Türkiye uzun bir zamandır Kürt militanları dağlardan indirip silahlı mücadelenin yerine onları siyasi mücadelenin içine çekmeye ve haklarını Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında aramaya teşvik ediyor.
Türkiye uzun bir zamandır Kürt militanları dağlardan indirip silahlı mücadelenin yerine onları siyasi mücadelenin içine çekmeye ve haklarını Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında aramaya teşvik ediyor.
Birçok düşünürümüz “Kürtlere Meclis çatısı altında hak aramaları ve siyaset etmeleri için fırsat verirsek dağdakilere sizde artık oraları bırakın ve aramıza katılın mesajı vermiş oluruz” diyorlardı ve bunda da haklıydılar. Türkiye’yi 1990lı yıllarda yönetenler büyük hatalar yaptılar ve bazı Kürt vatandaşlarını dışlayarak, köylerini yakarak, insan hakları ihlalleri yaparak onları PKK’nın kollarına bıraktı. Bu hatalar ancak 2007den sonra telafi edilmeye başlandı ve Recep Tayyip Erdoğan yaraların sarılması ve Kürt kökenli vatandaşların kendilerini “birinci sınıf” hissetmeleri için büyük bir çaba sarf etti. Hatta Beşir Esat’ı ikna ederek nüfus kâğıdı bile verilmeyen Suriyeli Kürtlere bile birçok iyileştirmeler sağlamayı başardı. Türkiye’de ise güneydoğu illeri baştan aşağıya imar edilirken Kürtçe TV yayınlarından hapishanedeki PKK’lıların durumlarının iyileştirilmesine kadar bir dizi önlem hayata kondu. Kürt militanlarla barış süreci başlatıldı ve bu süreç inişli çıkışlı bir seyirle 3 yıl sürdü. Erdoğan kelle koltukta Kürtleri dağlardan indirip siyasi sürece katılmaya teşvik ederken bugün görüyoruz ki PKK ye göbekten bağlı Kürt siyasetçiler Kandil dağlarındaki PKK liderleri ile birlikte müthiş bir komplo içindelermiş. PKK’lılar sözde eylemlere son verip Türkiye’deki barınaklarından Kandil dağlarına, yani Kuzey Irak’a çekileceklerdi. Ama PKK’lılar bunu yapmadı. Türkiye de kaldılar ve kökleri dış güçlere dayanan büyük bir fitnenin parçası oldular. Dağlardan inip siyasete, demokratik sürece katılacaklarına dağlardan güneydoğuda Cizre ye, Nusaybin’e, İdil’e, Silopi ye, Diyarbakır da Sur mahallesine ve daha bir sürü yere inip çöreklendiler, oralarda silah ve patlayıcı depoları yapıp kalkışma için yığınak yaptılar. Yani dağdan indiler ama ayrılıkçı bir hareket için… HDP’li belediyeler de onlara her türlü maddi ve manevi yardımı esirgemediler. PKK barış sürecini kullanıp Türkiye’yi bölmek için gayret gösterirken ve şehirlere, ilçelere çöreklenirken HDP’li siyasetçiler ise devleti ve hükümeti uyutmakla meşguldü. Erdoğan bunu fark ettiğinde saatli bomba çoktan ateşlenmiş ve PKK kalkışmaya, bilhassa Kuzey Suriye’de elde ettiği kantonlarla cesaretlenip kalkışmaya hazırdı. Peki devlet nasıl uyutuldu? Bunu da Gülen örgütünün devlet içindeki yapılanmasına ve gerçekleri hükümetten başarı ile saklamasına, yetkilileri sürekli yanlış bilgilerle yanıltmalarına bağlayabiliriz. Ankara da ikinci terör eylemi yine canlar aldı. Millet öfke içinde. Bazıları güvenlik zaaflarından bahsediyor. Polis bir sürü eylemi önlüyor ama açıklamıyor. Ama bir güvenlik zaafı varsa Gülen örgütünün polis içinde sinsice yuvalanan elemanlarına bakmak lazım… Artık Türkiye ye HDP ve PKK’dan bir fayda gelmeyeceği ortada ama her şeye rağmen Türkiye’nin Kürtlerine yeni siyasi aktörler çıkarmak ve bu meseleyi onlarla bir sonuca vardırmak lazım. Rahmetli Şerafettin Elçiyi, rahmetli Abdülmelik Fırat’ı mumla arıyoruz. Nur içinde yatsınlar.