Türkiye'de popüler kültürün tersine işler yapan müzisyenler de var.
Türkiye’de popüler kültürün tersine işler yapan müzisyenler de var. Onları sayısı az gibi görünse de aslında çok. Sadece medyada seslerini duyurmada zorluk çekiyorlar. Konserlerini gerçekleştiriyorlar, albümlerini yayınlıyorlar, çok da nitelikli bir müzik takipçisine sahipler. Onlar aslında Türkiye’nin dünyadaki gururları. Her ne kadar paraları popüler kültürün maymunları götürse de bizi dünyada temsil eden onlar. Esra Zeynep Yücel de onlardan biri.
Şans eseri CD’sini görerek tanıdığım bir yorumcu. Albümün adı “Dear Frank – Tribute to Frank Sinatra idi. Albümde bir Türk kadın vokalin seslendirdiği yabancı sözlü şarkılar vardı. Biraz daha detaylı baktığımda albümde yer alan tüm şarkıların Frank Sinatra’nın klasikleri olduğunu gördüm. İnanılır gibi değildi. Bir Türk kadın vokal dünyanın en önemli efsanelerinden biri olan Frank Sinatra ile ilgili bir tematik albüm hazırlamıştı. Albümü dinledim, yorumcuyu araştırdım ve Türkiye’de iyi müzik yapan insanların varlığı adına bir kez daha sevindim. Esra Zeynep Yücel caz kökenli bir yorumcu, müziğin dibine kadar eğitimini almış. Yurt dışına gitmiş, özellikle Amerika’da müzik yapmış. Orada yaşadığı sırada Frank Sinatra ile ilgili çalışmalar başladı. Onun şarkılarını cover’lamaya başladı. Derken bunu bir projeye çevirdi bir Frank Sinatra şarkılarından oluşan bu projesini hayata geçirdi. Projeyi sahnesine de taşıyan Esra Zeynep Yücel, Türkiye’de Frank Sinatra konserleri vermiş. “Dear Frank- Tribute to Frank Sinatra” albümünü bir yıl önce yayınladı. 2020 Şubat’ında da Sevgililer Günü albümünün plağını yayınladı. Albümün kayıtlarını yaparken yurt dışından da faydalandı. Küresel ve kaliteli bir sound yakaladı ve on tane Frank Sinatra klasiğini seslendirdi. “Let’s Fall in Love” - “New York New York” – “Fly me to the moon” gibi canavar klasiklerin yer aldığı bu albüm Türk müzisyenin kendi çabaları ile dünyada da var olabileceğinin en güzel örneği. Kendi kendine çabalamış ve bu küresel albümü yapmış Esra Zeynep Yücel. Bu albümü Frank Sinatra hayranları, caz müziğinden hoşlananlar çok sevecek. Sadece Türkiye’de değil, dünyadaki tüm Frank Sinatra fanları için hazırlanan bir albüm olmuş. Ben çok ama çok beğendim, gurur da duydum. Siz de dinleyin çok seveceksiniz.
Albümde neler var?
ñ 1 - Let's Fall In Love
ñ 2 - L.O.V.E.
ñ 3 - I've Got You Under My Skin
ñ 4 - New York , New York
ñ 5 - Cheek To Cheek
ñ 6 - My Funny Valentine
ñ 7 - The Girl From Ipanema
ñ 8 - The Way You Look Tonight
ñ 9 - Fly Me To The Moon
ñ 10- It Cloud Happen To You
O müzik mutfağının mütevazı aşçısı
2020 yılının hemen başında “Keşke” adlı teklisini yayınladı. Müziğin mutfağından vitrinine geçen bir müzisyen ama onun gönlü hala mutfakta. Çıkıp bir şeyler üretiyor sonra hemen tekrar müziğin mutfağına dönüyor. Müzik sevdalısı bir çocuk. Fikret Dedeoğlu ile “Keşke”lerini ve müziği konuştuk.
Keşke ile hareketli bir şarkı sunmak istedik
“Keşke” üç, dört yıl önce yazdığım bir şarkı, bekliyordu, sonra aranjörü Çağrı Telkıran benim çok samimi arkadaşım ona dinlettirdiğimde bu şarkıyı yapmam gerektiğini söyledi. Ofise geldim Polat Yağcı’ya dinlettim, üst üste slow şarkı denk gelmişti o yüzden hareketli şarkı yayınlamak istedik. Stüdyoya girdik bitti, klipi de Kemal Başbuğ çekti.
“Hayatımda keşke sözünü kullanmamaya çalışıyorum”
Bir dönemimde “keşke” sözünü biraz fazla kullandım, sonra onun hiçbir şeye yaramadığını anladım. Kesinlikle kullanmıyorum artık. Yani tabi ki bazen keşke diyoruz ama gerçekten onu kullanmamak adına elimden geleni yapıyorum ya da hani tam kullanacağın zaman gelse bile kendimi olumlu olarak yönlendirip hiç o kafalara girme diyorum. Keşke deyip kesin onun da vardır bir hayırlı sebebi, o yüzden oraya yönlenmeyi seçiyorum.
“İbrahim Erkal cover’ı için bir buçuk sene bekledik”
Otuz, kırk tane bekleyen şarkım var, yeni albüm hazır ama albümün öncesinde sadece bir tane proje oldu. O projede İbrahim Erkal’dan daha önceden bir şarkı istemiştik cover’lamak için sonra o vefat edince beklemek zorunda kaldık ve onun şarkısını çıkarmadan albüme girmek istemedim. Biz şarkının bitmiş halini dinletmiştik bile, yani öyle hani güzel bir proje olarak çıkacaktık ama maalesef vefat edince ben hemen çıkarmak istemedim. Bekledik 1 yıl, 1,5 yıl kadar bekledik. Sonra hatta ölüm yıldönümünde Erzurum’a gidip klip çekildi onun doğduğu yerde çektik klibi. Sonra da yayınladık, ben beğenildiğini düşünüyorum.
“Magazin bana göre değil”
Liseden beri müzik okudum ama onun haricinde ben zaten işin hep mutfağındaydım, bir sürü sanatçıya çalıyordum, sahnede müzisyenlik yapıyordum. Bana uygun bir şey değil magazin haberleri, ya da o tarz biriyle görüntülenip birine röportaj vermek benlik iş değil. Bende durmaz zaten, bana göre iyi durmaz. O yüzden oralara hiç zıplamıyorum, sadece müzik yapıyorum. Sahne haricinde hep stüdyodayım zaten benim işim bu.
“Bateristimiz askere gidince baterist oldum”
Müzik aslında ortaokulda başladı. Klasik müzik öğretmenimin yönlendirmesiyle güzel sanatlar lisesi sınavını kazandım. Lisede de müzik okudum ben, klasik batı müziği eğitim aldım, sonra üniversitede batı müziği eğitimi aldım. Sonra müzisyen olmak için ilk Ankara’ya gittim, orada orkestra müziği daha iyi olduğu için çünkü Karadeniz’de biraz daha lokal çok fazla etnik müzik var. Benim yapmak istediğim müzik o değildi. Ankara’da 1-2 yıl müzik yaptıktan sonra askerlik, askerlikten sonra İstanbul, sonra süreç dediğim gibi önce başkalarına çalarak başladı, orkestralarda başladı sonra solistliğe doğru devam etti.
Benim ana dalım keman, ben Trabzon’da müzik yaparken keman çalıyordum. Sonra benim çaldığım orkestradaki baterist arkadaşımız askere gittiği için, yerine geçecek biri olmadığı için Karadeniz’de ben bir anda baterist oldum. Bateri çalmak çok zor bir iş çok da keyifli bir iş. O matematiği bir çözünce, içine girince acayip keyifli.
“Youtube kanalımda cover yapmam”
Ben daha Youtube kanalı açamadım, çünkü biraz daha içerik düşünüyorum hani bir gitar al cover’la şarkıyı filan yani öyle değil, belki yine sıfır şarkılarla alakalı bir proje yapmayı düşünüyorum. Veya ne bileyim konuklu bir program olabilir müzisyen dostlarımla, öyle bir şey olabilir. Yeni bir şey dinlemeliler ya da aa işte bu gelmiş öbürü de şarkı söylemiş ne bileyim bir arkadaşıma enstrüman çaldırma falan böyle iyi bir içerikle girmek istiyorum.
“Müziğin mutfağına her şey istediğim gibi”
Müzikte mutfağı çok seviyorum ama işte vitrine çıkıp insanlara şarkıyı söylediğinde nakaratta seninle beraber söylemeleri de beni büyüledi, oradan da kendimi geri alamıyorum. O yüzden dediğim gibi sahnede olmadığım zamanların hepsini stüdyoda değerlendiriyorum. İkisini de hiç bırakamıyorum o yüzden. Orada daha çok müzik konuşuluyor. Müziğin vitrinine geçince bazen şartlar kötü olabiliyor ama illa şarkını söylüyorsun. Mutfakta ise şartlar hep istediğin gibi. O yüzden iyi müzisyenlerle iyi müzik yapıyorsun.
“Sıfır şarkılardan oluşan düet albüm yapmak istiyorum”
Şöyle bir hayalim var, bu biriktirdiğim şarkılarda hayal ettiğim sanatçılar var. Bir albüm planlıyorum aslında 10-11 şarkılık yani ya bu kendi albümüm olacak şu an çıkan ya da 11 düet. Yani her sanatçıya yazdığım ya da her sanatçıda hayal ettiğim kafamda onu söylediğini duyduğum şarkılarla 11 düetli bir albüm yapabilirim. Sıfır yani yeni şarkılar, öyle cover falan yapmayacağım. Öyle bir projem var, zor ama görüşmelerim var. Eğer hani insanlar da benim kadar heyecanlı yaklaşırsa gireceğim bu işe.
“Müzik dinleyici cahilleştiriliyor”
Ben rap dinliyorum ama iki, üç isim dinliyorum, onun haricinde yapılan şeyin rap olmadığını düşünüyorum. Yani onlar da bir furyanın peşinde şimdi üstüne bir trapte var. Üstüne arabesk gırtlaklar, ağızlar yanlış, E’ler, A’lar hatalı. Acayip acayip işler yapıyorlar ve şaka gibi çok tıklanıyorlar bu arada. Ülkede çok dinleniyorlar, ben 90’lardan bu yana zaten müzik dinleyicisinin cahilleştirildiğini düşünüyorum servis edilen şarkılar yüzünden. Yeni jenerasyon şimdi acaba doğru ne bilmiyor ki, ilk onu dinliyor arabesk trapi dinliyor, onun iyi bir şey olduğunu düşünüyor. Birkaç örnek dışında rap müziğinin balon olmadığını düşünüyorum. Kaliteli yapıldıkça ki kaliteli işler yapan insanlar çıktı bu müzik türü devam eder. Güzel işler yapıyorlar ve pop müzikte de artık bence kendine çeki düzen vermesi adına güzel bir şey rap müziği.
“RAP öne geçinde popçular birbirine sallamaya başladılar”
Rap müziği öne geçince popçular birbirlerine sallamaya başladı, demek ki çok iyi şarkılar servis etmemişsiniz ki listelere giremiyorsunuz. Yani sonuçta bir anda bütün popu silip rap çalmaya başlamadılar radyolar televizyonlar. Cover olayına girdikleri zaman oradan çıkamadılar aslında. O yüzden sıfır şarkıların önüne geçtiler, şimdi oraya dönmeliler diye düşünüyorum.
5. Altın Nota Beste Yarışması başladı
Antalya Kepez Belediyesinin geleneksel gerçekleştirdiği “Altın Nota Beste” yarışmasının beşincisi ile ilgili hazırlıklara başladı. Müzik yarışmalarının az olduğu bir dönemde bu yarışma çok iyi oldu. Her ne kadar koronavirüs salgınının biraz gölgesinde kalsa da böyle bir müzik yarışmasının varlığı iyi oldu. Kepez Belediyesi bu yıl beşincisi yapılacak yarışmaya “güncel makamlarda bestelenmiş, özgün eserlerle yapılan başvurular kabul edilecektir” demiş duyurusunda. “Güncel makamlar” lafı bana biraz garip geldi ama yine de güzel bir olay. Korona salgınının bu yarışmayı gölgede bırakmasına izin vermesin Kepez Belediyesi, başvuru süresini uzatsın, hatta bir tane de korona salgını ile ilgili mansiyon ödülü versin. Olayı biraz da sosyal sorumluluk projesine dönüştürsün derim. Yarışmada birinci olana altı bin, ikinci olana beş bin, üçüncü olana ise dört bin lira ödül verilecekmiş. Müziğin desteklenmesi adına çok güzel bir hareket.
Serenay’ı ilk ben uyarmıştım uyarım hala geçerli
Geçtiğimiz hafta başında Serenay Sarıkaya ile ilgili bir haber dolaştı. Habere göre Serenay, Bergen’in hayatını canlandıracağı sinema filmi ile ilgili harıl harıl çalışıyormuş. Filmdeki rolü için Bergen’in evine bile gitmiş. Bir dönem ve bir figürün hayatını anlatan bir sinema filmi için doğru hareketler bunlar. Ancak bu çalışmalarına devam ederken Serenay Sarıkaya, bir yandan da müzik dersi aldığı hocasında bir eleştiri almış. Basında yer alan haberlere göre Serenay’ı müzik hocası “Senin sesin daha Avrupai, arabeske yatkın değil” diyerek uyarmış. Bunu aylardır yazıp çiziyorum. Serenay’ı ilk ben uyarmıştım. Sadece sesi değil, görsel anlamda tipi de Bergen’e ve arabeske uymuyor Serenay’ın. Hadi tipini uyarlayabilir diyelim ama sesini asla uyarlayamaz. Bu işin sonu nereye gider fikrim yok, ama dedi dersiniz. Ya Serenay inat edip Bergen’in şarkılarını kendisi söyleyecek daha doğrusu söyleyemeyecek ya da Müslüm filminde yapıldığı gibi Serenay ana karakterin şarkılarını seslendirmeyecek ve dublör kullanacak. Bence ikincisini yaparsa yırtar ama o şu an birinci şıkta direniyor. Sonucu hep beraber göreceğiz. Bu ara Serenay Sarıkaya, Bergen filminin tanıtım ve halkla ilişkiler çalışmasını iyi yapıyor. Tıpkı Ahmet Kaya filmi gibi, film daha çekilmeden gündeme geldi, piyasanın beynine bir algı olmayı başardı, bu bir başarı. Ama bu algı aynı zamanda başarının da beklentisini büyütüyor, onun için Serenay’ın üstündeki yük her PR çalışmasında daha da artıyor.