İnsanın kendi gözleri ile kendi kalbi arasında çelişki vardır.
Bakın bir zamanlar sanki aşk fermanı yazmıştım.
Şöyle.
İnsanın kendi gözleri ile kendi kalbi arasında çelişki vardır.
Göz felaket görür, ihaneti görür, kalp dinlemez, sen gördün ama benim kalbimde aşk var, sızı var der.
Göz de kalbe, sen ne diyorsun, benimki gördü ve gördüğünü hiç beğenmedi der.
Sen ne laf anlamazsın der.
Kalp göze görme der, göz benim seninle ne alakam var, ben istediğini görürüm der.
Kalp en sonunda göze isyan eder ve bağırır.
Aşk yağmur demektir.
Gök gürültüsü demektir.
Üzülmektir.
Yakmaktır.
Elinde devamlı büyüyen bir şeydir der.
Sen Yusuf ile Süleyman’ın aşkını ümit ediyorsan çok beklersin der.
Peki diyorum konuşmayalım.
Konuşmuyoruz.
Fark etmeden onun suçlarına ortak olmaya çalışıyorum.
Özdemir Asaf'ın dediği gibi, neyine bağlandık ki bu kadar, bana bakmayan gözlerine mi yoksa benim olmayan kalbine mi?
Öyle düşünüyorum, böyle diyorum, sonuç olarak ayrılık fermanı yazamıyorum.
Onsuzluk düşüncesine gelemiyorum.
Onsuz hayat nasıl olur.
Yoruluyorum kimi zaman.
Hafızamın bu kadar kolay silinmesinden, silinme çabasından yoruluyorum.
Bıkıyorum.
Bedenimdeki tüm organlarım birbiriyle anlaşamıyor.
Beynimin dediklerini kalbim dinlemiyor,
Kalp zaten bağımsız, rezil durumda.
Bir an için kendimi örtbas meleği gibi hissediyorum.
Bana ait herke sabit, ona ait her şey değişken.
Bu yazgıya nasıl düştüğümü anlamaya çalışıyorum.
İnsan iyi yazgılara düşmeyi en çok aşk hayatında istiyor.
Benim aşık olma halim sağlıklı değil.
Aslında aşka çok meraklı bir kadın değilim, hani "ben aşk kadınıyım aşk olmadan yaşayamam" diyen kadınlardan değilim.
Seneler geçiyor.
Aşk yürüyor.
İhanet büyüyor.
İç sesim çok cesur, korkusuz ve pervasız.
Bazen yalan içinde çekilen acı, her şeyden daha gerçek oluyor.
Diyerek anlatmaya yazmaya devam etmişim.
Sonunda!
İşte böyle!
Romanımda aşk tanımını ve aslında bir kadını yukarıda yazdığım gibi anlatıp yazmışım.
Şimdi bütün bunları okuduğum zaman, kimisi gerçek, kimisi kurgu yazdıklarımı okudukça, aşkın aslında ne kadar da geçici bir şey olduğunu anlıyorum.
Yangınlara düştüğün insanın sesini hatırlamazken.
Çıkmazlarında boğulduğun adamı sadece gülümsemeyle hatırlarken.
Hayatta üşürsün ve ıslanırsın ama her şey geçer.
Kalbin hata yapar, o hatalar sana çok şeyler öğretir.
TEŞEKKÜR ederim hayat..
Funda'nın aklındakiler..
... Ünlüler.
Şarkıcılar, popçular, oyuncular, gazeteciler.
Korona günlerinde evde kal çağrısında evlerindeler.
Birçoğu geceleri evlerinden sosyal medya hesaplarından insanlara canlı yayın yapıyor, şarkılar söylüyor, arkadaş sohbetleri yapıyorlar
Gerçekten içlerinde çok samimi olanlar var.
Samimiyet o kadar anlaşılır bir şeydir ki, diğerinden hiç kaçamazsın.
Kadın belliki plazalardan birinde oturuyor, evi dubleks.
Ve çok pahalı döşenmiş.
Kime ne parası var almış da.
Dubleks evinin açık üst katından alt katına top atıyor, küt diye ses çıkıyor, köpeği oynasın diye, şımarık sesi ile köpeğine sesleniyor.
Sonra çok pahalı yürüyüş bandına çıkıyor, kafasında şapkası, önünde müzik çaları, başlıyor şımarmaya.
Güya korona evde kal çağrısında evde.
Güya takipçilerine ses veriyor paylaşım yapıyor.
Kötü gün dostu hesabı.
Gerçekten çok iticisiniz.
İnsanlar senin gibi sadece can derdinde değil, kira, faturalar, çocuklar, ekmek yani para derdinde.
Siz neyin kafasındasınız.
İnanın ki, ekonomik endişeli hayat içinde seyredenlerin aklından iyi bir şey geçmez, geçemez.
Aman ne güzel evin ve imkanların var, "Allah içine sindirsin" diyecek bir kişiyi bulamazsın.
Endişeli insanların aklından ne geçer biliyor musunuz?
Ölürsem o da ölecek.
... Yukarıdaki, zengin ve ünlülerin paylaşımlarına bağlı olarak yazdığım yazıya ilaveten.
Demek isterim ki!
Bu illet ölümcül ölümcül virüs bir şey üzerinde farkındalık artırdı.
Politikacıların, sosyetiklerin, zengin ünlülerin, futbolcuların, film yıldızlarının evlerinde kaldığını dışarıya çıkmadıklarını anladık.
Gerçek çalışan insanların, doktorlar, polisler, bakkallar, su servisi yapanlar, market çalışanları eczane çalışanları, operatörler, şoförler, güvenlik görevlileri, temizlik işçileri ve daha nicelerinin olduğunu anladık.
O zaman.
Bir daha bu kişilerle karşılaştığımızda, saygıyı ve minnettarlığı göstermeyi unutmayalım.