Aslında şimdiye kadar Avrupa'nın keyfi yerindeydi.
Aslında şimdiye kadar Avrupa’nın keyfi yerindeydi. Doğru düzgün bir ordu besleyen ülke yok gibiydi. Güvenlikleri NATO’ya emanetti. İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan bu sistemle mutlu mesut yaşıyorlardı.
Dünyada olan bitenle de pek bir alakaları yoktu. Onlar için önemli olan “Toplumsal refahlarıydı”. Kokmuyor ve bulaşmıyorlardı anlayacağınız. Amerika sistemini kurmuştu. Askeri üsler, nükleer silahlar, bombardıman filoları falan filan. Eh güneyinde de “Asker deposu” Türkiye var. Daha ne olsun.
Avrupa Birliği’nin kurulup serpilmesi ile birlikte bu kadar ülkenin ortak bir savunma anlaşması olması gerektiği konuşulur oldu. Oldu da bir sonuca varamadı bir türlü. Çünkü İngiltere bu işe sıcak bakmıyordu. Gerekçesi ise basitti: “NATO var. Başkasına ihtiyaç yok. “
İngiltere, Birlik’ten ayrılma görüşmelerine başlayınca kimi Avrupa ülkelerinin iştahı yeniden kabardı. Çünkü Başkan Trump artık Amerika’nın bu kadar çok yükü kaldırmak istemediğini söylüyordu. Yani para istiyordu. Ancak göz ardı ettiği şey, Amerika bu katkıyı sadece babasının hayrına yapmadığıydı. Çünkü NATO’nun patronu olmak veya patronu gibi davranmanın da bir bedeli vardı.
Hal böyle olunca AB ülkeleri bir “Daralır” gibi oldu. Ve 70 yılın ardından ilk kez kendi aralarında bir savunma anlaşmasına imza attı. Anlaşmayı 23 ülke imzaladı. Ortaya konan para ise 5 milyar Avro. Bu para ile silah alınacak, “Operasyon” yapılacak.
Böylece de belki AB’nin Amerika’ya bağımlılığı azalacak, belki de bir iki konuda bir şeyler söylemeye hakları olacak.
Amerikalılar bu konuda en azından açıktan bir tavır almadı. Hatta destekler durumda gözüktü.
Peki şimdi gelelim hassas noktaya. Türkiye bu Avrupa Birliği Ordusu’nun neresinde? Anlaşıldığı kadarıyla içinde biz yokuz. Bu noktadan hareketle, “Eğer hem AB Ordusu hem NATO üyesi bir ülke, bir Avrupa operasyonu sırasında saldırıya uğrar veya savaşa girerse, biz de girmiş sayılacak mıyız? Aradaki fark nasıl anlaşılacak?