Türkiye'deki darbeci gelenek, ordusu olan devlet değil devleti olan ordu kavramını yerleştirmeye çalıştı on yıllar boyunca.

Türkiye’deki darbeci gelenek, ordusu olan devlet değil devleti olan ordu kavramını yerleştirmeye çalıştı on yıllar boyunca. Orduya biçilen “Kurucu” ve “Kurtarıcı” rolü halka tekrar tekrar ezberletildi.

Milli güvenlik dersleri ile okullarda başlayan “baskın asker” temalı eğitim serüveni birçok kahramanlık öyküsü ile bezendi. Gençlerin 20 yaşında silah altına alındığı askerlik de kimi zaman bu metodolojinin bir enstrümanı olarak kullanıldı. “Her Türk asker doğar”dan başlayan sloganlar özellikle darbe sonrası dönemlerde etkisini yoğun olarak hissettirdi.

Darbe ile iktidarı ele geçirmiş bu zihniyet, özellikle seksen döneminde askere alınan milyonlarca kişiye ideolojik eğitim kampında gibi davrandı. Ağaçlara ceza verilmesi gibi sürreal uygulamalarla bezenen askerlik anıları aslında zihinlere kazınması istenen şeydi. “Askerlik söz konusu olduğunda her şey olabilir.” Bu duruma herkesin inanması isteniyordu.

Çünkü akıllarına estiği zaman darbe yapabilirlerdi, akıllarına estiğinde hükümet düşürürlerdi. Askerlik ve askerler sorgulanamazdı. Özellikle siyasiler “ihanete” meyilliydi. Kendi çıkarlarını düşünürlerdi. Güven sıralamalarında falan çok altlarda yer alırlardı. Gazeteciler desen zaten “yalancıydılar”.

Bu mit on yıllar boyu devam ettirildi. Toplumsal kabule, yasa korumaları eklendi. Bugün “vesayet” dediğimiz o amorf yapı oluşturuldu. Toplumun her alanını kontrol etmek istediler. İlk kurulduğunda RTÜK’te bile askerlerin önerdiği üye vardı. Devlet Güvenlik Mahkemelerinin hâkim ve savcı asker üyelerini saymıyorum bile. Kendi mahkemeleri vardı. Sivil hayat normal zamanda eleştiremediği gibi bir suç işlense bile nasıl yargılama yapıldığını göremiyor, bilemiyordu.

Doğal olarak her kütle gibi çevrelerinde bir çekim merkezi oluşturdular. Minik uydular diyebiliriz. Bu uydular onlara göre yön buldu, onlara göre şekillendi. Oluşturulan bu havaya kimi zaman dev sanayi patronları, kimi zaman da gazeteciler katıldı.

Ve FETÖ işte 1985’ten itibaren bu gücün farkına vardı ve bu sorgulanamayan yapının içine yerleşmeye başladı. Çünkü bütün ülkeyi kontrol eden bu gücün en önemli zafiyeti bünyesinin içini görememesiydi. 15 Temmuz’u bu kadar çarpıcı kılan öğelerden biri de “mono blok” bir yapı olarak düşünülen Silahlı Kuvvetlerin hiç de öyle olmadığının ortaya çıkmasıydı.

Bu yapı gücünü çok parçalı, birbiriyle anlaşamayan siyasilerden ve halkta oluşturulan bu “Duygu”dan alıyordu. Yani bir anlamda koalisyonlardan besleniyordu. Siyaset ne kadar çok parçalı ise “Tek parça” olduğu düşünülen ordu o kadar “değerli” görünüyordu.

Ve Türkiye, AK Parti iktidarı ile uzun süreli koalisyonsuz bir döneme geçince ister istemez rahatsız oldular. Tüm uyduları harekete geçti. Ellerindeki tüm imkânları kullanıp “baskın rollerini” devam ettirmek istediler. Ama yapamadılar.

Profesyonel askerlik de tüm bu düşünce yumağının bir düğümüydü aslında. Profesyonel askerliğe geçilme konusunda ayak sürüldü. Çünkü profesyonel askerleri kolay kontrol edemeyeceklerini düşündüler. Kimileri bu durumu ideolojik olarak “yanlış” buldu. Neyse ki geçen zaman içinde koalisyonsuz bir iktidarın da iradesiyle kademeli olarak geçiş başladı. Tabii ki henüz yeterli değil.

İşte tüm bu sorunlar toplandı toplandı, şimdi karşımıza “Bedelli isteriz” kelimeleriyle çıkıyor.

BEDELLİ ÇOK ZOR

Bedelli askerlik isteniyor. Geçmişte yapılan uygulamalar nedeniyle. Birçok kişi türlü sebeplerle askeri gitmeyi erteliyor. Kimi iş güç, kimi tembellik, kimi ailevi, kimi de terör yüzünden. Herkesin gerçeklik algısı farklı. Buna karşılık yüz binlerce kişi de koşarak gidiyor.

Öyle ya da böyle. Sonuç değişmiyor. Ciddi bir sosyal sıkıntı var. Geçmişte birçok bedelli askerlik yasası çıkarılması umutları besleyen bir etken. Ancak olayları zaman ve mekân bağlamından koparırsanız gerçeğe ulaşamazsınız.

Evet, geçmişte bedelli askerlik çıkarıldı. Genellikle de devlet mali anlamda zora düştüğünde. Bu bir gelir kaynağı olarak görüldü. Şimdi öyle bir durum yok.

Ayrıca birliklerimiz sınır aşırı bir toprakta Suriye’de iken, Katar’a asker göndermeye hazırlanılırken bedelli askerlik pek mümkün görünmüyor. Oluşan hava siyasilerin ve Genel Kurmay’ın böylesi bir karar almasını çok güç hale getiriyor.

Güneydoğu’da terörle mücadelenin de tüm gücüyle sürmesi bedelli askerlik isteyenlerin hanesine eksi yazılmasına sebep oluyor.

Ne tesadüftür ki, bedelli askerlik isteyenler ile “Parası olmadığı için şehit oldu” diyenler aynı kişiler. Yani sosyal ve politik olarak mayınlı bir saha.

Hiçbir siyasi böyle bir ortamda böylesi bir yük almak istemez. Bir yanda olası şehit cenazeleri, bir yandan acılı ailelerin ağzından dökülebilecek acı göndermeler. Kendinizi bu kararı alacak siyasinin yerine koyun. Ne diyebilirsiniz?