Grama bile tekabül etmeyen bir virüsün, milyarlarca insanı önüne katıp, nefes nefese kovaladığı şu günlerde elbette ki hepimizin ortak temennisi; bu mücadeleyi biz insanların kazanabileceği ümidi...
Zor günler… Zorlu bir yürüyüş… Özlemi çekilen günler… Uzun, loş, ucu bucağı henüz görünmeyen, içinde insan marifeti ışıklandırma sistemi bulunan, sadece o aydınlığın hissedildiği bir tünelin içinde yürüyüp, gidiyor gibiyiz…
Havası ağır, nemli, kokusu da biraz genizleri yakan bir tünel… Hüzün, ürperti de veren; ya ışıkları birden bire sönerse ya da bu yolculuk esnasında ansızın üstümüze beton yığını çöküverirse hissiyle biraz da alelacele yürüyüp gittiğimiz, uçsuz-bucaksız bir tünel sanki… Sonunun olduğu düşünülse de bundan emin olamayarak...
Burada yolculuk yapanların renkleri, dinleri, dilleri farklı olsa da zenginiyle, fakiriyle hepsinin aklından geçen ortak tek düşünce var; bir an önce bu tünelin ucunu, ucundaki ışığı görebilmek... Akabinde oradan sağ-salim çıkıp, temiz havaya ve doğal ışığa kavuşmak, doğaya, doğala karışmak, doğalı yaşamak hissi…
Grama bile tekabül etmeyen bir virüsün, milyarlarca insanı önüne katıp, nefes nefese kovaladığı şu günlerde elbette ki hepimizin ortak temennisi; bu mücadeleyi biz insanların kazanabileceği ümidi... Hepimizin yolculuk yaptığı bu tünelin havası her ne kadar biraz tatsız-tuzsuz, soluk olsa da, ümitlerimiz bu olumsuz havayı er-geç dağıtacak kadar inatçı, güçlü ve baskın… Daha yeşil, daha bir bahar… Hatta biraz şaşkın, biraz taşkın, birazda kaçkın… İnsan bu, olmasın mı, o kadar… Sonuçta, hepimizin avuçlarından kayıp gitmedi mi güzelim bir bahar… Alışık değildik hiçbirimiz… En sevilen mevsimdi belki bahar, diğer mevsimleri de kıskandıracak kadar…Üstelik insanlar 4-5 ay kadar, kış dolayısıyla evlerinden dışarı pek çıkmamış, fazlaca gezememiş, tozamamışlardı… Kolay hazmedilecek bir şey değildi bu!
An itibarıyla içinde bulunulan durum kanıksandı… Biraz korkudan, biraz da yaptırımlar kaynaklı adapte olundu. Düşündürüldük, düşündük, hepimiz için. Alemi de seyreyledik…Vahim durumlara şahit olduk, insanlık için üzücü kimi kareler gözümüze ilişti.
Kolay olmadı, sonunda dedik ama… Peki ne dedik? Gelecekte daha ne çok, ne de güzel baharlar olur hepimiz için… Öyle ya, hiçbirimizin son baharı değil İnşallah bu dedik…
Olanı, biteni, durumu ciddiye almazsak işte o vakit işler tersine döner... Maalesef oldu da bazı insanlar için. Tersine döndü yani... İçim yanarak bunu söylüyorum. Hepsine Allah rahmet eylesin… Hepsinin ailesi, ayrı hikayesi vardı. Çocukları, torunları, hayalleri, yapacakları, yaşayacakları…
O kadar acı ki; kaybedilen bazı insanların yakın akrabaları bile onları son yolculuklarında yalnız bırakmak zorunda kaldı. Musalla taşından alıp, uğurlayamadılar. Belki bu hastalık nedeniyle helalleşme imkanları da olmadı bazılarının eşi, çocukları ile... Yanlarına bile giremediler. Çok acı verici bir hal olsa gerek.
Düğünlerimiz, bayramlarımız, geleneklerimiz… Belki bir süre ağız tadıyla olmayacak, yaşayamayacağız.… Farklı şekillerde olacak. Ağız tadıyla olmayacak, orası da kesin.
Beraber bazı kurallara uymaz isek, bunun acısını hem bireysel hem de toplumsal olarak yine hep birlikte çekeriz. Bu da ekonomik ve sosyal boyutlu olarak karşımıza çıkar. Aile huzuruna sirayet eder... İşimize, aşımıza kadar yansır... Virüs galip gelirse, şayet...
İşin özü; saydığım hatta saymayı istemediğim o kadar çok olumsuz gerekçeler nedeniyle evlerimizde kalmalıyız mümkün olduğunca bu bahar… Kısacası feda edeceğiz bir baharımızı, birbirimiz için… Geleceğimiz için. Başka baharları, yazları, kışları hep birlikte, ağız tadıyla karşılayabilmek ve yaşayabilmek için… Huzurlu bir ramazan dileğiyle...