Bu açıdan baktığımızda Avrupa; Haçlı savaşlarının doğduğu, önemli kısıtlamaların yaşandığı, insanların yakıldığı, engizisyon mahkemelerinin kurulduğu, diğer ülkelere kapitülasyonlar veya bizzat sömürgeleştirme yolu ile baskı kuranların vatanı.
Bu haftaki konumuz kıta Avrupası. Dünya sahnesinde gerek tarih gerek bilim gerekse de sanat alanında ilerlemelere eşik olmuş Avrupa. Diğer bir ifade ile zenginlikleri yöneten kıta Avrupa’sı. Biz bu gün kıtanın öbür yüzüne bakacağız. Yani karanlıkta kalan tarafına.
Bu açıdan baktığımızda Avrupa; Haçlı savaşlarının doğduğu, önemli kısıtlamaların yaşandığı, insanların yakıldığı, engizisyon mahkemelerinin kurulduğu, diğer ülkelere kapitülasyonlar veya bizzat sömürgeleştirme yolu ile baskı kuranların vatanı. Kendi kazançları için hiç çekinmeden 2.Dünya Savaşını çıkartmayı başarmış, kendisini üstün görme hastalığıyla, yüzyıllardır kavrulan diğer kıta ve insanlara potansiyel köle gözüyle bakan kıta...
Amerikan yerlilerine, Avustralya aborjinlerine, Afrika insanlarına, Hindistan ve Uzakdoğu halklarına yaptıklarına ve tarihsel kayıtlara dikkatle bakın ne demek istediğimi anlayacaksınız. Aynı Avrupa yakın tarihte Avrupa Birliği adı altında sözde ekonomik bir topluluk oluşturdu. Sözde diyorum çünkü topluluğun maddi gücünü Almanya temsil ederken, diğer güçlerini ise siyaset tarafında Fransa, idare tarafını İngiltere ve kalan iş gücü, çalışma ortamlarını ise diğer ülkeler paylaşmıştı.
Yakın zamana kadar kör topal ilerleyen bu sistem, idareyi elinde tutmakta ekonomik sebepler nedeniyle zorlanan İngiltere’nin Brexit yani ayrılma talebiyle ilk firesini verdi. Aslında ilk değildi. Bazı ülkelerde ayrılmayı istemişler ama ekonomik yıkıma uğrayacakları tehdidine boyun eğerek, bir nevi bekle gör politikasıyla zaman geçirmekteydiler.
Şimdi gelelim bu anlattıklarımızın bizimle olan ilgisine. Ürettiğimiz ürünlerin önemli bir miktarını sattığımız, sağlıktan turizme, elektronikten hayvancılığa velhasıl birçok alanda ilişkimiz olan bu kıtaya, bizde ister istemez en azından ticaret olarak bağımlıydık. Eğitim, hukuk, sanat vb. alanlarda uzun yıllardır kendimize örnek olarak bu kıtayı aldık.
Ama dünyanın globalleşmesi, teknolojik gelişmeler, mesafelerin uçaklar, internetle ortadan kalkması gibi etmenlerle uluslararası ilişkilerin artması sonucunda, bizlerde dünyanın farklı bir platform olduğunu hatta istenirse Avrupa’ya alternatifler bile yaratabileceğimizi keşfettik. NATO’dan tutunda bindiğimiz araca kadar tüm ihtiyaçlarımızı karşılamada Avrupa’dan başka alternatiflerimizin olabileceğini öğrendik ve yönümüzü diğer seçeneklere doğrulttuk.
Tabi bu durum Avrupa’yı şiddetle rahatsız etti. Özellikle de siyaset yönetimi yapan Fransa başta olmak üzere, Almanya bu konudaki rahatsızlıkları farklı açılardan dile getirdi. Öncelikle bizi siyasi oyunlarla oyaladılar. Ardından darbeler geldi. FETÖ ve benzeri oluşumları devreye aldılar. Bu çalışmalar başarısız olunca, şimdilerde klasik ekonomik sıkıştırma ve buhran siyasetini uyguluyorlar.
Tüm bu dengesiz hareketleri sırf Avrupa Topluluğuna Türkiye’yi almamak ve onun gücünden faydalanmamak için mi yapıyorlar dersiniz... Bakın işte gerçek burada yatıyor. Şayet biz Avrupa Birliğine girersek, duruşumuz tavrımız, ele avuca sığmayan hakkaniyet anlayışımız, çalışkanlığımız, imkânlarımız ve genç nüfusumuzla ne olur biliyor musunuz?
Avrupa’da ve Avrupa Birliği içerisinde tüm dengeler değişir halde soru basit siz Avrupa’nın yerinde olsanız Türkiye’yi bu birliğe alır mısınız? Hele ki Türkiye’nin başında kimseye eyvallahı olmayan ülkeyi ilerletmek için çaba sarf eden, dünya beşten büyüktür diyebilen bir lider varken?
Kısaca özetlemek gerekirse Avrupa’nın ve dünyanın gidişatı Türkiye’yi ihmal etmekten öteye geçmiştir. Özellikle tüm dünyada yaşayan Türk kökenlilerin ve Türkiye Cumhuriyetlerin yavaşta olsa uyanışa geçmeleri ve ileride sağlam temelli ortaklıklar oluşturmaya hazır oldukları gerçeği kıta Avrupa’sını önemli miktarda rahatsız etmektedir.
Bu da Avrupa’nın bize göre karanlık yüzüdür. Son zamanlarda yaşanan gelişmelere dikkat ediniz lütfen. Avrupa’nın neredeyse ilk gündemi ülkemiz olmakta. Sebep ne olursa olsun sürekli olarak Türkiye üzerinden gündem yaratılmaya devam edilmekte ve kazan sürekli kaynar tutulmaya dikkat edilmektedir.
Avrupa’yı iyi anlamak lazım Avrupa bir yüzü aydınlık ama diğer yüzü de karanlık bir kıta. Avrupa insanı ise basiretsiz (özellikle Fransa ) yöneticiler tarafından yönetiliyor. Dolayısıyla Avrupa’da neler olduğunu anlamak ve bizimde Avrupa’daki DOĞRU konumumuzu anlamak için bir adım geriye çekilip resmin tamamına bakmamız gerekiyor. Bizim ülke ve Türk insanı olarak duruşumuz yüzyıllardır belli.
Aslında soru şu; Avrupa nereye koşuyor?