Amerika olmak vardı anasını satayım.

Amerika olmak vardı anasını satayım. İstediğin kadar dolar bas, ver piyasaya. Karşılık ayırma. Bu para ekonomine girsin. Doğru dürüst enflasyona bile yol açmasın. Sonra işsizliğin azalsın, ekonomin düzelsin.

Sonra bu paraları geri toplayacağını açıkla, dünyayı alt üst et. Bu işte bir gariplik yok mu?

2008’deki krizden sonra Amerika ve onun en önemli destekleyicilerinden biri olan Japonya’nın merkez bankalarının piyasaya 9 trilyon dolar pompaladığı açıklandı. Yani aslında, 2008 krizinden önce 4 trilyon dolar olan miktar şimdi 13 trilyon dolara çıkmış durumdaymış.

Kendi ülke ekonomilerine kan pompalayan ve bir kısmı da bizim gibi gelişmekte olan ülkelere akan dolar şimdi geri çekiliyor. Adım adım. Tabii ki altta kalanın canı çıksın. Dolar evine gittikçe geçici olarak konakladığı ülkelerde ataklara neden oluyor. Tıpkı bizdeki gibi. Dolar yükseliyor. Doların fiyatı yükseldikçe, petrolün düşüyor. Bu durum petrolden kazanan ülkelerinde kasa hesaplarını alt üst ediyor.

Ve son olarak Amerikan Merkez Bankası’nın bu yıl sonunda 2018 ve 2019 vadeli toplam 783 milyar dolarlık varlık alımlarını sonlandırarak sünger operasyonuna başlayacağı açıklandı.

Yani hazır olun. Bu paraları emecek olan ‘sünger’ sadece kendi ülkelerinden para emmeyecek. Bizi de etkileyecek.

YA PETROLÜ OLSAYDI

Kuzey Kore kapalı kutu. Deyim olarak değil. Gerçekten, sözlük anlamıyla. Amerika ile takışıyor. Taa, Kore Savaşı’ndan beri. Sonunda nükleer silah üretti. Şimdi bunları füzelere koyup Japonya ve Amerika’yı vurmaya hazırlanıyor. Nereden biliyoruz? Çünkü, kendi açıklamalar yapıyor. Habire de füze denemeleri. Şimdilik çok başarılı değil. Füzeler okyanusa düşüp duruyor. Ama içeriye “Büyük başarı” diye yutturulduğu besbelli. İşte Amerika şimdi Kuzey Kore’ye kafayı taktı. Belli ki çok büyük bir gerginlik yaşanacak. Ama bu durum yıllardır böyle. Yeni birşey değil yani. Şimdi önemli soru. Kuzey Kore’nin milyarlarca varillik petrol yatakları olsaydı, bu iş için bu kadar beklerler miydi?

TRAFİK SİGORTASINDA İYİLEŞME FALAN YOK

Hadi kasko isteğe bağlı. Ama zorunlu trafik sigortası hiç de öyle söylendiği gibi “yeni düzenleme” falan dinlemiyor. Fiyatlarının düştüğü falan da yok. Ya da belki de kağıt üzerinde düşüyor ama kimse farkında bile değil. Çünkü gerçek hayatta karşılığı yok.

Çözüm olarak önerilen aracı değil, kişiyi sigortalamanın kötü bir fikir olduğunu söylemiş ve bunun sahtekarlıklara yol açacağını iddia etmiştim. Bunu söylerken çok basit bir düşüncem vardı. Biri size çarptı. Kendi sigortası yok. Size gelip, “Arkadaşımın sigortasından işlem yapalım. Sen de paranı al” dese ne cevap verirsiniz? Dürüstlük yapıp, “Hayır kardeşim ben paramı almam ama sen de kurallara uy” mu dersiniz? Tabii ki hayır.

Kişi değil de araç sigorta yapıldığında ise bir başka durumun açığa çıktığı çok aşikar. Sigorta primleri yükselince, kimse, “Benim aracım kaza yaptı. Dikkatli kullanayım veya yükselen bu primi ödeyeyim” demiyor. Doğrudan sigortasız araç kullanıyor. Rakamlar bu eğilimin gittikçe güçlendiğini ortaya koyuyor. Yasa gereği trafik sigortası olmayan her araç trafikten men edilse, bu otomobilleri koyacak yer kalmayacak. Buna bir çözüm bulunmak zorunda. Belki de doğrusu, oturduğu yerde devlet zoru ile sigorta yaptırtıp para kazanmayı hedefleyen sigorta şirketleri, ferdi kaza tutanaklarını da tıpkı kasko gibi incelemeli. Bunu yapmadan, “Kar etmiyorum. Fiyat artırın diye” bağrınmak işin kolayına kaçmak.