Günlük yaşamda belki farkında olmuyoruz.
Ama kısa bir düşünme süresi içinde aslında hiç de normal olmayan sinir bozucu ‘şeyler’i listeledim.
Bu kararı vermemin sebebi ise en son Konya etli ekmekçisinden gelen SMS mesajı oldu. Etli ekmekte her pazartesi kampanya varmış. Sonra telefonumun mesaj kısmını şöyle bir gözden geçirdim. Muhtelif belediye başkanları. Ne çok etkinlik yaparlarmış. İşleri zor. Bir yandan genel merkezlerin gözüne girip yeniden aday olacaklar, diğer yandan bir daha seçilecekler. SMS’lere harcadıkları parayı başka şeye harcasalar oylar daha garanti olur. Eskiden Mustafa Sarıgül sık sık mesaj atardı. Bu aralar duruldu. Onun yerini ise adının CHP’nin Cumhurbaşkanlığı adayı olarak anılmasını seven İlhan Kesici. Muhtemelen SMS şirketlerinin en iyi müşterilerinden biri. Kumarcıları, pazarlamacıları falan geçtim. Anlaşıldı ki yasal düzenleme falan kâr etmiyor. Normalde SMS göndermek için izin alınması gerekirken, bunlar “SMS istemiyorsan bize SMS at” diyorlar. Pişkinlik anlayacağınız. Zaten önemli bir kısmı yasadışı şirketler. Nasıl oluyor da koca koca GSM şirketleri buna izin veriyor inanamıyorum.
Sonra güvenlik şeridini kullananlar var. Bakmayın siz o haberlere. “Şöyle önlenecek, böyle önlenecek” falan diye. Bir şeyin önlendiği yok. Taktırın çakarlıyı geçin istediğiniz yerden. Sanki beyler için özel tercihli yol yaptırılmış. Halk da onlara hizmet etmekle görevli paryalar güruhu.
Yeni EDS sistemleri iyi güzel de zaten adım adım saatte 2 kilometre ile aştığınız bir trafikte kafanızın üzerinde 80 kilometre hız sınırı tabelasını görmek komik oluyor. Belli ki trafiğin açık olduğu zamanlar için. Söz konusu olan İstanbul olduğunda da bu anca sabaha karşı bir saat olabilir zannımca.
Büyük şirketlerin telefonla tacizlerine de sinir olduğumu fark ettim. Abonelik hemen şip şak. Ama iş abonelikten ayrılmaya geldiğinde canınızı çıkarıyorlar. Artık 10 kere mi 15 kere mi ararlar bilinmez. Yeni numaraları ise bir yıldır para almadıkları halde hizmet verdiklerini söyleyip sonradan haciz tehdidi ile zorla para tahsil etmeleri. Normalde bir ay para almasa verdikleri hizmeti kesen kurumlar, nasıl oluyor da bir yıllık para istiyorlar inanılır gibi değil.
Tacizci avukatlar da işin bir diğer kısmı. Baro bu konuda şikâyet kabul ediyormuş. Ama gel gör ki bu şikâyetin prosedürü de can çıkarıyor arkadaş. Bu büyük kurumlar avukatlara kilo ile dava veriyor. Ve bunların da kendi tahsilat servisleri var. Geçenlerde sohbet ettiğimiz sırada bir dostum benzer bir şekilde arandı. Telefonda bir kızcağız tehdit yollu konuşuyor. Telefonu ben alıp sordum: “Hanımefendi, yasalarda tahsilatın yolları belli. Yasal işlem yaparsınız. Telefon açıp tehdit etmek nerede yazıyor” diye sordum. Cevap veremedi. Nereden bilsin? Zaten bilemez, çünkü böyle bir usul yok. Kimi avukatlar olmuş bildiğin tahsilatçı.
Akaryakıt fiyatlarının bir inip bir çıkması, bankaların astronomik “Hizmet bedelleri”, televizyonlarda hep aynı adamların konuşması, normalde 5 para etmeyecek şeyler söyleyenlerin “fenomen” kabul edilmesi, gazeteciyim diye ortalıkta dolaşanların bedava yiyip içerek reklam yapmaları diye uzatabiliyorum bu listeyi. Vallahi Genel Yayın Yönetmenimiz Okan Sarıkaya bir gün oturup bu konuda bir ek hazırlatsa o gün gazete 60 sayfa çıkar.