yüksek enflasyon ya da yüksek işsizlik ve düşük enflasyon. Birinci tercih kısa dönemde siyasi maliyeti düşük (hatta siyasi kazançları olan) ama uzun dönemde stagflasyonun kalıcılaşmasına yol açabilecek bir tercihti. İkinci tercih ise kısa dönemde siyasi kayıplara yol açabilecek ama uzun dönemde stagflasyon problemini bitirebilecek bir tercihti. Sayın Cumhurbaşkanı’nın açıkladığı paket, Hükümetin ikinci politika tercih ettiğini gösteriyor. Bu ise kısa dönemde, yani 2022 sonuna kadar, durgunluğun, düşük büyümenin ve yüksek işsizliğin devam edeceği, ama dış ve iç açıkların kontrol altına alınıp uluslararası rezervlerde toparlanmanın sağlanacağı ve enflasyonun yüzde 10’un altına inebileceği anlamına gelmektedir. Uzun dönemde ise, uygulanacak sektörel politikalar ile iç talebin ve ücretlerin hızlı büyümesinin kontrol altına alınıp büyümenin dış talep, yani ihracat kanalıyla sağlanmasının hedeflendiği görülmektedir.

EKONOMİ REFORM PAKETİNİN BAŞARILI OLMASI İÇİN GEREKEN ŞARTLAR

Sayın Cumhurbaşkanı’nın sunduğu bu paketin başarılı olması için iktisat politikası haricinde gelişebilecek bazı şartların da gerçekleşmesi gerekir. Bunları aşağıda sıraladım:

1. 2023 yılında bir seçim ekonomisi politikasına başvurulmaması: Kısa vadeyi 2022 yılı sonu olarak belirlediğinizde, hemen akabinde 2023 seçim yılı gelmektedir. Bu bir buçuk sene içerisinde uygulanan politikaların semeresini vermesi için, mali istikrardan vaz geçilmemesi gerekir. Bu yüzden 2023 yılında bir seçim ekonomisi uygulaması yapılmamalıdır. Aksi takdirde bugünden 2022 yılı sonuna kadar alınacak bütün tedbirler anlamsız kalır, tekrar başa döneriz.

2. Dünyada koronavirüs salgınının 2022 sonuna kadar kontrol altına alınması: Salgının etkisi en çok dünya dış ticaretinde ve turizmde görülmüştür. Türkiye’nin ihracata dayalı büyüme hamlesi hedefinin gerçekleşmesi için de, her şeyden önce, dış ticaret kanallarının normalleşmesi gerekmektedir. Eğer bu gelişmeler sağlanmazsa, uzun vadeli hedeflerin gerçekleşmesi hem zorlaşır hem de süresi uzar.

3. Büyük çaplı bazı alt yapı yatırımlarının ertelenmesi: Kamuda tasarruf ve üretken sektörlerin (yani tarım ve sanayinin) desteklenmesi denince, ilk akla gelen, çok zaruri olmayan ama yüksek harcamalara ihtiyaç duyan büyük ölçekli alt yapı yatırımlarının ertelenmesidir. Bu projeler, ülkenin mali istikrarı sağlanana kadar ertelenebilir. (Savunma Sanayiine yapılan harcamalar bu kapsama girmez, girmemelidir! Ülkenin güvenliği ve dış savunma gücü üzerinde tartışma olmaması gereken önceliktedir.)

4. Dış politikada bölge ülkeleri ile ilişkilerin iyileştirilmesi: Eğer dış ticaret hacmini arttırmak istiyorsak, özellikle Türkiye ekonomisi için hem pazar hem de düşük maliyetli üretim merkezleri olabilecek komşu ülkelerle ilişkileri daha iyi konuma getirmemiz gerekmektedir. Bu anlamda Mısır ile ilişkilerin normalleşmesine yönelik adımlar umut vericidir. Ama Mısır’ın yanına İsrail, Suriye ve Irak’ın da eklenmesi uzun vadeli hedeflerimize ulaşmamız açısından hayati önemdedir. Milli duruşumuzdan ödün vermeden, karşılıklı milli çıkarlar çerçevesinde bu ülkelerdeki hükümet ve rejimlerle ilişkilerin normalleşmesi de hedeflere ulaşmakta bize katkılar sağlayacaktır.

Bu şartlar gerçekleşse dahi, bir iktisadi politika uygulamasının başarıya ulaşması için o politikayı ilan etmek yetmez. Esas iş sahada, pratik alanda, birbiriyle uyumlu çalışan ve ana strateji çerçevesinden ayrılmayan bürokratların performansına bağlıdır. Siyasi irade hedefleri koyar ve stratejiyi çizer. Bundan sonrası ise bu hedefler ve strateji doğrultusunda çalışacak olan bürokrasinindir. Ancak siyasi otorite yolun ortasında strateji değişikliğine giderse veya ana stratejiyle uyumsuz hatta çelişen bazı politika uygulamalarını başlatırsa, uygulanan politika stratejisi, kısa ve uzun vadeli hedefleri ile birlikte başarısız olabilir. Yukarıdaki saydığım kriterlerden önce, hükümet ve ona bağlı bürokrasinin bu politikanın uygulanmasında üzerine düşen vazifeleri yerine getirmesi ve ana stratejik çerçeveden ayrılmaması önkoşuldur.