"Dinî görünümlü" ifâdesini ne zaman duyarsa duysun, aklı başında ve helâl süt emmiş her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının aklına ilk olarak FETÖ gelir.
Bugün, 15 Temmuz hâin darbe girişiminin dördüncü yıldönümü. Elbette, “dini görünümlü grupları anlama kılavuzu” serisiyle ile böyle bir gündem kesişince seriye FETÖ özellinde ek bir madde ile devam etmek kaçınılmaz oluyor.
“Dinî görünümlü” ifâdesini ne zaman duyarsa duysun, aklı başında ve helâl süt emmiş her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının aklına ilk olarak FETÖ gelir. Bunun sebebi, FETÖ’nün “dinî görünüm” konusunda, CIA ve MOSSAD destekli geliştiği kılıfların çok olmasıdır. Dahası bu kılıfların henüz ambalajlarından çıkmamış, ütüsü bozulmamış, gün yüzü görmemiş modellerinin olduğunu da unutmamalıyız. Bunu unutursak, 15 Temmuz gecesindeki 251 şehidimizin, iki binden fazla yaralı gâzimizin ve o geceyi sokaklarda geçiren milyonlarca gâzinin kul hakkına girmiş oluruz.
FETÖ, yurt içindeki kriptolarla ve yurt dışında fink atan mensuplarıyla, kendi kendine üreyen çift cinsiyetli canlılar gibi, varlığını sürdürmeye devam ettirmektedir. Nükleer bombanın patlamasından sonra ortaya ilk çıkan hamamböcekleri gibi, her taşın altında kendilerine yer bulabilmekte ve “aptalı oynama” becerilerini göstermektedirler.
Müslümanlıkta ilk FETÖ: Muaviye
“Dinî görünümlü” ifâdesini İslâm özeline daraltıp “İslâmî görünümlü” şeklinde kullanırsak, buna ilk örneği Hz. Ali’ye isyan eden, dönemin Şam vâlisi Muaviye’de görürüz. Muaviye ile FETÖ arasındaki benzerliklerin birincisi, halifelik makâmını siyasallaştırma ve liyakat fikrini arka plâna itip kendi âilesi üzerinden bir cemaat oluşturarak Müslümanlığa saltanat uygulamasını bir zehir gibi zerk etmesidir. Bu zehir, hâlâ bünyeden atılamamıştır.
Muaviye’nin isyânı ile başlayan süreç, vahşilikte Yezid ile zirveye çıkmış ve Ehl-i Beyt’e kastedilmiştir. Kerbelâ’da şehit edilen Hz. Hüseyin, aslında Müslümanların varlığına yapılan saldırıya karşı duruşun somut göstergesidir. Müslüman olduğunu iddia eden, “İslâmî görünümlü” bir zihniyet, aslında Hz. Hüseyin’in şahsında Resulullah Aleyhisselâm’ı ve İslâm’ı hedef almıştır. Kirli emel ve arzular için, hiçbir kural tanımadan tehdit edilen varlık, İslâm’ın özü olan Tevhid inancı ve bu inanç üzere kurulan toplum ve devlet yapısıydı. Kendisine biad etmediği için karşısına kim çıkarsa çıksın katletmekte çekinmeyen Yezid’in yolunu, babası Muaviye açmıştır.
FETÖ’nün 15 Temmuz gecesi, TBMM’ye, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne, Özel Hareket Komutanlığı’na attığı bombaların yolu, Muaviye’nin açtığı ve Yezid’in yürüdüğü yol idi. Muaviye de, Şam vâlisi olarak İslâm devletinin içine sızmış, güçlenene kadar kendini gizlemiş, takiye yapmıştı. Kendi aklınca babası Ebu Süfyan’ın elinden alınan Mekke’nin hıncını alacaktı. Kendini doğal mirasçı, vâris gibi görüyordu.
Ama Muaviye bile, FETÖ kadar ileri gitmeyi düşünmemiş, siyâsî saltanâtı kendine yeterli görmüştü. Oysa FETÖ elebaşı, siyâsî iktidârı “ayağı ile ittiğini” kendi ağzıyla itiraf edecek kadar, nefsinin esiri olmuştu. İslâm halifeliğiyle yetinen Muaviye ve Yezid’ten de ileri giderek FETÖ elebaşı, “hâki renkli” cübbesiyle halifelik ve kainat imamlığı iddia edecek kadar, daha önce görülmemiş ağır bir şizofreni içine düşmüştü. Düştüğü bu çukura, kendisine büyülenmişcesine biad edenlerle birlikte Türkiye Cumhuriyeti ve ardından bütün Müslümanları çekmeye çalışan FETÖ elebaşı, 15 Temmuz gecesi hiç tahmin edemediği bir hezimet yaşamıştır. Bu hezimeti Türkiye’ye gelmek üzere havadayken öğrenip, kapısında bekçi köpekliği yaptığı efendilerinin çiftliğine geri dönmüştür.
Âmin-matik müridler
Şizofreni sebebiyle kendini yükselttiği makamlarda, Mars imamıyla görüştüğünü, başka boyutlardaki âlemlerin imamları istişâre yaptığını fıkra anlatır gibi rahat bir şekilde söyleyen teröristbaşının “dinî” veya “İslâmî” olduğu iddiası, artık TikTok’taki zeka seviyesi en düşük videoları çekip yayınların bile inanmayacağı bir yalandır.
Her askerî darbede büyüyüp güçlendiği için, hâki renkli pardesü ve cübbe tercih eden FETÖ elebaşı, irâdesiz “âmin-matik müridler”i toplayıp yaptığı “beddua seansları” ile kendince İslâm âleminin en güçlü kalesi olan Türkiye Cumhuriyeti devletini hedef aldığında, bu bedduâların içinde tek bir mâkul ve câiz kelime yoktu. Dinleyenler de şuursuzca âmin diyordu. Yıllarca sinsice her köşesine yerleşip “himmet” adıyla kanını emdikleri Türkiye’yi, ABD’nin desteğiyle yayıldıkları yüzden fazla ülkeden “sâdece biri” olan gören bu mel’unlar sürüsü, her yıl topladıkları milyarlarca liradan mahrum kalınca, artık Youtuberlığa kadar düşmüşlerdir.
Sentetik yapı
FETÖ’nün en bâriz örneğini oluşturduğu ve dini, hâinliklerine âlet ve araç edinen grupların her şeyleri doğal değil sentetiktir. Doğal ilaçların yan etkisi yokken, laboratuarda üretilen ilaçların birçok yan etkisi olması gibi, FETÖ ve benzeri grupların sayısız ve tahmin edilemez zarârı vardır. Şizofren bir kafanın oluşturduğu müfredatla kurulan hücre tipi yapılanmalarında, girdikleri ülkelerdeki mâsum nesilleri deney hayvanı olarak kullanıp mankurtlaştırırlar. Bir emirle meleklikten şeytanlığa, kuzuluktan kurtluğa geçiş yaparlar. Adanmışlıkları dışarıdan göz boyasa da, aslında kendi gözlerini ve vicdanlarını kör etmiştir.
Kalvinist Müslümanlar
Her şeyleri yalan olduğu için dinleri de yalan olan FETÖ gibi gruplar, “hizmetinde oldukları Hristiyan âlemi”ne şirin görünmek için kendilerini Kalvinist Müslümanlar olarak tanışmıştır. Liberalliğin ve emperyalist kapitalistliğin beslendiği dinî görüş olan Protestanlık ve Kalvinizm kılıfı ile aslında her şeyleriyle mutant ve kısır olduklarını itiraf etmişlerdir. Buradan bir sonraki nesillerinin olmadığını, varlıklarını Hristiyanlık için harcamış olduklarını anlayabiliriz. Ayasofya Câmii’nin yeniden açılmasından acı duyan Papa gibi, FETÖ elebaşı da kahrolmaktadır.
Allah, ihmâl etmez, imhâl eder
17-25 Aralık sonrasında Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın “yalnız” başlattığı ve 15 Temmuz’dan sonra ciddi seviyeye erişen FETÖ ile mücâdele, dört yılını tamamlamış bulunuyor. Ancak bu mücâdele değil dört yıl, dört bin yıl sürse bile, rehâvete kapılmamamız gereken bir süreçtir. Ciddiyetimiz, hassasiyetimiz ve gayretlerimiz ölçüsünde Allah bizim yardımcımızdır. Kimilerinin “hâlâ niye bitmedi” diye sormasını gerektiren şartlar, biraz da eşyânın tabiatının gereğidir. Kırk yılı aşkın bir sürede girdiği delikten dört yılda çıkarmak, fizikin kabul etmeyeceği boşluklara sebep olabilir ve başka benzer gruplara fırsat yaratabilir.
Allah’ın kullarına verdiği mühlet gibi, fizikî kurallar FETÖ ile mücâdelede de geçerlidir. Buradaki ihmâller, FETÖ’nün yapısı ve sınırları henüz tespit edilmemişken yapılan hatâlardır. Buradan alınan dersler, mücâdelenin daha kararlı yapılmasında ve sorunun daha kalıcı olarak çözülmesinde öğretici olmuştur. Bu mühlet içinde, aklı başına gelip devletimizin adâletine sığınan itiraflar, bu imhâlin kazançlarıdır.