Demokrasi kelimesi hemen hemen dünya dillerinin hepsinde aynı, belki biraz telaffuz farklılıkları olabilir, dolayısıyla da dünyada çok sık tekrarlanan kelime olsa gerek, fakat şurası gerçek ki demokratik sistem uygulanması pratikte ters orantılı olarak eksikliği hep şikayetlere konu oldu.
DEMOKRASİ: Demos = Halkın sayısal çoğunluğu, Cratos = Egemenlik ve = DEMOKRASİ.
Oligos = Halkın sayısal azınlığı, Cratos = Egemenlik ve = OLİGARŞİ.
Demokrasi kelimesi hemen hemen dünya dillerinin hepsinde aynı, belki biraz telaffuz farklılıkları olabilir, dolayısıyla da dünyada çok sık tekrarlanan kelime olsa gerek, fakat şurası gerçek ki demokratik sistem uygulanması pratikte ters orantılı olarak eksikliği hep şikayetlere konu oldu. Demokratik veya antidemokratik olgular uzun dönemler toplumları, hatta bireyleri belli kompartımanlarda sınıflandırır hale geldi ve bugünde devam etmekte. Bugünkü yeni dünya düzeni arayışı döneminde 1945 sonrası tesis edilen uluslararası kuruluşların işleyişlerine de sirayet eden bu negatif olgu neticesi kurumları da sorgular hale getirmiş oldu… Ülkemizde tam bir demokrasi uygulanabildi mi ve yahut hangi dönem? İşte bu biraz düşündürücüdür. Neden veya nedenlere sadece jeo-sratejik konumla falan ilişkilendirmeden daha geniş açıdan bakarak cevap aramak gerekir. Bu toplumun binlerce yıllık tarihini o günlerin şartlarından değerlendirerek baktığımızda, kültürel birikimin neticesi biraz fark edildiğinde ve çelişkileri de değerlendirebildiğimizde konumumuzu, nedenlerini anlamak biraz daha kolaylaşıyor. Bu da bir dönemin popüler söylemleri olan feodal toplum ilişkileriyle falan tam izah edilemez, çünkü gelenekten gelen bireylerarası ilişkiler yanı sıra İmparatorluk döneminde dahi bir nebze bazı demokratik uygulamaları sağlayan güçler arası mücadelelerin varlığına bu topraklarda rastlanılmıştır. Peki geriye ne kalıyor; bazılarına göre kültürel düzey olarak gösterilir, hepsi bütünün ayrılmaz parçalarından olduğundan diğerleri yanı sıra sebeplerden biri olabilir amma ana nedenlerden biri herhalde yüzlerce yıllık kökene sahip bürokratik oligarşi olsa gerek…
Oligarşi kelimesinin bizi ilgilendiren şekli geçen asrın başında kurulan son Devletimizin işleyişi ile ilgilidir. Çünkü yaratmış olduğu bunca sıkıntıları çekenler hep bizler olduk. Biz Türkiye’de bürokratik oligarşi olarak tanımlarız ve bazen haki üniformalı olarak karşımıza dikilmiştir bazen de koyu renk sivil takım elbise ile. Sonuçta halkın vergilerinden kendilerine verilen maaşlar ile hayatlarını idame ettirirler, fakat cüzi bir azınlık olarak içinden çıktıkları toplumdan, her nedense kendilerini ayrıştırıp toplumun bugününe ve geleceğine hükmeder konuma yerleşmişlerdir ve her darbe sonrasında da gerçekleştirdikleri hukuki düzenlemeler ile konumlarını daha da tahkim etmişlerdir. Burada söz konusu olan bu sınıfın liyakatten uzak ve farkında olarak veya olmayarak hizmetinde olduğu toplumun zararına olan kesimidir, bu bürokrat kesimin alicenap, vatansever ve milletperver kesimini tenzih etmek gerekir. Neticede; 1960, 1971, 1980, 28 Şubat ve 15 Temmuz darbeleri haricinde de bu bürokratik oligarşi sınıfı sistematik bir biçimde tayin edilmişler olarak, seçilmişlerin karşısında cephe oluşturarak, elde etmiş oldukları Devlet gücünü seçilmişlerin aleyhine yani toplumun çoğunluğunun isteklerine karşı kullanmışlardır maalesef. İşte bugüne kadar Türkiye’nin temel sorunu bu olmuştur, saymak çok uzun sürer, fakat; askeri kesimden, yargı kesimine, eğitim kesiminden, maliye kesimine ve sair böyle gitti işte…
TÜRKİYE’DE SEÇİMLER: ilk parlamento seçimleri 1876’de yapılmış ve Halkın seçilen temsilcileri, sırasıyla: Mebus, Saylav, yine Mebus ve sonrada Milletvekili olarak adlandırılmışlar, Demokrasi mücadelesinin tarihi ise bir asrı geçmiş ve bu süreçte bürokratik oligarşi ile büyük çatışmalar neticesinde, hatta kanlı darbeler yaşanmış olmasına rağmen seçimlere katılım oranları hep yüksek ve eğer protesto söz konusu olsa dahi, demokratik olgunlukla her daim sandık tercih edilmiştir. Şöyle ki; Cumhuriyet döneminde ilk çok partili 1950 seçimlerinde yüzde 80.3, 1987 seçimlerinde yüzde 93.3 ve 2016 Kasım seçimlerinde yüzde 87.6 seçmenlerin katılım oranları da süreç içerisinde toplumun egemenliğine sahip çıkmasının bariz göstergesi oldu, ümit ederiz böylede devam eder.
AVRUPADA’Kİ DURUMLAR: Kendilerinin eski tabiri ile Demokrasinin beşiğinde bugünkü durum; seçtiklerinin artık bir nevi yeni oligarşiyi oluşturmaya başladığı ve temsilen hükmettiği devletin artık gerçekte bir azınlığın hükmettiği piyasalar tarafından idare edildiği endişe ve çaresiz entelektüel arayışlarına sahne ve neticesinde seçimlere katılım oranları gittikçe düşmekte, mesela son Fransa Meclis seçimlerine katılım oranı yüzde 40.7. Kendi seçimlerine bu denli ilgisiz kalarak, bu çok düşük orana ulaşmak herhalde büyük bir umutsuzluğun bariz göstergesi, ümit ederiz böyle devam etmez.
Bugün “ Seçim sathı mahallinde”, bir diğer deyişle demokrasi şöleni günündekü bunca yoğun katılımların olduğu bu nadide günün de böyle adlandırması gayet isabetli ve şevklendirici olmuştur. 16 Nisan 2017 Anayasa değişikliği referandumu toplumumuzun çoğunluğu ile kabul gördüğüne göre şimdi yeni sistemin uygulanmasının ilk seçimi yapılıyor ve Türkiye Cumhuriyetin’de yeni bir dönem başlıyor. Seçim kampanya sürecine baktığımızda her katılan aday ve siyasi oluşum son derece heyecanlı ve ümitli, dolayısıyla toplumda da bu şevk gözlendi. Belki sokaklarda pek gürültü olmadı amma, zaten de ilgi için pek gerekli olmadığı gayet saygılı bir şekilde ve kendiliğinden anlaşıldı en güzel tarafı da bu değil mi zaten …
21. Yüzyılda Toplumumuzun layık olduğu düzende, layık olduğu temsilcilerine kavuşması temennilerim ile …