Bu başlığı görünce kimin sıkkın değil ki dediğinizi duyar gibi oluyorum. İstanbul'da yaşıyorsanız birçok şeyle mücedele etmek zorundasınız. Şehir gürültüsünden rahat uyku uyuyamıyorsunuz.
Bu da nereden çıktı demeyin, neredeyse bir yıldan beridir hergün yaşadığım etrafımızdaki apartman inşaatlarından gelen o gürültüler, insanın aklını başından alıyor. Yazı yazmaya çalıştığım gün, beşinci gündür yatak döşek yatan birisi olarak hastalığımı nasıl geçirdiğimi varın siz düşünün, Evin bir göz ucu uzaklığında, etrafimızda üç inşaat var ve bu üç inşaatta sabah saat sekizde başlayan çalışmalar akşamın belli saatlerine kadar ritmik bir gürültü düzeninde devam eder.
Bunun en çekilmez olanı ise, apartman inşaatına hazır beton taşıyan harç makinelerinin inşaata harcı pompalarken çıkardıkları o garip uğultu dayanılır gibi değil.
Bir akşam tam karşımızdaki inşaatta çok geç saatlere kadar devam eden bu harç pompalama işlemi oldıkça sıkıntılı bir geceye yansıdığı için Bakırköy Belediye’sine şikayet için “mesaj” attım, tahmin ettiğim gibi pek ilgilenen olmadı bile.. Herhangi bir geri donüş olmadığı için o inşaattaki harç pompası gürültüsünü üç gün daha çektik. Son gün gidip doğrudan şikayet ettim de, sonraki günler daha dikkatli davrandıklarını gözlemledim.
İnsan hasta olunca bazı şeylere daha dikkat ediyor. Hasta olunca genelde en çok kullandığım Asprin Plus Efeversal Tablet bir süredir ithal edilmiyormuş. Uzunca bir süredir ithal edilemediği için piyasadan buhar olup kaybolan Fransız Asprini Sedergin CPlus gibi. Her derde deva çok güzel bir Asprindi ama, eksikliğini hissetmiyorum desem yalan olur.
Umarım bu ilaç ithalat sıkıntıları çok gerekli ilaçlara yayılmaz. İşte o zaman işimiz çok zor işte.
Yaşam şartları çok zorlaştı artık. En basitinden bir ilacı bile yarın bulup bulamayacağımız endişesini yaşamak daha da zor. İlaç ithalatı konusunda gereken önlemlerin alındığı dile getiriliyor ama bazan “o yok bu yok”larla karşılaşınca insan endişe duymuyor da değil.
Bir başka sorunumuz daha oldu. Doğayı kirletme ve doğada zararlı birikintilere neden olan naylon poşetlerle ilgili yapılan düzenleme ve bunun marketlerdeki yansımaları dikkatimi çekiyor. Hepinizin bildiği gibi, markete gittiğinizde “poşet istiyor musunuz?” diye soruyorlar poşet alrsanız kasa fişinize aldığınız poşet başına 25 Kuruş ekliyorlar. Ev ile ilgili market alışverişinin bir bölümünü ben yaptığım için marketlerde bu tür muhabbetlere çok rastlıyorum. En esprili olanl ise; bazı müşteriler kasada; “parasını verdiğim malı beğenmezsem geri iade edebildiğime göre bunu da geri iade edebilir miyim” sorusu ve kasadaki görevlinin gülerek verdiği “olmaz” yanıtıdır.
Bu konuda yaşananlar ve yaşanacak o kadar çok ilginç olaylarla karşılaşacağız ki,
Zekeriya Özkan adlı bir arkadaşımın şahit olduğu bir olay:
“Bugün markete gittim. Yapmış olduğum elzem alışverişi kasadan geçirmek için sırada bekliyorum. Benden önceki müşteri başlamaz mı kasiyerle poşet kavgasına. Adam 25 Kuruş poşet parası vermemek için paralı poşetten çıkardı aldığı ürünleri, başladı parasız şeffaf manav poşetine aktarmaya… Adamın durumuna ne kadar üzüldüm anlatamam..
Adam 25 Kuruş için beni yarım saat beklettiğine göre “kimbilir ne ekonomik zorluklar yaşıyordur” diye..
Neyse adam çıktı marketten, sıra bana geldi. Ben de aldığm ürünleri 25 Kuruşluk paralı bir torbaya doldurdum ve çıktım marketten..
Tamam dedim, zaten içmem için birçok sebep vardı, bu akşam bir duble de bu gariban için içeceğim diye söylendim.
Dışarı çıktığımda bir de ne göreyim, adam parasız poşetleri yarım milyon liralık Audi jipinin bagajına yerleştirmiyor mu?”.
Onun için içeceğim fazladan dubleyi şimdi kendim için içiyorum!”