Türkiye'nin S-400'lere sahip olması ve bunun F-35 ile beraber şekillenmesi, üreteceği bilgi, tecrübe ve caydırıcılık hem bölgesel ölçekte hem küresel ölçekte birilerinin hiç hoşuna gitmiyor.
Siz bu iki sistemi bir arada bulundurursanız bunların birbirlerine karşı olan zafiyetlerini, üstünlüklerini tespit edebilirsiniz. Bununla ilgili bir bilgi birikimi üretebilirsiniz ve bu bilgi birikimini hem kendi hedef ve menfaatleriniz doğrultusunda hem de sizinle beraber hareket eden ülkeler doğrultusunda kullanabilirsiniz.
Bu çok önemli ve nitelikli bir güç.
Rusların gerek kendi ülkelerinin savunması adına gerekse ittifak ettikleri ülkelerin savunması adına oluşturmuş oldukları bir füze savunma ağı var. Bu füze savunma ağına Kuzeyden Güneye baktığımızda bir duvar gibi, ama delik bir duvar. Baltık’tan başlayıp güneye doğru inen bir mihver ve S-400’lerle, S-300’lerle oluşturulmuş durumda. Bir anlamda doğunun batıya karşı korunduğu füzelerden oluş bir kalkan. Türkiye böyle bir sistemi aldığı zaman bu blok tamamlanmış olacak, boşluk kalmayacak. Türkiye ABD’nin aleyhine bu sisteme dâhil olursa Amerikan uçakları bu kalkanı aşamayacak. Bununla ilgili de bir ciddi rahatsızlık var.
Bir diğer tarafıyla asıl vurgulanması gereken temel karine şu; Türkiye kendisini savunmak zorunda. Türkiye kendisini savunamıyor ve Türkiye’nin müttefikleri veya yakın zamanda Türkiye’yi ötekileştiren, yalnızlaştıran ve bir şekilde kendi başına bırakan, savunmasız bırakan müttefikleri buna karşı çıkıyor. Türkiye çok doğal olarak kendi füze sistemini bir şekilde oluşturuncaya kadar bir geçiş formu üretmek zorunda.
Amerika tek kutuplu bir dünyada çok fazla derebeyi gibi davranmaya başladı. Böyle olunca Türkiye’nin ortaya koymuş olduğu bu irade ABD için sadece teknik kapasite veya bunun neden olacağı Amerika’ya dair kısıtlar üzerinden gitmiyor. Amerika ben buna izin verirsem, tespih taneleri gibi diğer sopalamaya kalkıştığım, baskı kurduğum ülkeler de buradan bir örnek alıp benim iradem dışına çıkabilirler düşüncesinde. Bir NATO ülkesinin, bir Rus füze sistemini alması Amerika açısından çok kabul edilebilir bir şey değil. Ayrıca ABD’nin bunun üzerinden para kazanması gerekiyor. Bir de böyle boyutu var. Çünkü bağımlılıklarınız var.
Aslında siz sadece bu füzeyi almakla kalmıyorsunuz. O füze sistemi üzerinden oluşan füze alt yapısıyla bir geleceği de satın alıyorsunuz. Ve bir geleceği emanet ediyor, bağımlı kılıyorsunuz. Bu bir jeopolitik konum. Belki de en önemli unsuru o. Çünkü şu an dünya jeopolitik dengelerin de değişimi söz konusu. Ağırlık Atlantik’ten, Amerikan imparatorluğundan Asya’ya doğru kayıyor. Ve Asya bu noktada Türkiye’yi kendi içerisine alet etmekle çok büyük avantaj elde edeceğini biliyor. Burada sadece Rusya meselesi değil, bunun içerisine Çin de giriyor, bunun içerisine Hindistan da giriyor, bunun içerisine Asya’daki diğer güçlü ülkeler de giriyor. Bununla beraber yapılacak iş birlikleri giriyor. Hatta ve hatta bu güç birlikleriyle Amerika kıtasından katılımlarla orada da Amerika’nın inisiyatifini kaybetmesiyle ilgili başka bir fotoğraf ortaya çıkıyor.
Sayın Erdoğan bu noktada şunu söylüyor; Eğer sen beni ?.. yere bu projeden çıkarırsan, bunun da bir karşılığı olur. Bu karşılığın jeopolitik anlamdaki boyutu seni çok hırpalar, seni çok yorar. Çünkü ben sen bana bu füze sistemini vermediğin zaman, uçakları vermediğin zaman, ben bunu bir yerden tedarik etmek durumundayım. Nereden tedarik edeceğim? Adres çok aslında. Bunların hepsi de Asya kökenli. Böylelikle, benim sana olan F serisi bağımlılığım ortadan kalkacak. Bununla beraber beni başkaları da örnek alacak. Modern ülkeye dönüşeceğim, ben bu anlamda. Bir tarafıyla, bu bağımlılıkla beraber Amerika sizden sürekli bu iş üzerinden para kazanıyor. Bununla beraber gelişen bir savunma ağı var. Şimdi ABD açısından bunun başka bir eksene geçişi söz konusu. Bunları çıkarttığın zaman, Türkiye oraya gidecek. Açıkçası bunun hem jeopolitik bedeli, hem pakt bedeli, hem stratejik bedeli, hem de inisiyatifler adına oluşacak değişiklikler adına ABD açısından çok ağır bir bedel ödeyecek.