Benim gibi çocukluk yılları Anadolu'da geçen insanların uçakla tanışması erken yaşlarda mümkün olmamıştır. Eğer yaşınız da belli bir zaman diliminin üstündeyse ve de ekonomik durumunuz çok da iyi değilse sizin için uçak yolculuğu ne kadar imkansızsa benim için de öyle idi.
Benim gibi çocukluk yılları Anadolu’da geçen insanların uçakla tanışması erken yaşlarda mümkün olmamıştır. Eğer yaşınız da belli bir zaman diliminin üstündeyse ve de ekonomik durumunuz çok da iyi değilse sizin için uçak yolculuğu ne kadar imkansızsa benim için de öyle idi.
Ben ilk uçak yolculuğunu liseyi bitirdikten sonra bir zorunluluktan ötürü yaptım. Lise tahsilimi Erzurum’da yapıp memleketim olan Trabzon’a döndüğüm 1970’lı yılların, ikinci yarısıydı. O zamanlar üniversite sınavı bugünkü gibi değildi. Çok zordu bir yerleri kazanmak. Sınava girdim, aldığım puan her yere yetmiyordu. Gece gündüz gözümüz ekranda, kulağımız radyodaydı.. Sadece ben değil bütün aile efradı aynı heyecanı yaşıyordu. Gecenin kapanış haberlerinde Ege Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin puanının düştüğünü duyunca harekete geçtik. Ben çok da istekli değildim, ama annem çok istediği için ön kayıt için İzmir’e gitmeye karar verdim.
O güne kadar otobüsten başka hiçbir ulaşım aracını kullanmış birisi değildim. Fakat bu kez zaman dardı ve hızlı hareket etmek zorundaydım. Aklımıza uçakla gitmek geldi. Gittik, aradık bulduk ve o zamana göre iyi bir paraya Trabzon’dan Ankara’ya uçak bileti aldık. Heyecan dorukta. Nasıl binilir, nasıl inilir bilmiyorum. Korktuğum için, bu işi bilen ağabeylere uçakları sormuştum. ‘’Korkma sakın, disi nayn süper uçaktır’’ diye bana moral vermişlerdi. Cahilliğimi belli etmemek için ‘’Bu disi nayn da ne olaki ?’’ diye sormaya cesaret edememiştim. Sonradan öğreniyorum ki, bu uçak DC-9 imiş. Uçağa nasıl bindiğimi bir ben bilirim bir de Allah. Zor bela yerimi buldum. Yanımda pos bıyıklı sakin bir adam bana yardımcı oldu. Sohbete başladık. Meğer adam o zamanın Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erdem Aksoy imiş. Bana uçağı anlattı. Sakinleştim. İnsan bilince rahatlıyor. Ne demiş Montaigne ‘’En az bildiğimize, en az inanırız’’
Bu hikayeyi, insanımızın uçak ve uçma hikayesinde ne kadar gerilerde olduğunu anlamanız için anlattım. Elbette taşranın kalkınmış şehirlerinde, zengin insanların çocukları bizim gibi değildi. Elbette uçağa binen ayrıcalıklı ve elit bir kesim vardı. Hatta yurt dışına bile uçaklarla gidip gelen insanlar o zamanlarda bile vardı. Az gelişmiş ülkenin, daha da az gelişmiş şehirlerinde yaşayan dar gelirli bir çok insan o devirlerde değil binmek, uçağı gökyüzünde görse bayram ederdi.
Aradan tam 40 yıl geçmiş. Türk halkı artık tayyare dediği uçağı yakından tanımış artık uçakla yolculuk eder hale gelmiştir. Fakat, yine de bir eksiğimiz var. İnsanımızın uçağa bir garezi yok. Binmem diye de tutturmuyor. Ama gelin görün ki, vatan sathında yaşayan milyonlarca insan hala daha uçağa binmemiş dersem yalan olmaz. İstanbul’da yaşayıp ta Taksim’i veya denizi görmeden ölenler gibi. Uçak kaza riski en az olan bir ulaşım aracı. İnsanların elbette uygarlığın böyle güzel ve yararlı bir nimetinden istifade etmesi iyi bir şey.
Ama ne yazık ki, sayıları 8 milyon olan emeklilerimiz aldıkları parayla uçağa yılda bir kez belki binebilirler. Çünkü şunu kabul edelim ki, uçak ucuz bir ulaşım aracı değil. Uçağa binme ve uçaktan yararlanma kültürüne sahip insanlar erken rezervasyonlarla ve zaman zaman yapılan promosyonlarla ucuz bilet alabilirler. Ama bunu da herkes beceremiyor. Her ne kadar son 10 yılda uçak fazlasıyla kullanılır olsa dahi, fiyatları belli bir yerde tutmak mümkün değil. Bir dönem 310 liralık tavan fiyat uygulamasına gidildi, ama o da tutmadı. THY ve özel şirketlerin en büyük harcama kalemi uçak yakıtıdır. Son bir yılda petroldeki düşüş uçak bilet fiyatlarına nedense hiç yansımadı. Emekliye, öğrenciye, askere, polise ve de asgari ücretle çalışanlara kayda değer indirimler yapılsın demek biraz popülist bir yaklaşım olur biliyorum. Önemli olan ve de olması gereken tek şey herkese ucuz bilet sağlayabilmenin mücadelesini vermektir.
Cumhuriyet tarihinin en uzun süre bakanlık yapanı olarak Binali Bey, şimdi bir üst klasmandadır. Onun bir hayali vardı. Bölgesel havacılık diyordu hep. Bırakın Aırbus 330 almayı, bırakın Boeing 777-ER ‘larla filoyu doldurmayı. Daha ucuz, daha az yakıt yakan, kısa mesafelerde sefer yapan uçakları teşvik edin. Antep’ten Adana’ya veya Adana’dan Diyarbakır’a sefer yapan uçaklar devreye girsin. Bu ülkede yüzlerce otobüs şehirlerarası yolcu taşımacılığı yapıyor. İstanbul’dan Kars’a otobüsle 25 saat yolculuk çekilir eziyet midir Allah aşkına. Bu otobüslerin sahipleri birleşip havayolu şirketi kurabilir. Başka alanlarda iş yapanlar bu sektöre yönlendirilebilir. Adam Smith ne diyordu. ‘’Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler.’’ Bu sözlere ben de ‘’Bırakınız kursunlar, bırakınız uçsunlar’’ diye ekleme yapıyorum. Türkiye gibi nüfusu 90 milyonu zorlayan bir ülkede devlet kuruluşu gibi algılanan THY olamasa geride kalan şirketlerin uçak sayısı 200’ü bile geçmiyor. En son uçak şirketi 10 yıl önce kuruldu. Ondan sonra bu işe bir Allah’ın kulu soyunmadı… Neden acaba?
İyi uçuşlar Türkiye'm...