Peş peşe gelen haberler gösteriyor ki, polisin eğitim altyapısı desteklenmeli.
Peş peşe gelen haberler gösteriyor ki, polisin eğitim altyapısı desteklenmeli. Hem de acilen. Önce İzmir’deki genç kızları döven polisler, sonrasında ise İstanbul Vatan Caddesi Emniyet Müdürlüğü’nde yaşanan skandal. Yani işin iki ucu var. Biri polisin halkla ilişkileri, diğeri ise kendisinin güvenliğini bile ciddiye almayan kimi uygulamaları.
1980 döneminde herkes bilirdi ki karakola giden dayak yemeden çıkmazdı. Sonra milim milim de olsa bu durum değişti. Özellikle Avrupa Birliği uyum çalışmaları sırasında olumlu bir süre gelişme oldu. AK Parti’nin bunda etkisi çok büyük.
2000-2001 gibi, hatırlarım bir polis müdürü İstanbul’daki tek kalan Filistin Askısı’na habersiz denetim yapan insan hakları heyeti tarafından el koyulduğundan yakınıyordu. İstanbul’da tek bir askı olduğu için her şube ondan istermiş. Birine ödünç vermiş, o da yakalatmış. Filistin Askısı dediğin bildiğin işkence aleti. 1980’den 2000 yılına kadar olan değişim işte buydu. Eskiden her şubede vardı, 20 yıl sonrasında bir şubede kaldı. Bizim kuşağın polis muhabirleri çok iyi bilirler gün geçmezdi ki Sansaryan’da biri “İntihar” etmesin. Tabii ki bunlar intihar değildi. Genellikle sorguda hayatını kaybedenlere “İntihar” süsü verilirdi.
Şimdi “Onlarla bunları mı karşılaştırıyorsun” dememeniz için altını çizeyim. Karşılaştırmıyorum. Sadece gelinen noktanın ne kadar önemli olduğunu vurgulamaya çalışıyorum. Bu ülke göz altında kayıplar da gördü eski zamanlarda maalesef. Şimdi de eleştirilen uygulamalar yok değil. Özellikle göstericilere karşı davranış biçimlerinde.
İzmir olayına dönersek. Her bakımdan bir halkla ilişkiler rezaleti. İki genç kızın polis tarafından dövülmesi. İzmir Emniyet Müdürlüğü’nün refleksi çok önemli. “Araştırıyoruz, soruşturuyoruz, alt komite kurduk” falan demeden adı karışanları açığa alması.
Ama İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde yaşanan olay düpedüz cinayet. Belli ki canlı bomba şüphesi ile gözaltına alınan kişi aranmamış. O da üzerinde getirdiği bıçakla bir polis memurunu şehit etmiş. Söz konusu olan DEAŞ olduğuna göre bu işi çok tecrübeli olması gereken polis ekipleri üstlenmiştir mutlaka. Hadi göz altına alan aramadı, kapı güvenliği ne yaptı? Açıkçası neresinden baksanız büyük sıkıntı var.
Doğal olarak işin bir de diğer boyutu bulunuyor. Polis tarafı yani. İnsani sınırların üzerinde çalışma saatleri, PKK’sından FETÖ’süne, DEAŞ’ına kadar uğraşılan terör örgütleri ve bir de üstüne adi suçlar. FETÖ’nün adliye ile birlikte tarumar etmeye çalıştığı ve büyük ölçüde de başardığı bir kurum polis teşkilatı. Bir yandan kendi yaralarını sarmaya çalışıyor, bir yandan her tarafa yetişmeye. Belli ki zaman alacak.