Netflix'in dünya çapındaki İslâm karşıtlığına yer veren yapımları olduğu yönündeki eleştirilere katıldığımı saklı tutarak bu dizi hakkında aynı şeyi düşünmediğimi belirtmek isterim.
Küresel salgın sebebiyle sinema salonlarının kapalı olması, dijital platformların gelişimini hızlandırdı ve abone sayılarını katlayarak arttırmalarına imkân verdi. Bu platformların başında da Netflix geliyor. Netflix bugünlerde yeni bir yapım ile Türkiye gündeminde: Bir Başkadır.
Bir kesim diziyi beğenirken, başka bir kesim ise Netflix’in daha önceki İslamofobik yapımları sebebiyle oluşan olumsuz önyargı sebebiyle Bir Başkadır adlı diziyi “İslâm ve başörtüsü karşıtı” olmakla eleştiriyor. Üçüncü bir kesim de var ki, önce diziyi beğenip daha sonra beklemediği bir görüntü sebebiyle tavır değiştiriyor.
Netflix’in dünya çapındaki İslâm karşıtlığına yer veren yapımları olduğu yönündeki eleştirilere katıldığımı saklı tutarak bu dizi hakkında aynı şeyi düşünmediğimi belirtmek isterim. Bâzı yayın organlarında ve bâzı sosyal medya hesaplarında yapılan olumsuz haberlerin de Netflix’in lehine reklam olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
İngilizcesi “Ethos”
Dizinin İngilizce ismi “Ethos”. Yönetmen Berkun Oya’nın dizinin İngilizce ismini “Ethos” koyması, dizinin antropolojik altyapısının bir yansımasıdır. Ethos, bir topluluğun özellikleri ve toplumsal bir kurumun özelliği demektir. Antropolojinin hâkim yöntemi olan “Emik yaklaşım”, bir topluma o toplumun bakış açısından ve o toplumun “sübjektif doğruları” ile bakmak demektir. Emik yaklaşımda, önceden belirlenmiş bakış açısı, görülmek ve bulunmak istenen mutlak bir şey yoktur. Emik yaklaşım başkasının bakışıdır; bir başka bakıştır.
Bizzat soramadığım için emin değilim ama, Berkun Oya, antropolojideki “emik yaklaşım” anlayışını, dizinin içeriğini oluştururken kullanmış gibi gözüküyor. Kaldı ki, bunu bilmeden ve farkında olmadan yapması da mümkün değildir. Bu yüzden Türkçesi “Bir Başkadır” olan dizinin İngilizcesinin “Ethos” olması, Çeviribilim açısından da “tutarlı” (coherent) bir isimlendirmedir. Dizideki “küçük dokunuşlar”, hem Antropoloji hem de Çeviribilim açısından da mevcuttur. Ayrıca bu dizi de, kendi özelinde, yâni etik bir yaklaşımla eleştirilmelidir.
Türkiye gerçeği
Bir sinemacı veya eleştirmen değilim, ama bir sosyal antropolog olarak Türkiye gerçeklerinin Bir Başkadır adlı dizinin senaryosunun ve yayın süresinin verdiği imkânlar çerçevesinde mümkün olduğunca anlatıldığını düşünüyorum.
Bu yazıya önce “Bir başkadır benim memleketim” diye başlık koymayı düşündüm. Çünkü bu şarkıda anlatılan Türkiye ile bu şarkıyı söyleyenler arasında gizli bir tutarsızlık vardır. “Bin can feda bir tek dostuma” derler, ama aynı kişiler, “yaşanmaz bu ülkede” cümlesini sık sık kurarlar. Türkiye’de birçok kişi ve birçok kesimin “içi başka dışı başkadır”.
Dizide “Peri” karakteri ve âilesi üzerinden anlatılan, Boğaz’da yalıda yaşayan ve Türkiye’nin “normal âilesi” olarak kabul edilmesi istenen kesim, daha önce hiçbir dizide veya filmde bu kadar ustaca ve “tek cümle” ile eleştirilmemişti. Kendini ülkenin sâhibi zanneden, “kendi ülkemizde azınlık gibiyiz” diye hisseden, ötekileştirdiği diğer kesime “işgâlci” muamelesi yapan bu kesimin, ülkenin tek ve mutlak sâhibi, “bu ülkenin normali” olmadığı ve düşüncelerindeki yanlışlık ve çarpıklık, ustaca ve körün gözüne parmak sokmadan anlatılmaktadır.
Bu eleştirinin yerini bulduğu, dizide sâdece beş sâniyelik bir sahnede Halk TV’deki programın sunucusu Gürkan Hacır’ın bulunmasına yine Gürkan Hacır’ın tepki göstermesinden anlaşılmaktadır. Beş saniyelik görüntüde “İnsanlarımız mutlu değil” şeklindeki altyazı ile mutlu olmayanların aslında kimler olduğu nokta atışı gösterilmektedir. Gürkan Hacır bu sahne için izin istendiğinde memnuniyet duymuş, ama beklemediği bir şekilde görününce “saçma önyargı” şeklinde bir tepki vermiştir. Gürkan Hacır acaba neden yönetmenin fikrine ve sanatsal ifâde şekline saygı duymayıp bunu saçmalık olarak yorumlamıştır?
İki uç kesim
Türkiye’de iki uç kesim vardır. Bu iki uç, hep vardı ama ülkemizde hiç uç ve ötekileştirme olmadığı zannediliyordu. Fakat aksi yöndeki uç görünür olunca diğer uç da ortaya çıktı.
Bu uçlardan ekonomik ve sosyal olarak baskın olanı, başta Atatürk üzere muhalif oldukları her türlü fikre ve bilimsel yoruma tepki gösteriyor. Duymak istemedikleri fikirlere düşmanca bakıyor, yaşam hakkı tanımıyor. Düşünce ve ifâde özgürlüğünü, sâdece kendileri gibi düşünenlere tanıyor. Bunun en bâriz ve güçlü örnekleri 28 Şubat sürecinde yaşananlardır. Ama kaldıkları yerden fazlasıyla devam etmek için fırsat beklemektedirler.
Diğer kesim ise başörtülü bir rolün olduğu her yapımı İslâm düşmanlığı olarak görüyor. Başörtülü kadınların da insânî zaaf ve hatâları olabileceği gerçeğini kabul etmiyor. Başörtülü kadınların dizilerde hizmetçi rolüyle oynadıklarını yönündeki haklı eleştiriler yaparken, mesela Çocuklar Duymasın adlı dizideki “Emine” karakteri ile ilgili eleştiri yapmıyor.
Diziye sâdece “İslâm düşmanlığı ve başörtüsü karşıtlığı” üzerinden eleştiri yapanlar, dizide “kendini ülkenin sâhibi” ve “normal” zannedenlere yapılan eleştirilerin dikkat çekmesini engellemektedir.
Diğer karakterlere tepki yok
Bir Başkadır adlı dizide iki psikiyatr özel hayatlarında berbat şartlarda yaşamaktadır. Ancak Türkiye’deki psikolog ve psikiyatrlar şahsî ya da kurumsal olarak, bu karakterler üzerinden yapılan anlatımı üzerine almamakta ve tepki göstermemektedir.
Aynı şekilde Boğaz’da yalıda oturan ve medyadaki “eşik bekçileri”ne etki edebilecek güçte olanlar, Peri’nin âilesi üzerinden yapılan anlatımı üzerlerine almamakta ve tepki göstermemektedir. Oysa hem psikolog ve psikiyatrlar hem de Boğaz’da yalıda oturanlar; başörtülü Meryem karakteri, Meryem’in yengesi ve Meryem’in “Hoca” diye anlattığı kişilerinden çok daha olumsuz bir dille anlatılmaktadır.
Dizideki “Hoca” karakterinin insânî ve âilevî hayâtı, herkesin başına gelebilecek olaylar üzerinden anlatılmaktadır. Bu hoca, tâcizci veya sapık bir olarak değil, bir âile babası olarak anlatılmaktadır.
“Sinan” karakteri, gökdelen ve plazalara sığınan “şehirli insan” tipinin bir modeli olarak anlatılmaktadır. Âilesini ihmâl etmesi, özel hayâtında sadâkatsiz olması, ne iş yaptığı belli olmayan ve “takılan” biri olması vurgulanmaktadır.
Baş karakter Meryem’in âbisi Yasin ve yengesi Rûhiye’nin hayâtı ise binlerce benzer örnek bulunabilecek bir hayattır. Rûhiye’nin tecâvüzcüsü ile yüzleşecek cesâreti göstermesi, birçok kadına ve topluma örnek olacak bir davranıştır. Ayrıca Yasin’in evlenirken “yüreğin bakire olsun” tavrı, kültürel yapıya küçük ama önemli “bir başka” dokunuştur.
Meryem ise yüzlerce örneğin âdeta bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş bir karakterdir. Bu açıdan hikâye, senarist, yapımcı ve yönetmen başarısının son zamanlardaki en iyi örneğidir. Öykü Karayel de bunun hakkını oyuncu olarak fazlasıyla vermiştir. Yönetmen Berkun Oya’nın bu karakteri oluşturması ve Öykü Karayel’in bu karakteri canlandırması, başlı başına uzun süreli antropolojik gözlem süreci gerektiren bir başarıdır. Bu düşüncelerim bu proje özelindedir; daha önceki ve daha sonraki projelere referans değildir.
Eleştiri kolaycılığı değil, üretim gerekli
Ben ne Netflix’in ne de Bir Başkadır dizisinin avukatı değilim. Netflix’in bütün yapımlarına olumlu ya da olumsuz eleştiri yapılabilir. Ama Netflix’e olumsuz bir yargı ile eleştirmek yerine, Netflix’e verilecek en güzel cevap, alternatif bir dijital platform kurmak ve gündeme oturabilecek kaliteli yapımlar üretmektir. Daha sonrasını kamuoyunun ferâseti ve tercih hakkı belirleyecektir.
Berkun Oya, sinemacılık bilgi ve birikimi ile bir yapım ortaya koymuştur. Bâzı konuları senaryoda açıklık bırakmak pahasına, havada bırakmış ve seyircinin hayâl gücüne teslim etmiştir. Bu yapımın eksiğini, yanlışını göstermenin en yapıcı ve tabi ki zor şekli, başka bir yapım ortaya koymaktır.