Mesela ben de TBMM'de, Fransa'da olduğu gibi zayıf mankenlere yönelik bir yasa çıkarılmasını istiyorum.

Mesela ben de TBMM’de, Fransa’da olduğu gibi zayıf mankenlere yönelik bir yasa çıkarılmasını istiyorum. Partilerin bu konuda görüşleri olmasını, hatta tartışmalar yapılmasını.

Veya, yemeklerdeki yağ oranları, cilt bakımı, kadın kuaförlerinin sorunları, kent mobilyalarının rengi, bilgisayar oyunları ile ilgili şiddetli içeriğe sahip oturumlar izlemek istiyorum.

Derdim bu konuların çok önemli olması değil. Bu konular, son derece sıradan olmasından dolayı ilgimi çekiyor. Seçimdi, referandumdu, ekonomiydi, terördü, savaştı, Amerika’ydı, CHP’ydi, köşe yazarı kavgasıydı derken ‘normal’ veya ‘sıkıcı gündem’ özlemi içine girdiğimi fark ettim.

Bildiğiniz gibi Fransa'da 'aşırı zayıf' mankenlerin çalıştırılmasını yasaklayan bir yasa yürürlüğe girdi. Buna göre mankenler eğer sağlık raporu alamazlarsa işlerini yapamayacaklar. Yani doktorlar kilo ve vücut şekillerine bakarak mankenlerin podyuma çıkıp çıkamayacağına karar verecek. Bu yasa Fransa’da seçimlerin olduğu dönemde uygulanmaya başladı. Yani çarşı pazar karışıkken.

Buna göre sağlıksız derecede zayıf manken çalıştıran işverenlere altı aya kadar hapis ve 75 bin Euro’ya kadar para cezası verilebilecek.

Yasanın gerekçelerinden biri sağlık falandı ama, asıl gerekçe ‘ulaşılamayacak güzellik idealleriyle' mücadele idi.

‘Ulaşılamayacak idealler’ sadece ‘kadın güzelliği’ konusunda mı acaba? Bu, ‘Ulaşılamayacak idealler’ bence siyasetin tam ortasında.

Kimileri “Güneşi hedefleyin, olmadı Ay’a gidersiniz” diyebilir. Ama kendini olduğundan büyük görenlerin sokaktaki gerçeklerle uyuşmayan hedefler koyması, kifayetsiz muhterislerin yanlış algılarının ‘ideal’ olarak isimlendirilmesi ne kadar gerçekçi? Bakın bakın. Dikkatlice bakın. Ne demek istediğimi çok iyi anlayacak ve örneklerini göreceksiniz.

SONRA UYARMADI DEMEYİN

Adam, Albert Einstein'dan sonra dünyanın en önemli kuramsal fizikçisi olarak kabul ediliyor. Birçoğumuzun anlamadığı, ama anlayanların evrenin oluşumuna ve sonuna dayalı, sağlam ve bilimsel görüşler olduğunu söylediği fikirleri var. Yani öyle boş konuşan biri değil. (Aslında ‘konuşma’ sözü lafın gelişi. Çünkü maalesef konuşamıyor. Özel bir makine kullanıyor.)

İşte bu kişi İngiliz Profesör Stephen Hawking'den insanlığa çok önemli bir uyarı geldi. Hawking, insanoğlunun soyunu devam ettirmek için dünyayı terk edip, başka bir gezegende koloni kurmaya başlaması gerektiğini iddia etti. İngiliz astrofizikçi bunun için bir de zaman tahmini var. Ona göre 100 yıl içinde bu işi yaptık, yaptık. Yoksa çok geç olacak.

Hawking görüşünü, küresel ısınma, nüfus artışı, bulaşıcı hastalıklar ile dünyanın çok tehlikeli bir hale geldiğine dikkat çekerek savunuyor. Aslında bu düşüncesi yeni değil. Daha önce de dile getirmişti. Ama o zaman “Bin yıl” tahmini vardı. Şimdi düşünmüş, düşünmüş bu süreyi 100 yıla indirmiş.

Haa, bir uyarısı daha var. O da dünya dışı varlıklar. Tanınmış profesör yeni bir gezegen ararken karşımıza çıkacak başka canlıların bizim için çok hayırlı sonuçlar oluşturmayacağını da ileri sürüyor.

Şimdi şaka gibi gelebilir. Ama bilim zaten böyle bir şey. Başta şaka gibi geliyor. Ama sonra...

Not: Eğer gerçekten insanlık 100 yıl sonra başka gezegenlere gitmek zorunda kalırsa aslında iyi de olur. Hiç olmazsa birileri, “Zaten 100 yılımız kaldı. Artık savaşmasak da olur” diyebilir.