Depremin birinci yılında, hiç unutmadığımız bir acı hala içimizde.. Seksen bir ilin hissettiği, on bir ilin yaşadığı acı.. Yerini dolduramadığımız bir boşluk..
İlk çağlardan günümüze insanlık için yıkıcı etkiler yaratan depremler, Kahramanmaraş, Adıyaman, Hatay ve diğer illerde yıktı, yok etti, yaşanmaz kıldı. Toplumları derinden etkileyen ve maddi ve manevi kayıplara yol açan depremler, sosyal, ekonomik ve çevresel boyutlarıyla BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına (SKA) yönelik ilerlemeyi de olumsuz etkiler.
Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları
doğrultusunda yapılan çalışmalar, deprem riskini azaltmak, etkilerinin
yönetilmesi ve toplumların afetlere karşı dirençli hale getirilmesi hedeflerini
de içerir.
Gezegeni korurken, yoksulluğu
sona erdirmek, tüm insanlığın barış ve refaha sahip olmasını sağlamak için
küresel bir eylem çağrısıdır Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları.
BM verilerine göre dünya
nüfusunun yarısından fazlası şehirlerde yaşıyor ve şehirler, küresel GSYH’nın
yaklaşık yüzde 80’ini üretiyor. 2050 yılına gelindiğinde, tüm insanlığın üçte
ikisi, yani 6,5 milyar insan şehirlerde yaşayacak. Artan nüfus ve göçün bir
sonucu olarak şehirlerin hızla büyümesi, kentsel yaşamı daha da önemli hale
getiriyor.
Özellikle depremler toplumların
afetlere karşı direncini artırmayı hedefleyen SKA11- Sürdürülebilir Şehirler ve
Topluluklar amacına doğrudan tehdit oluşturuyor. Şehirleri sürdürülebilir
kılmak, kariyer ve iş fırsatları, güvenli ve uygun fiyatlı konutlar yaratmak ve
dayanıklı toplumlar ve ekonomiler oluşturmak anlamına gelir.
Depremde hasar gören, yıkılan
sağlık tesisleri, okullar, acil müdahale merkezleri ve kültürel yapılar,
toplumun iyileşmesini daha da geciktirir. Bu, sürdürülebilir şehir planlaması
ve gelişiminin bir parçası olarak dayanıklı altyapıya ve depremin azaltılmasına
yönelik sıkı bina kurallarına olan acil ihtiyacın altını çiziyor.
Sosyal, ekonomik ve sağlık
açısından dezavantajlı olan gruplar; yoksullar, kadınlar, çocuklar, yaşlılar,
engelliler, göçmenler gibi toplumun en savunmasız olan kırılgan grupları, doğal
afetlerin etkilerine en çok maruz kalan kişi ve topluluklardır.
Bu grupları, sağlık hizmetlerine
erişimi kısıtlayan, barınma sorunlarını artıran, işsizliği tetikleyen doğal
afetlerden korumak elzemdir. Kırılgan gruplara afet öncesi hazırlık ve
bilinçlendirme programları düzenlemek, bu grupların özel ihtiyaçlarını
belirlemek ve bu ihtiyaçlara göre destek sağlamak ve afet yönetimi süreçlerinde
bu grupların aktif katılımının önemi, 6 Şubat’ta bir kez daha ortaya çıktı.
Ulusal ve uluslararası kuruluşlar
ve devlet tüm gücüyle bölgenin yaralarını sarmaya çalışıyor. Bir taraftan
şehirlerin yeniden yapılanması, bir taraftan kırılgan grupların maruz
kaldıkları etkilerin azaltılması ve bir taraftan kültürel mirasın korunması
için yoğun çaba harcanıyor.
Tüm dünya, “evrensel çağrı”yı
duydu; yoksulluğun azaltılması, sağlıklı bireyler, nitelikli eğitim, temiz su
ve sanitasyon, eşitsizliklerin azaltılması, iklim eylemi, sürdürülebilir
şehirler ve topluluklar için cansiparane çalışıldı, çalışılıyor.
Doğru politika ve uygulamalarla,
toplumun her kesiminin güvenliği ve refahı için kapsayıcı bir afet yönetimi
yaklaşımı, küresel amaçları sürdürülebilir kılar ancak kayıplarımız ve dinmeyen
acımız sürdürülemiyor!