Bir dönemler Türkiye'de eğitim ve sağlık kurumlarının reklam yapması yasaktı. Bu biraz sosyal devlet politikasının uzantısı birazda haksız rekabeti önlemek içindi. Bence bunun en büyük avantajlarından biri de eğitim ve sağlık hizmetlerinde fırsat eşitliğinin sağlanmasıydı.
Son birkaç yıldır Türkiye ekonomisinde yaşanan liberal rüzgarları şaşkınlıkla izliyorum.Aslında iktidar partisi halkçı ve devletçi bir misyona sahip. Tabii ki serbest piyasa ekonomisinin kuralları geçerli bu ülkede, ama devlet gerek duyduğu anda ciddi piyasa müdahaleleri yapıyor. Buna rağmen bazı piyasalarda iş çığırında çıkıyor ve devlette kontrolü kaybedip toplumsal sorumluluklarından uzaklaşıyor. Bu piyasalardan biri de eğitim piyasası.
Üniversitelerin Reklam Propagandaları
Bir dönemler Türkiye’de eğitim ve sağlık kurumlarının reklam yapması yasaktı. Bu biraz sosyal devlet politikasının uzantısı birazda haksız rekabeti önlemek içindi. Bence bunun enbüyük avantajlarından biri de eğitim ve sağlık hizmetlerinde fırsat eşitliğinin sağlanmasıydı. Zamanla bu yasak kalktı ve özellikle eğitim kurumları, vakıf üniversiteleri reklamlarını medyada paylaşmaya başladı. Özellikle tercih dönemlerinde öylesine ağır bir propaganda var ki televizyon kanallarında, gazetelerde ve outdoorda bu reklamları gördükçe çok şaşırıyorum.Bu senede öyle oldu. Üniversitede tercih döneminin yoğun olduğu Temmuz ayı ve özellikleikinci yarısında üniversiteler büyük bütçeler harcayarak reklam verdi. Hepsini inceledim, para
ile eğitim veren vakıf üniversiteleri geleneksel medyada en çok outdoor ve yazılı basını,dijital medyada ise Youtube ve Instagram’ı kullandılar. Müthiş paralar döndü bu sektörde. Bu reklamları tabii ki her üniversite veremedi. Cebinde para olan üniversiteler ile eğitime nitel anlamda değil nicel anlamda önem veren üniversiteler bu reklamları verdi.
Yaklaşık Çeyrek Milyar Lira Harcadılar
YÖK’ün yayınladığı 2019 Vakıf Üniversiteleri raporunda vakıf üniversitelerin her yıl tanıtım harcamalarını arttırdığı görülüyor. Mesela 2016-17 yılından 2017-18 eğitim yılına girerken üniversitelerin yaptığı tanıtım ve reklam harcamaları yüzde 12.7 oranında artmış.Üniversitelerin yaptığı reklam ve tanıtım harcamaları yaklaşık 230-240 milyon lira civarında.Bu rakam üniversitelerin kütüphane için yaptıkları harcamaların yaklaşık 6 katı. Şu veri bile üniversitelerin bu tanıtım harcama bütçelerini arttırırken eğitim kalitesinden ne kadar da ödün verdiklerinin somut bir örneği. Vakıf üniversiteleri çalıştırdığı akademisyenlerine yıllık ortalama yüzde 8 ile 10 arasında zam yapıyor. Ama reklam tanıtım harcamalarını ortalama
yüzde 12 oranında arttırıyor. Bunun en basit anlamı nedir? Vakıf üniversiteleri kütüphanelerden kesip tanıtım bütçelerine koyuyor, üniversiteler akademisyenlerinden kesip tanıtım bütçelerine ekliyor. Özellikle bazı vakıf üniversiteleri rekabetçi bir pazar yapısı içinde eğitimin kalitesinden ödün verip kendi tanıtımlarına para harcıyorlar. Böylece tanıtım ve propaganda yaparak gençlere ve ailelerine “en iyi olduklarına dair” ikna eyleminde bulunuyor. Atalarımızda söylemiş, “bir şeyi kırk kez söylersen olurmuş” vallahi de yalandeğil. Bu atasözü aslında propagandayı çok güzel anlatmış.
Akademisyenin Maaşından Kesip Tanıtıma Harcıyorlar
Üniversitelerimizde bol bol en iyi olduklarını, en kaliteli olduklarını ve daha pek çok iddiayı bu reklam mecralarında anlatarak tüketiciyi – ki burada tüketici öğrenci oluyor – iknaediyorlar. Sonra bu tüketici yani öğrenciler bu üniversitelere gidip ciddi oranda para veriyor ve mutsuz oluyorlar. Bu tanıtımları yapan üniversitelerin çoğu, bu reklam bütçelerini detopladıkları öğrencilere ödetiyorlar. Örnek mi? Bir öğrenci belgesini bile para ile satıyorlar kendi öğrencilerine. Bu üniversiteler bu tanıtım bütçelerini akademisyenlerinden , hocalarından çıkartıyorlar. Nasıl mı? En basitinden tüm işletmelerde zorunlu olan personele bir öğün yemeği bile çok görüyorlar, hocalarına öğlen yemeklerini bile vermiyorlar. Bunları korktuğu için akademik personel yüksek bir sesle dile getiremiyor, ama bugün akademik personellerin ortalaması çok ciddi sıkıntılar içinde. Çünkü vakıf üniversiteleri daha fazla öğrenci alma hırsıyla tanıtım bütçelerini arttırmak için elinden gelen tüm kesintileri yapıyor.Mesela şöyle düşünün sözde disiplini sağlamak adına bir üniversite, mesai saatinden on sonra üniversitenin turnikesinden giriş yapan bir hocasına para cezası veriyor. Böyle bir akademik düzende yetişiyor gençlerimiz. Bütün bunlar bazı “sözde nitelikli”üniversitelerin bütçe yönetiminde tanıtıma daha fazla para ayırmaları için yaptığı eziyetler.Tabii ki bunlar tüm vakıf üniversiteleri için geçerli değil, çok kaliteli ve iyi işler yapan ve hiç bu tarz ucuz tanıtımlarla uğraşmadan işi sadece akademik eğitim vermek olan üniversiteler de var. Beni üzen bu serbest piyasa ekonomisinin düzenine uyarak ve gençleri aldatarak kampüslerine çeken, sonra da onlara eziyet eden vakıf üniversiteleri. Burada kaybolangençlerin zamanına yazık, hayallerine yazık.2017-2018 YDK Raporlarına göre YÖK bir liste hazırlamış ve reklam – tanıtım harcamalarına göre vakıf üniversitelerinin sıralamasını açıkladı geçen ay. Bu tabloda reklam ve tanıtıma en çok para harcayan ve ilk onda yer alan üniversiteler içinde Bahçeşehir Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi, Yeditepe Üniversitesi hem kaliteli eğitimleri ve yüksek puanları ile hem de marka kimlikleri ile şampiyonlar liginde. Medipol Üniversitesi veÜsküdar Üniversitesi eğitim kalitesini her geçen gün arttıran üniversiteler onlar da şampiyonlar ligine göz kırpıyorlar. Buna Altınbaş Üniversitesin de ekleyebilirim.
Bu Paralar Eğitime Harcanmalı
Yıllık toplam 230-240 milyon liralık reklam bütçeleri ciddi bütçeler, ben bu bütçelerin hem haksız rekabet yarattığını düşünüyorum hem de eğitimin nitel anlamda kalitesini düşürdüğünü düşünüyorum. Belki reklam pastasının büyümesine katkıda bulunuyor, belki medyanın cirosuna katkıda bulunuyor, evet bunlar doğru. Ama eğitim ve sağlık çok hassas konular. Bu reklam bütçelerinin eğitime girmesinin sağlanması lazım. Yani üniversiteler bu milyon liraları öğrencilerine daha iyi eğitim, daha kaliteli akademisyenler, daha yüksek burslar için kullanırsa , araştırma ve geliştirme için kullanırsa Türkiye’deki eğitim kalitesi de yükselir.
Eğitim Kurumlarının Reklam Vermesi Yasaklanmalı
Belki radikal gelecek ama bence eğitim kurumlarının reklam yapmaları tıpkı eskiden olduğugibi yasaklanmalı. Buna gerekçe olarak da fırsat eşitsizliği gösterilmeli. Bu bütçelerin üniversiteler tarafından eğitimin nitel kalitesinin artmasına yönelik kullanılmasına yönelik bir motivasyon yaratılmalı. Üniversiteler reklamlarla “ben daha iyiyim bana gel” demek yerine
eğitim kaliteleri ve ARGE çalışmaları ile adlarından söz ettirerek “ben en iyiyim” demeli.Daha doğrusu bunu öğrencisinin demesini sağlamalı. Reklam ve tanıtım harcamalarının eskisi gibi yasaklanması gençlere sermaye yapısı ile propaganda yapan bazı iş adamlarının da eğitimin ticaretinden vazgeçmesine neden olacaktır. Ben burada bütün yüreğimle bu
uygulamanın eğitimin kalitesine olumlu yönde katkıda bulunacağına inandığım için Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve eğitim danışmanları ile YÖK’e çağrıda bulunmak istiyorum. Eğitim reklamları eskiden olduğu gibi yasaklayın.
O bütçelerin üniversitelerin vakıfları tarafından eğitime sermaye olarak kullanılması sağlansın. Bu, Türkiye’deki bilime katkıda bulunacak, gençleri haksız rekabetin etkisinde kalmalarının önü kesilecek ve en önemlisi eğitimin kalitesi artacak. Rekabet üniversitelerin palavradan reklamları ile değil bilime ve eğitime olan katkıları ile yapılsın. Eşit şartlarda
yapılan bir rekabet Türkiye’nin daha kaliteli ve nitelikli vakıf üniversitelerine sahip olmasını sağlar. Üniversiteler sermaye yapıları ve reklam bütçeleri ile değil eğitim kaliteleri ile yarışsın. Bu olursa rekabetin nitelikli eğitime doğru yönleneceğini herkes görecektir.
Hadise Harbiye’ye Özel Hazırlanıyor
Müzik dünyasının güzel ve yetenekli yorumcusu Hadise, 10 Ağustos günü Harbiye Açık Hava Sahnesinde vereceği konsere özel bir heyecanla hazırlanıyor. Piyasadaki “koner biletleri satılmıyor” dedikodularına nispet yaparcasına konserine hazırlanan Hadise, bu konserde Londra, Paris ve Hollanda’dan getirttiği 14 kişilik dansçı grubuyla özel bir Show yapmaya
hazırlanıyor. Hadise konserine 6 farklı kıyafetle çıkacakmış.Açık konuşayım Hadise adam gibi bir kız. Son klip şarkıs “Aşk Dediğin” ile biraz daha ana akım popa yaklaşan ve başarısını arttıran Hadise’nin bu Harbiye Açık Hava konseri için
birileri sürekli olumsuz haberler yaptırıyor. Neymiş efendim biletler satmamış, elinde kalış da cartta curtta. Ben yemem bu numaraları belli ki birileri Hadise’nin Harbiye konserinden rahatsız olmuş ki bu haberleri yaptırıyor, sizde yemeyin bu haberleri. Hadise eminim güzel birShow hazırlayacaktır.Çok sıkıldım ben bu bel altı vurmalardan. Türkiye’de ciddi bir toplumsal kirlenme başladı.Hemen çamur atmalar, iftira atmalar filan. Bu ülkede en çok iftira yemiş kişilerden biri
olduğum için benim midem tok bu ucuz iftiralara sizde yemeyin, her duyduğunuz, her okuduğunuz habere şüphe ile yaklaşın. Medyaya şüpheci bakın hele sosyal medyaya ful şüpheci bakın.
İzmir’in En Büyük Festivali Başlıyor
İzmir denince eskiden meşhur İzmir Fuarı gelirdi akla. Yetmişlerin, seksenlerin en önemli etkinliklerinden biriydi İzmir Fuarı. Sonra ne hikmetse bu uluslararası etkinlik yok edildi.Bunu kim neden yaptı inanın hala anlamış değilim. Hem uluslararası bir etkinlik gitti, hem İzmir’de her yıl bir ay boyunca sağlanan ekonomik katma değer yok oldu hem de müzik dünyasında bir ekonomik kayıp oldu. Koca bir nostalji olarak tarihte kaldı İzmir Fuarı. İşin garibi benim gibi düşünen hiç kimse yok herhalde ki ne devlet erkanı ne de İzmir Belediyesi bu meşhur İzmir Fuarının tekrar yaşatılması adına hiçbir şey yapmıyor.
Bu haberi ilk gördüğümde aklıma İzmir Fuarı geldi. Bugünlerde İzmir Fuarı yok ama neyse ki arada bir bazı organizatörler bir şeyler yapıyor ve İzmir’de etkinlikler yapılıyor. Bunlardan biri de “Gezgin Fest” . Bu yıl beşincisi düzenlenecek festival 15-18 Ağustos tarihlerinde İzmir Efes Selçuk’ta yapılacak. Festival’e bu yıl Hayko Cepkin, Teoman, Boney M, Duman,Feridun Düzağaç, Can Bonomo, Redd, Melek Mosso, Ceza, Aylin Aslım gibi ünlü isimlerkatılacak.
Festival Sahne’sinde ‘BONEY M’
Fetstivalin en güzel sürprizi ‘Rasputin’, ‘Daddy Cool’, ‘Ma Baker’, ‘Felicidad’ ve ‘Reivers of Babylon’ gibi dünyaca ünlü unutulmaz şarkılara sahip '' Boney M '' olacak. Boney M. festival sahnesinde İzmir’li müzikseverle buluşacak. Bence çok güzel bir etkinlik İzmirliler çok şanslı.
Mobil Müzik 40 Yaşında
Geçtiğimiz hafta dünyanın en büyük dijital bilgi platformlarından biri olan Statista çok güzel bir araştırma yayınladı. Bugün her şeyimizi akıllı telefonlar sayesinde mobil yapıyoruz. Özellikle müzik dinleme alışkanlıklarımız mobilleşti. Müziğin mobilleşmesinin tarihi çok eski değil. Kırk yıllık bir geçmişi var. 1979 yılında Sony’nin icat ettiği walkman ile beraber müzik
mobilleşti. Sony’nin walkmeninden önce müziği hep sabit bir ortamda dinliyordu insanlar.Oto teypleri ve kartuşlar belki kısmen olsa da mobilite sağlıyordu ama müziğin bireysel anlamda mobilleşmesinin kilometre taşı Sony tarafından 1979 yılında piyasaya sürülen TPS-L2 model fenomen walkman dünyada bir ilk oldu. 1984 yılında dünyanın ilk discmani piyasaya sürüldü. Bu cihaz sayesinde CDler de mobil ortamda dinlenmeye başlandı. 1998yılında dünyanın ilk MP3 çaları piyasa sürüldü. İçinde mp3 oynatıcı içeren ilk akıllı telefonu 2000 yılında Samsung piyasaya sürdü. Hemen ardından 2001 yılında Stewe Jobs Apple Ipod ile müziğe farklı bir mobilite kazandırdı. 2007 yılında yine Apple akıllı telefonlarla müziğin
cep telefonlarının içine yerleşmesini sağladı. 2016 yılında da ilk wireless kulaklıklar piyasaya sürüldü. Bu gelişmeler müziğin artık tamamen mobil ortamda dinlenmesine neden oldu. Artık müziği bir iş yaparken, yürürken, koşarken, yerken, içerken dinleyebiliyoruz. Bugün mobil müzik kırkıncı yılında. Elbette müziğin mobilleşmesinin güzellikleri ve artıları oldu ama çok
ciddi bir eksisi de oldu. Müzik mobilleşince ucuzladı kolay tüketilen bir eşyaya döndü, bu kolay tüketim onu değersizleştirdi, bu daha ne kadar sürmem bilmiyorum ama bence müzik adına çok hoş bir şey değil. Teknoloji güzel bir şey ama müziğe ciddi anlamda zararı dokundu. Plaklardan MP3lere geçen bu süreçte müzik basitleşti ve değersizleşti.
Gökçe Bahadır Güya Müziği Bırakmış
Geçtiğimiz hafta başarılı oyuncu Gökçe Bahadır ile ilgili bir haber yayınlandı. Kulaktan kulağa yayılan ve medyada da boy gösteren iddiaya göre göya Gökçe Bahadır müzikten umduğunu bulamamış-mış! Aykut Gürel’in başarılı proje albümü müzik dünyasına başarılı bir giriş yapan ve çok da başarılı bir lansman konseri veren Gökçe Bahadır’ın sahnelerden umduğunu bulamadığı ve bundan dolayı müziği bıraktığı yazılıp çizildi. Yahu, Gökçe zaten şarkıcı değil ki. Hiçbir zaman da böyle bir iddiası olmadı. O başarılı bir oyuncu ve Aykut Gürel’in teşviki ile çok başarılı bir nostalji albümü yaptı. Albüm ses getirdi, D&R listelerine girdi ve iyi bir başlangıç oldu. Devamı ile ilgili hiçbir zaman bir şey demedi Gökçe Bahadır,
zaten bir albüm sonrasında hem de kaliteli bir nostalji albümden sonra patlamayacağını o da Aykut Gürel’de biliyordu. Ama belli ki birileri Gökçe Bahadır için bir karalama tezgahı kurdu ve onun müzik kariyerine yönelik bu tarz bir haber yaydı. Valla, kimse bana bir şey demesin Gökçe Bahadır çok iyi bir albüm yaptı. Ondan kimsenin beklemeyeceği kadar da güzel bir
performans sergiledi, bu albümü dinleyin bana hak vereceksiniz.
Kim Boş CD Yapsa Satar?
Bu yazın medyada en çok konuşulan konularından biri CRI TÜRK Program yapımcılarından Tuğçe Marik’in yaptığı ve hafta süren “Kim Boş CD bile yapsa satın alırsınız” temalı anket oldu. Müzik dünyasında epey yankılandı bu anket türü yarışma. Anketin sonucunda bir numarada Tarkan çıktı. İkinci sırada ise Sezen Aksu çıktı. Ne yalan söyleyeyim hiç şaşırmadım. Tarkan ve Sezen Aksu Türkiye’de şu an iyi müzik yaptığına dair en fazla güvenilen isimler. Bunun nedeni ise ikisini de her yayınladığı albümde mutlaka bir iz bırakması. Yarışmada Ben Fero adlı rapçi de üçüncü olmuş. Bunun tabii ki en büyük nedeni onun sosyal medya gücü. Radyolarda yer bulmayan rap müziği sosyal medyada takır takır yükseliyor. Demet Akalın dördüncü olmuş. Buna da katılıyorum. Demet Akalın, Türkiye’dehit şarkının kokusunu en iyi alan kadın yorumcu. Kadın hit şarkıdan anlıyor abi ne diyeyim.Boş bir cd bile yayınlasa cdnin kokusu hit olur. Benim bu yarışmada gözlerim Ajda Pekkan’ı
aradı. Ajda artık teenagerlığı abarttı. Biraz yaşının müziğini yapması lazım. Popüler işler yapsın tamam ama arada bir yaşının müziğini de yapsın. Bu ne böyle ya, sürekli ergen müzikleri yapıyor. Son şarkısı “Canın Sağolsun”da öyle. Koskoca Ajda Pekkan’sın bu ergen pop şarkılarla ne işin var senin. Şarkı güzel ama Ajda’lık değil.