Onu daha önce yazamadığım vefatından sonra yazdığım için kendimi hiçbir zaman iyi hissetmeyeceğim.
Ara Güler vefat etti. Son günlerde adı kendi hayatını anlatan “İstanbul’un Gözü” belgeselinin İstanbul Film Festivali programına alınmamasıyla ve bu olaydan dolayı “Buruk bir sevinç yaşıyorum.” dedikten çokta uzun bir zaman geçmeden vefat etti. Gerçek adı Aram Güleryan. Oyun yazarı veya yönetmen olmak isterken foto muhabiri oldu. Savaş foto-muhabirliği yaptığı dönemde 4 tane savaşa gitti. Hatta çektiği bir savaş fotoğrafı Times dergisine kapak oldu. İngiltere'de yayımlanan Photography Annual Antalojisi onu dünyanın en iyi yedi fotografçısından biri olarak tanımladı. ASMP'ye (Amerikan Dergi Fotografçıları Derneği) tek Türk üye olarak kabul edildi. Dünya da birçok ülkeden unvanlar ve ödüller aldı. Bu arada birçok ünlü isim ile foto röportajlar yaptı. İsmet İnönü, Winston Churchill, Indira Gandi, John Berger, Bertrand Russel, Bill Brandt, Alfred Hitchcock, Ansel Adams, Imogen Cunningham, Salvador Dali, Picasso ile röportajlar yapmış ve fotoğraflarını çekmiştir. En ünlüsü fotoğrafçılara poz vermeyen Picasso Röportajıdır. Sayısız kitabı var. Belgeseller de çekti. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın da fotoğrafları çekti. Bunun için birçok eleştiriye maruz kalan Ara Güler o eleştirilere de şöyle cevap verdi. ‘’Erdoğan’ın resmini çekmeye gittim diye kızıyorlar. Çekeceğim tabii. Camiyi de çekeceğim, katedrali de çekeceğim, lideri de çekeceğim. Ben 4 kere harbe gittim. Gözümü korkutamazsın. Anladın mı? Bu işlerden mi korkacağım? Hiçbirini tanımam, etmem. Bunlar tam sopalık. İki tane indireceksin orada kalacaklar! Bunlar provoke edilmişler. Ne halt ederlerse etsinler. Bana ne!’’
Sonunu kendi yazıyor
Geçen hafta cumartesi gecesi 20 ulusal iç hastalıkları kongresi varmış. Bu tarz kongreleri bilirim. Sabah erken saatlerde başlayan gün, sıkıcı bir dolu toplantı ile geçer. Sadece arada öğle yemeği ve çay molası ile akşamı iple çekersin. Genelde bilinen ve sevilen bir şarkıcı eşliğinde akşam yemeği ile birlikte eğlenerek günü noktalarsın. İşte bu kongrenin şarkıcısı Candan Erçetin. Geceyi iple çeken insanların gecesini nasıl mahvederim diye düşünmüş ve muhteşem bir fikirle sahneye çıkmış. Bahane telif! Cep telefonlarımızın girmediği bir tuvalet videolarımızın kaldığı şu günlerde Candan Erçetin verdiği konserde cep telefonu ile çekim yapılmamasını anons etmiş. Anons gayet sertmiş. "Bu telif haklarına tabi, çekmeyin." Salon bir anda buz kesmiş pist boşalmış. Erçetin ardından daha sert bir ikazda bulunup "Hepiniz medeni insanlarsınız, görüntü çekmeyin. Güvenlik devreye girsin" demiş. İşte bu sözün ardından salondan '’Yuh!'’ sesleri yükselmiş. Tek dertleri konseri sosyal medyalarında paylaşmak isteyen yüzlerce doktor salonu terk etmiş. Candan Erçetin neyin gerginliği ile sahne alıp hırsını garibim doktorlardan çıkardı bilinmez. Ama bu tavır ve tarzı Candan Erçetin’in ilk değil. Bu gidişle sonu olacak.
Masum değiliz hiçbirimiz
Hilal Cebeci yıllar yıllar önce Köylü Güzeli şarkısı kendine göre uyarladı ve söyledi. O dönem için tanındı bilindi. Bence istediğinden çok fazlasını da elde etti tek şarkı ile. Çok mu şanslı, bilinçli yapılan bir seçim mi bilmem ama yine onu konuşur olduk. Sanki yıllardır yok olmamışta geçen yaz yılın en çok dinlenen albümünü yapmış gibi. Kadını bir anda hepimiz okur, dinler, eleştirir olduk. Eleştirilerde benimde hem fikir olduğum taraflar var. İtalya’da faşizme karşı direniş marşı olarak bilinen “Bella Ciao (Çav Bella)” adlı şarkısını Hilal Cebeci neden söyler? Hadi bir halt etti söyledi. O klip ne? Ama benim aklıma Cebeci’nin bu konuda yalnız olmadığı dönemler geliyor. Çok uzun geçmiş değil, gidilen gece kulüpleri ve barlarda bu şarkının çalınmadığı gece yoktu. Ve o barlarda içip içip herkes oynaya zıplaya bu şarkıyı söylüyordu. Yani o sahneler bu klipten çokta farklı değildi. Şimdi o bar sahiplerinden tutun dinleyip zıplayanlar bile şarkıyı ve klipi eleştiriyor. İşin aslı astarı; Hilal Cebeci doğru şarkıda doğru hareketleri yapmamış olabilir ama bu suçta yalnız değil.