Şehirler birer insan gibi birbirlerine âşık olabilir mi?
Her ne kadar eskiden düzenlenen düşman işgalinden kurtuluş törenlerinde, şehir bir kadın veya küçük bir kız çocuğu ile sembolize edilse de, bâzı şehirler erkek, bâzıları da neden kadın olmasın ki!
İstanbul gibi bir “kadın şehir” karşısında hangi “erkek şehir” etkilenmez! Hangi “erkek şehir”, İstanbul gibi bir “kadın şehir”in kıvrımlı sokaklarında kendini kaybetmez!
Hatta Tevfik Fikret’in “bive-yi bâkir” (bâkire dul) dediği İstanbul’un bâzı yerlerinde bir kadının nezâketi, ama bâzı yerlerinde bir erkeğin sertliği veya kırıcılığı yok mu?!
Bu Şehr-i İstanbul, kıvrım kıvrım sokaklarında kadın zerâfetini ve inceliğini, ama köşe başlarında ve sokak aralarında erkek zorbalığını saklamıyor mu?!
Nice Dîvan şâirinin anlata anlata bitiremediği İstanbul’dan kalkıp başka bir şehre gidelim. Bu şehrin adı Afrin…
Sosyal medya hesaplarımdan yaptığım bir paylaşımda şu soruyu sordum: “Afrin; sizce bir çocuğa isim olsa, kız ismi mi, erkek ismi mi olur?”
Paylaşıma birçok yorum ve cevap geldi. İstisnâsız her yorum veya cevapta, Afrin ismi kız çocuğuna yakıştırıldı.
Dîvan Edebiyatı Vakfı’ndan kıymetli dostum Haldun Sönmezer ise, yaptığı yorumda, modern bir seyyah olarak, benim soruma bir adım ileriden ilham dolu bir cevap vermiş. Ben de yazımın başlığını bu cevaptan alarak attım. Afrin Hanım ile Münbiç Bey. Gönüllere sığmayan bir aşk hikâyesinin ismi gibi.
Bu topraklar ki, Leylâ ile Mecnûn’u, Ferhat ile Şirin’i, Kerem ile Aslı’sıyla aşka lügâtten bin bir kelimelik libaslar giydiren medeniyetin topraklarıdır.
Kavuşmak için çöllere düşen, dağları delen, akl u fikrini yitiren nice sevgililerin ayak izlerini taşıyan bu topraklarda, bülbülün güle olan aşkı yazılmış da, bir şehrin diğer bir şehre sevdâsı neden dillere destan olmamış acaba?!
Çanakkale’yi kıpkırmızı gül bahçesine çevirmek için Üsküp’ten, Bakü’den, Halep’ten, Selânik’ten, Sofya’dan gelenler acaba bu şehirlerin nikâhlarını da kıymamış olabilirler mi hiç!
Her şehir kendi evlâdını Çanakkale’ye düğüne gönderirken, kendi toprağından bir canı da oraya göndermiş sayılmaz mı!
1915’ten 2018’e, Çanakkale’den Afrin’e gelelim.
Her şehit haberiyle gelincik tarlasına dönen ocakların bulunduğu şehirlerimizin Çanakkale’ye evlâdını gönderen şehirlerimizden ne farkı var!
Değil mi ki, Afrin de bir “düğün” vardır, şehitlerden dökülen her damla kan, o toprakların çil çil başlık parası neden olmasın!
Kıyılan nikâhla şehirler dünya evine, şehitlerimiz de ebedî cennete girmiş olmuyor mu!
Bu nikâhın damadına Münbiç, gelinine Afrin desek, olmaz mı!
Bu nikahtan doğanların adı, “şehit”, soyadı da “Mehmetçik” değil mi!