Geçtiğimiz perşembe telefonum çaldı. Arayan bir yakınımın hemşire bakıcısıydı, bana "Yangın çıktı, yanıyoruz" dedi.
Geçtiğimiz perşembe telefonum çaldı. Arayan bir yakınımın hemşire bakıcısıydı, bana “Yangın çıktı, yanıyoruz” dedi. “Hadi canım, gündüz öğlen vakti ne yangını” dedim. “WhatsApp’tan arıyorum, bak gör” dedi ve beni WhatsApp’tan arayarak siyah dumanların oluşturduğu bulutları gösterdi.
Yaşlılara hem sağlık hem de yaşam alanı sağlayan bir kurum
Bütün hikâye böyle başladı. Birkaç gün önce yangın çıkan Balık Rum Hastanesi benim de çok iyi bildiğim ve çok sık gittiğim bir hastane. Yanan bina, yaşı 65 üstünde olan çoğu gayrimüslim vatandaşımızın kaldığı yaşlılara sağlık hizmeti veren bir konuk evi pozisyonunda. Türkiye’de yaşlılar için hizmet veren kuruluşlar genelde “bakım evi” veya “huzur evi” olarak adlandırılıyor. Tamamen de ticari işliyor. Öyle matah bir sağlık hizmeti de vermiyorlar. Ama bu hastane tam tersi konumda. Bir üniversite kampüsü gibi büyük bir alanda yaklaşık 13 binası var. Bunların yarısından fazlası geriatri bölümlerinden oluşuyor ve 65 yaş üstünde olan insanlara hem 24 saat sağlık hizmeti veriyor hem de onlara bir yaşam alanı sağlıyor. Bu tür bir sağlık hizmeti çok meşakkatlidir, pahalıdır, zordur. Zira yaşlı bakımı uzmanlık ve aynı zamanda deneyim ister. Birkaç yıl önce bir özel hastane grubunun sahibine “Türkiye’nin nüfusu yaşlanıyor. Gelecekte sağlık hizmetlerinde yaşlılara yönelik sağlık hizmeti çok büyük önem kazanacak, bunda da geriatri hizmeti çok revaçta olacak. Sizde hastane grubunuzda bu tür bir yatırım yapsanıza” demiştim. Bana direkt şu cevabı vermişti “Çok pahalı, baş edemeyiz...”
1753 yılından beri aktif bir hastane
Balıklı Rum Hastanesi geriatri konusunda Türkiye’de en ciddi sağlık hizmeti veren sağlık kuruluşu. Kar amaçlı değil, bir vakıfa bağlı ve çoğu “para kazanma odaklı” vakfın aksine kazancını tamamen kendini döndürmek için kullanıyor. Yani vakıf gibi çalışıyor. Bu hastanenin geçmişi 1454’e kadar dayanıyor. “Büyük Balıklı Han”ın bulunduğu yerde faaliyete başlayan bir hastaneye kadar uzanıyor geçmişi. Hastanenin resmi kuruluşu ise 1753. Hastane 1839 yılında da Sultan 2. Mahmud Hanın tavsiyesi ile bugünkü yerine taşındı. Hastane 1839 yılından beri bugün o yangının çıktığı yerde faaliyet gösteriyor.
Buram buram tarih kokan bir binaydı
Böylesine tarihi derinliği olan bir hastane Balıklı Rum Hastanesi. Kurum mütevazı bir şekilde faaliyetlerini gösteriyor, öyle son 30 yılda piyasaya çıkan sağlık oligarklarının grup hastaneleri gibi şatafatlı lüks bir hastane değil. İçine girdiğiniz andan itibaren tarihin kokusunu alıyorsunuz. Perşembe günü yanan bina bu hastanenin can damarıydı. Tarihin kokusunu buram buram taşıyan bir binaydı. Bir küçük kütüphanesi vardı. Yüz yıllık kitapların ve nostaljik sağlık malzemelerinin sergilendiği çok güzel bir salonu vardı. Duvarlarında eski İstanbul’un fotoğrafları, koridorlarında ise yetmiş, seksen yıllık masalar, vitrinler vardı. Bu yere bir yakınım için çok giderdim. Hastanede kalması için yakın geçmişte benim çocukluğumun anılarının yer aldığı, anne ve babamın 1960 yılından beri kullandığı bir vitrin bağışlamıştım. Oradaki kitapları ve özellikle eski sağlık çalışanlarının kullandığı aletleri her gördüğümde heyecanlanırdım. Demek istediğim içinde ciddi bir tarih birikimi olan bir binaydı yanan bu bina.
İtfaiye hatalı mı?
Perşembe gündüz, öğlene doğru yaklaşırken, binanın çatısında başlayan ve rüzgârın da sayesinde hızlanan yangın yatay şekilde “T” gibi uzanan yapının tamamına yayıldı. Bu tabii ki işin özeti. Ama bana sorarsanız başta sadece bir tane itfaiyenin gelmesi ve bu itfaiye çalışanlarının bu ateşi söndürmekteki zayıflığı nedeniyle yayılan yangın daha sonra İBB’nin tüm imkanlarını seferber etmesiyle kontrol altına alındı. Bu olayda vurgu yapmak istediğim birkaç şey var. Birincisi itfaiye sistemi ile ilgili. Acaba bir itfaiye amiri eğitim alırken sadece hortumu alıp rastgele su mu atmayı öğreniyor yoksa fizik, strateji gibi eğitimler de alıyor mu? Bence ikincisi olmalı. İyi bir itfaiye amiri geometri ve fizik eğitimi alarak olası bir yangında olası esecek rüzgarın yönünü görünce o rüzgarın hızını ve açısını hesaplayıp hemen pozisyon almalı. Öylesine bir fizik eğitimi olmalı ki, o rüzgârın olası bir yangına etkisini dahi anında hesaplayabilmeli ve atacağı suyun yönünü dahi ona göre seçmeli. Hatta rüzgârın etkisini dahi kesecek tamponlar dahi geliştirebilmeli. Abarttın demeyin. İstanbul dünyanın en tarihi yerlerinden biri. Daha bilimsel düşünen bir itfaiye sisteminin olması şart.
Genelde itfaiye geliyor, ateşin üstüne suyu atıyor sonra da gidiyor. Yani nerden baksanız 100 senelik yöntemle yangın söndürmeye çalışıyoruz. Peki bu alanda gerek akademi de gerekse endüstride bir geliştirici çalışma geliştiriliyor mu?
Bu olayda size gösterdiğim fotoğrafta da aslında itfaiyenin pozisyon alamadığını görebiliyoruz. Yangın binanın arka çatısından çıktı ve o çatının önüne gitti. İtfaiyeler “C” noktasına yığılıp sadece o noktadaki yangını söndürmek istediler. Ama yangın rüzgarında etkisiyle arka çatıdan yayıldı. “A” ve “B” noktalarına da itfaiye gitseydi bu kadar yayılmadan söndürülebilirdi. Ayrıca yine bu fotoğrafta yer alan “D” noktasında da bir itfaiye olsaydı önden ilerleyen alevleri karşılayabilirdi. Burada rüzgarın da yönünü, hızını hesaplayıp rüzgar etkisindeki alevlerin gidebileceği noktaları kesebilirlerdi. Bu basit bir matematikle hesaplanabilir. Ama ne zaman bir yangın görsem hep aynı filmi görüyorum, ardı ardına dizilen itfaiyeler ve su atan itfaiyeciler. Kusura bakmasınlar ama itfaiye teşkilatı bahçede çiçek sular gibi yangın söndürme geleneğinden vazgeçip biraz kendisini yenilemesi ve bu işe bir mühendislik gibi bakması lazım.
Dönelim hastanedeki yangına
Ekrem İmamoğlu da hem yangın hakkında bilgi almak hem de insanlara moral vermek adına hastaneye geldi. İmamoğlu bayağı durdu hastanede, bilgiler aldı, bilgiler paylaştı, üzüntüsü hissettim. Daha sonra İstanbul Valisi de geldi. İmamoğlu Balıklı Rum Hastanesinin az önce bahsettiğim tarihi misyonunu ve kültür mirasının bilincinde biri olarak konuştu. Belki çok küçük bir detay ama İmamoğlu bu davranışıyla İstanbul’un tarihi miraslarına sahip çıktığını gösterdi. Dürüst olayım onu orada görünce oradaki insanlar adına sevindim. Çünkü onun da adının sürekli tatil merasimleri ile anılmasından sıkılmıştım. Ona da bunu söyledim. Biraz sohbet ettik, yakınımın durumunu sordu sonra da incelemelerine devam etti. Bütün televizyon kanalları, Türk medyası, Yunan medyası, herkes bir anda hastanenin yanan binasının bahçesine doldu. Yangın Twitter’de TT listesinde iki numaraya kadar yükseldi. Zeytinburnu Belediyesi de hemen yardım aracını yolladı ve oradaki insanlara su ve gıda yardımında bulundu.
Bir tarih kül oldu
Hayatımda ilk kez bir yangını bu kadar yakından gördüm. Olağanüstü garip bir yangındı. Yangın söndüğünde ortaya çıkan manzara çok üzücüydü. Binanın ikinci katının tamamı yanmıştı. Binanın çatısının ahşap olmasının da etkisiyle binanın çatısı tamamen yandı. Kütüphane yandı, içinde bulunan yüzlerce kitap ve tarihsel değeri olan sağlık cihazları, eski İstanbul resimleri ve aklınıza gelecek her şey yandı kül oldu. Yani tek kelime ile bir tarih iki, üç saate kül oldu. Çoğu yaşlı olan, orada ikame eden ve hizmet alan insanların ikinci kattaki tüm odaları yandı. Bu insanların eşyaları, kıyafetleri kül oldu. Sadece o binada yaşayan insanların eşyaları nereden baksanız bir milyon lirayı aşar. Yanan kütüphanenin ise maddi değerini hesaplamak imkânsız.
Herkes bu krize sahip çıktı ve işini mükemmel yaptı
Balıklı Rum Hastanesindeki bu yangın hastanenin tarihi misyonu açısından çok önemli. Bu yangın perşembe günü tüm Avrupa’nın gündemine girdi desem abartı olmaz. Ancak şunu rahatlıkla söylemek isterim ki gerek İBB gerek Zeytinburnu Belediyesi gerek Balıklı Rum Hastanesi çalışanları gerekse Zeytinburnu halkı çok büyük bir efor harcayarak bu krizde mükemmel bir performans sergiledi.
Düşünülmesi gereken sorular
Yangın sonrasında bende oturup biraz düşündüm. Bu nasıl oldu? Bu basit bir yangın mı yoksa altında bir şey var mı? Tam bunu düşünürken Devlet Bahçeli bir açıklama yaptı ve “İlk olarak, Cemevi saldırısıyla KPSS skandalının çok yönlü araştırılmasının yanında, Zeytinburnu Balıklı Rum Hastanesi’nde çıkan yangının kundaklama olup olmadığı mutlak surette açıklığa kavuşturulmalıdır.”
Güpegündüz, işlek bir yerde, bir yangın çıkacak. Yangın binanın çatısından çıkacak ve tüm binanın çatısı yanacak bir kat tamamen yok olacak. Biraz huylanıyor insan. Genel seçimler öncesinde ülkenin genel huzurunu bozmak isteyenlerin bir tiyatrosu olabilir mi? Bir Alevinin Cumhurbaşkanlığı adaylığı konuşulurken “deliyi oynayan” bir adam gidip Cemevlerine saldırdı. Bunun üzüntüsü daha geçmeden Yunanistan ile küçük polemikler yaşadığımız ve Abdülhamid Han sondaj gemisinin tam da Doğu Akdeniz’e yol almaya hazırlandığı bir sırada acaba Türkiye için olduğu kadar Yunanistan için de bir kültür değeri olan bu kurum üzerinden bir gündem yaratıp iki ülkenin daha da gerilmesi amaçlanmış olunabilir mi? Olmaz demeyin, yakın geçmişte Rusya ile papaz olmamız için Rus uçağının düşürüldüğünü de unutmamak lazım.
Bu nedenle ben bu konuda Bakırköy Savcılığının yaptığı soruşturmayı çok derinlemesine yapması ve hatta bu konuda milli istihbarat teşkilatı ile de paslaşması gerektiğini düşünüyorum.
Şükür bu olayda ne bir ölü ne de bir yaralı var. Hastane çalışanları yaşlıları dışarı çıkartmak için canlarını dişlerine taktı ve herkes kurtuldu.
Allah hiçbir coğrafyada hiç kimseye yangın, deprem gibi afetler yaşatmasın.
İkisinin de tahribat gücü çok yüksek.
Tek kelimeyle her şey bitiyor. Üstünüzdeki kıyafetle kendi başınıza kalabiliyorsunuz.